“Öğünmek için söylemiyorum, ben Âdemoğullarının efendisiyim! Kıyamet gününde ilk diriltilecek benim. Öğünmek için söylemiyorum; ilk şefaat isteyen ve şefaati ilk kabul edilenim. Öğünmek için söylemiyorum; kıyamet gününde hamd sancağı benim elimde olacaktır”[1]
Lügatta “övmek” anlamına gelen hamd ile “sancak, bayrak” mânasındaki livâ kelimesinden oluşan livâü’l-hamd İslâm ıstılahında, kıyamet gününde hesabın başlamasından önce herkesin sıkıntıda bulunduğu bir sırada Hazreti Muhammed (Sallâllâhu Te‘âlâ Aleyhi ve Sellem)e ait olan, mü’minlerin altında toplanacağı sancağını ifade eder. Livâü’l-hamd terkibi Kur’ân-ı Kerîm’de yer almamakla birlikte müteahhir dönem İslâmî eserlerde İsrâ sûresindeki bir âyette geçen “makam-ı mahmûd”[2] terkibiyle bağlantı kurup bazı hadis rivayetlerine dayanmak suretiyle bu tabir ıstılaha girmiştir. “Gecenin bir kısmında uykudan kalkıp sana mahsus ihtiyarî bir ibadet olarak namaz kıl! Böylece rabbinin seni övgüye lâyık bir makama yükselteceğini umabilirsin” meâlindeki âyette yer alan “Makam-ı Mahmûd”un açıklanması sırasında müteahhir döneme kadar tefsir kitaplarında livâü’l-hamd tabirine atıf yapılmamıştır.
Taberî (Rahimehullâh), Makam-ı Mahmûdun Hazreti Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e kıyamet gününde verilecek geniş alanlı şefaat yetkisinden ibaret olduğunu söylemiş[3], İmam-ı Mâtürîdî (Rahimehullah) bu mânaya da ihtimal vermekle birlikte bizzat Resûlullah (Sallâllâhu Te‘âlâ Aleyhi ve Sellem)in yahut bütün insanların beğenip takdir edeceği mânevî bir makam olabileceğini belirtmiş, Zemahşerî ve Râzî[4] de benzer açıklamalarda bulunmuştur.
Zemahşerî’nin tefsirinde İbn Abbâs (Radıyallâhu Anh)dan nakledilen bir yorum içinde Livâü’l-Hamd terkibi geçmektedir. İbn Kesîr de âyetle ilgili açıklamalarında Hazreti Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Te‘âlâ Aleyhi ve Sellem)in bütün insanların altında yer alacağı bir livâsını anmıştır.[5]
Toplayıcı Sancak
Ahmed ibni Hanbel (Rahimehullah)ın Müsned’inde, ayrıca Dârimî ile Tirmizî’nin es-Sünen’lerinde “Hazreti Peygamber’in Üstünlüğü” adıyla açtıkları bablarda ve “Şefaatin Beyanı” başlığı altında İbni Mâce’nin es-Sünen’inde rivayet edilen hadislerde Livâü’l-Hamd tabiri yer almaktadır. Bu rivayetlerde Resûl-i Ekrem (Sallâllâhu Te‘âlâ Aleyhi ve Sellem), kendisinin Allah Te‘âlâ’nın Habibi ve Âdem evlâtlarının en değerlisi (Seyyid) olduğunu, kıyametin vukuu sırasında kabrinden ilk çıkacak kişinin kendisi olacağını, Âdem (Aleyhiselâm)dan itibaren bütün peygamberlerin altında yer alacakları Livâü’l-Hamd’in kendi elinde bulunacağını, fakat bütün bunlarla övünmediğini ifade etmektedir.
Bu rivayetlerin hepsinde Rasûlüllâh (Sallâllâhu Te‘âlâ Aleyhi ve Sellem)in şefaat yetkisine temas edilmekte, bir kısmında da “Şefâat-i Kübrâ” diye tanınan ve kıyamette hesap öncesindeki uzun bekleyiş sıkıntısından bütün insanların kurtulması için, hiçbir peygamberin cesaret edemeyip sadece kendisinin Cenâb-ı Hakk’a niyazını ve bunun kabulünü ifade eden hadis metni de yer almaktadır.[6]
Mânevî Bir Himaye
Hadislerde ve diğer kaynaklarda Livâü’l-Hamd’in niteliğine dair herhangi bir beyan bulunmamaktadır. Livâü’l-Hamd’in yer aldığı hadislerin muhtevasına Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Te‘âlâ Aleyhi ve Sellem)in şefaat özelliğinin hâkim olduğuna bakarak bu tabirin Rasûlüllâh (Sallâllâhu Te‘âlâ Aleyhi ve Sellem)in genelde bütün insanlara, özel olarak da kendi ümmetine yönelik mânevî bir himayesi, şefaat ve şefkati mânasına geldiği gibi insanlığa yönelik şefaat talebini sunacağı sırada Allah Te‘âlâ tarafından ilham edilecek ve O’na sunulacak eşsiz hamd ve niyaz mânasında Allah Te‘âlâ’ya ait olabileceği de tasavvur edilir. Peygamberler silsilesinin sonuncusu Hazreti Muhammed (Sallâllâhu Te‘âlâ Aleyhi ve Sellem) olduğuna göre onun, ataları sayılan diğer peygamberleri kıyamet işlemlerinin bitimine kadar hamd sancağı çerçevesinde misafir etmesi mümkündür.[7]
Dipnotlar
[1] İbn Mâce, Zühd, 37.
[2] İsrâ Sûresi, 79.
[3] Teʾvîlâtü’l-Kurʾân, 428.
[4] El-Keşşâf, 3/542.
[5] Tefsîr, 4, 335.
[6] Buhârî, Tevhîd, 36.
[7] İslâm Ansiklopedisi “Livâü’l-hamd” Maddesi.