Kurban bayramı günlerinde Allah Teâlâ’ya yaklaşmak için ibadet niyetiyle kesilen özel hayvanlara Udhiye/kurban denir.
Türkçemizde “udhiye” için sadece “kurban” kavramı kullanılır. Buna göre; kurban deyince dilimizde diğer türleri bir yana bırakarak, sadece kurban bayramında kesilecek olan kurbanlık anlaşılır.
Kur’an’da “kurban” kavramı “kendisiyle Allah’a yaklaşılan şey” anlamıyla, udhiye ve hedy kavramlarından daha kapsamlıdır. Udhiye ve hedy, sadece hayvan cinsini karşılarken kurban kavramı bitkiyi de kapsar. Zira Kur’an’da Hazreti Âdem’in oğullarının kıssası anlatılırken, her iki oğlun kurban takdim ettikleri belirtilmesine karşın bu kurbanın cinsi açık bir şekilde beyan edilmemiştir. Hadis kaynaklarında, Hazreti Âdem’in iki oğlunun takdim ettikleri kurbanlardan birinin hayvan, diğerinin ise ekin olduğu belirtilir. Kurbanın hadislerdeki kullanımı da dikkate alındığında kavramın Kur’an’da, hayvanların yanı sıra toprak ürünlerini de kapsayacak şekilde kullanıldığı görülür. Takdim edilen nesne olma yönünden ele alındığında kurbanın asıl anlamı, sadaka olarak kendisiyle Allah’a yaklaşılan her şeydir. Bu tanıma göre, kendisiyle Allah’a yaklaşılan şey olarak tanımlanan kurban, tasadduk edilen her şeyi kapsayan anlam genişliğine sahiptir.
Kurban, geniş ve dar manada olmak üzere başlıca iki anlama sahiptir: Geniş manada kurban, “hedy”, “udhiye” ve “akîka” niyetiyle yapılan kesimlerin hepsine şamil bir kavramdır. Dolayısıyla en genel anlamıyla kurban: Belirli şartları taşıyan hayvanı, ibadet maksadıyla, usulünce boğazlamak veya bu şekilde boğazlanan hayvandır. Nitekim Ömer Nasuhi Bilmen ’in “Kurban; Allah Teâlâ’ya yaklaşmak için kurban niyetiyle kesilen hususî hayvandır” şeklindeki tarifi bu manayı ifade eder.
Kurban Kesmenin Hikmet ve Önemi Nedir?
Kurban, hayat nimetine şükür, Allah’ın bu günlerde oğluna bedel olarak koç kesme emrini yerine getiren Hz. İbrahim peygamberin (Aleyhisselâm) mirasını diriltmek, sırata binit hazırlamak, günahların affı, hataların yok edilmesi için kesilir.
Hac sûresinin 34. âyetinde, her ümmete kurban kesmenin meşru kılındığı, sebebinin de Allah adının anılması olduğu belirtilir. Bu da göstermektedir ki kurban, Allah’ın hatırlanması ve O’nun rızasının kazanılması için emredilmiştir. Sayısız nimetlere bir şükür vesilesi ve Allah rızasının kazanılması için kurban bir fırsattır. Nitekim Kevser suresinde kevser nimetine şükran olarak kurban kesilmesi istenmektedir.
Allah’a yaklaşma amacını taşıyan her Müslüman, çeşitli vesilelerle bu amacını gerçekleştirmeye çalışır. Bu vesilelerden birisi de kurbandır. “Karube” fiilinden mastar olup, sözlükte “yaklaşmak, Allah’a yakınlık sağlamaya vesile olan şey” anlamına gelen kurban, dini bir terim olarak, “ibadet maksadıyla belirli bir vakitte belirli şartları taşıyan hayvanı usulünce boğazlamak, ya da bu şekilde boğazlanan hayvan” demektir. Arapçada bu şekilde kesilen hayvana udhiyye denilir. Bir başka tanımda kurban; kişiyi Allah’a yaklaştıran her şeydir. İslam örfünde udhiyye: “deve, sığır ve davardan ibaret olan hususi bir hayvanı Allah’a yakınlık niyetiyle bayram gününde kesmek” demektir. Genel anlamda, Allah’a manen yaklaşma vesilesi olan her şeye de kurban adı verilmiş; ayrıca “nesike veya sadaka cinsinden kendisi ile Allah’a yaklaşılan şeyin ismi” olarak da tanımlanmıştır. Araplar daha çok, sığır, koyun vb. hayvanlar için “zebh”, deve için de “nahr” kelimelerini kullanmışlar; hayvanları genellikle kuşluk vakti kestikleri için de “dahiye”, “udhiyye” gibi kelimeleri tercih etmişlerdir. İslamî kaynaklarda ilk kurbanın Hz. Âdem’in oğulları Hâbil ile Kâbil’in kurbanları olduğu geçmektedir. Bilindiği üzere Hâbil ile Kâbil’in Allah’a sundukları kurbanlardan, Hâbil’in kurbanı kabul görmüştür. Bu olaya Kur’an’da şöyle değinilmektedir;
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ ابْنَيْ اٰدَمَ بِالْحَقِّۢ اِذْ قَرَّبَا قُرْبَانًا فَتُقُبِّلَ مِنْ اَحَدِهِمَا وَلَمْ يُتَقَبَّلْ مِنَ الْاٰخَرِۜ قَالَ لَاَقْتُلَنَّكَۜ قَالَ اِنَّمَا يَتَقَبَّلُ اللّٰهُ مِنَ الْمُتَّق۪ينَ (27) لَئِنْ بَسَطْتَ اِلَىَّ يَدَكَ لِتَقْتُلَن۪ى مَٓا اَنَاۨ بِبَاسِطٍ يَدِيَ اِلَيْكَ لِاَقْتُلَكَۚ اِنّ۪ۤى اَخَافُ اللّٰهَ رَبَّ الْعَالَم۪ينَ (28) اِنّ۪ۤى اُر۪يدُ اَنْ تَـبُٓوأَ بِاِثْم۪ى وَاِثْمِكَ فَتَكُونَ مِنْ اَصْحَابِ النَّارِۚ وَذٰلِكَ جَزٰٓؤُا الظَّالِم۪ينَۚ (29) فَطَوَّعَتْ لَهُ نَفْسُهُ قَتْلَ اَخ۪يهِ فَقَتَلَهُ فَاَصْبَحَ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ (30)
«(Ey Muhammed!) Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, “Ant olsun seni mutlaka öldüreceğim” demişti. Öteki, “Allah, ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder” demişti. “Ant olsun! Sen beni öldürmek için elini bana uzatsan da ben seni öldürmek için sana elimi uzatacak değilim. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.” “Ben istiyorum ki, sen benim günahımı da, kendi günahını da yüklenip cehennemliklerden olasın. İşte bu zalimlerin cezasıdır.” Derken nefsi onu kardeşini öldürmeye itti de (nefsine uyarak) onu öldürdü ve böylece ziyan edenlerden oldu.»
Bir diğer kurban örneğinin Hz. İbrahim’in, oğlu Hz. İsmail’i (Aleyhisselâm) kurban etmek istemesi üzerine Allah’ın kendisine göndermiş olduğu kurbanlık koç olduğunu görmekteyiz. Kur’an’da bu olay şöyle değinilmektedir;
(107) فَلَمَّٓا اَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَب۪ينِۚ (103) وَنَادَيْنَاهُ اَنْ يَٓا اِبْرٰه۪يمُۙ (104) قَدْ صَدَّقْتَ الرُّءْيَاۚ اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ (105) اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْبَلٰٓؤُا الْمُب۪ينُ (106) وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظ۪يمٍ
«Nihayet her ikisi de (Allah’ın emrine) boyun eğip, İbrahim de onu (boğazlamak için) yüz üstü yere yatırınca ona, şöyle seslendik: “Ey İbrahim! Gördüğün rüyanın hükmünü yerine getirdin. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız. Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır. Biz, (İbrahim’e) büyük bir kurbanlık vererek onu (İsmail’i) kurtardık.»
Allah, Hz. İbrahim (Aleyhisselâm)ı imtihan etmek için O’ndan oğlunu kurban etmesini, Allah sevgisi ile evlat sevgisi arasında bir tercih yapmasını istemiş, İbrahim (Aleyhisselâm) de Allah sevgisini evlat sevgisine tercih etmiştir.
Kurbanın manevi yönü Kur’an’da şöyle dile getirilmektedir:
(37) لَنْ يَنَالَ اللّٰهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَٓاؤُۨهَا وَلٰكِنْ يَنَالُهُ التَّقْوٰى مِنْكُمْۜ
«Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat ona sizin takvanız (Allah’a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır.»
Bu ayetten de anladığımız gibi ibadetlerde ihlas ön plandadır. Kişi, yaptığı ibadeti kimin için yaptığını iyi bilmesi ve onu Allah rızasının dışında herhangi bir gaye maksat veya başkalarını memnun etmek onların rızasını almak için yapmamalıdır. Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunu; “Ameller niyetlere göredir, herkese niyet ettiği şey vardır” şeklinde açıklamış, kalpteki takvaya dikkat çekmiş ve amellerin gösterişten uzak olmasını istemiştir.
Kurban Kesmenin Fazileti
Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
(36) وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُمْ مِنْ شَعَٓائِرِ اللّٰهِ لَكُمْ ف۪يهَا خَيْرٌ …
«Gösterişli hayvanları da sizin için Allah’ın (dininin) işaretlerinden (kurban) kıldık. Onda sizler için hayır vardır.»
Bu âyet-i kerime kurban edilen hayvanlarda insanlar için birçok hayırlar barındırdığını anlatmaktadır. Kurban kesmeyi teşvik eden ve öven hadisler ise, bu ayet-i kerimenin tefsiri konumundadır.
Hazreti Âişe (Radıyallahü Anhâ), kurbanın fazileti konusunda Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)in şöyle dediğini rivayet eder: “Âdemoğlu, kurban bayramı gününde Allah katında kan akıtmaktan daha sevimli bir amel işlememiştir. O kurban, kıyamet günü boynuzları, kılları ve tırnaklarıyla gelecektir. Kurbanın kanı yere düşmeden önce Allah katında hemen kabul olunur. Bu sebeple kestiğiniz kurbanlardan dolayı gönlünüz hoş olsun.”
Abdullah ibni Abbâs (Radıyallahü Anhümâ) rivayet ediyor; Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kurban bayramı gününde şöyle buyurdu: “Âdemoğlu, bu günde sıla-i rahim hariç, kan akıtmaktan daha faziletli bir amel işlememiştir.”
Zeyd bin Erkâm (Radıyallahü Anh) şöyle demiştir: Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in ashâbı:
―“Ey Allah’ın Resulü! Şu kurbanlar ne demektir?” dediler. Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
―“Babanız İbrahim’in sünnetidir” diye cevap verince Sahâbi,
―“Ey Allah’ın Resulü! Yani kurbanlarda bizim için ne var?’ dediler. Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
―“Her bir kılına karşılık bir hasene vardır” buyurdu. Sahâbi:
―“Ya yünleri? Ey Allah’ın Resulü!” diye sorunca Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
―“Evet, yünden de her taneye karşılık bir hasene vardır” buyurdu.
Abdullah ibni Abbâs (Radıyallahü Anhümâ) rivayet ediyor: Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Bayram günü kurbandan daha değerli bir gümüş infak edilmemiştir.”
Ebû Saîd el-Hudrî (Radıyallahü Anh) rivayet etmiştir ki, Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Hazreti Fâtıma’ya şöyle buyurmuştur: “Kalk, kurbanının yanına git ve onu izle. Onun akıtılan ilk damlası ile senin geçmiş günahların affedilecek.”
Hazreti Fatıma dedi ki:
―Ey Allah’ın Resulü! Bu sadece bize yani ehl-i beytimize mi mahsus yoksa tüm Müslümanlar için genel midir?”
Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle cevap vermiştir:
―”Bilakis bu, bize ve bütün Müslümanlara geneldir” buyurdu.
Bir rivayette Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Kurbanlıklarınızı büyükçe tutunuz, çünkü onlar Sırat’ta sizin bineklerinizdir.”
Kurban kesmeyi özendiren ve faziletini anlatan çeşitli rivayetler, çoğunlukla sahih hadis kaynakları dışında; tergîb ve terhib konulu eserlerde yer alır. Fıkıh eserlerinde de yerine göre bazıları zikredilir. Fakat bu konuda rivayet edilen birçok hadis, zayıf hatta mevzudur. Bunu, İbn Arabî, Sünen-i Tirmizî’nin Aridatu’l-Ahvazî isimli şerhinde ifade eder. El-Mübarekpûrî de buna katılır.
Kurban Kesmeyenlerin Durumu
Ebû Hüreyre (Radıyallahü Anh)den rivayetle Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Kim imkânı olduğu halde kurban kesmezse bizim mescidimize/musallamıza yaklaşmasın.”
Abdullah ibni Ömer (Radıyallahü Anhümâ) rivayet etti ki: “Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Medine’de on sene ikamet etti ve (her sene) kurban keserdi.”
[1] Mâide Sûresi, 27-30
[2] Saffât Sûresi, 103-107
[3] Hac Sûresi, 37
[4] Hac Sûresi, 36
[5] Tirmizî, Edâhî, 1
[6] Taberânî, el-Mucemü’l-Kebîr.
[7] İbn Mâce, Edâhî:3; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/368
[8] Taberânî, el-Mucemu’l-kebîr, 11/14-15
[9] Hâkim, el-Müstedrek, 7/2684
[10] Fıkıh kitaplarında kurbanın meşruiyeti ve kurbanlıkta bulunması gereken özelliklerle ilgili getirilen (el-Cüveynî, en-Nihâye, 18/161; Gazzâlî, el-Vasît, 7/131; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, 6/126) bu hadis, temel hadis kaynaklarında bulunmamaktadır. Hadis tenkidiyle ilgili eserlerde de, İbn Salah’tan naklen bunun hadis olmadığı belirtilir. Yani fakihlere göre örfi meşhur olan bu hadis, hadis kitaplarında zayıf ve gariptir. Dediğimizi teyit eden şey, hadisin bu lafızla Aclûnî’nin Keşfü’l-hafâ 2/75 isimli eserinde bulunmasıdır. Bununla beraber daha önce Deylemî’nin Firdevsu’l-Ahbâr isimli eserinde “Kurbanlıklarınızı besili ve güçlü tutunuz, çünkü onlar Sırat’ta sizin bineklerinizdir.” lafzıyla yer almıştır. Deylemî, el-Firdevs bi-me’sûri’l-hitâb, 1/85.
[11] İbni Arabî, ‘Âridatü’l-ahvezî, 6/288; Mübarekpûrî, Tuhfetü’l-ahvezî, 4/431.
[12] İbni Mâce, Edâhî, 2; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/ 321
[13] Tirmizî, Edâhî, 11