Konya’nın Hadim kasabasının Kongol köyünde doğup, babasının lakabı sebebiyle Çelik soyadını almış, ilçesine izafeten Hâdimî (Hâdimli) lakabıyla anılmıştır. Mehmet Vehbi Efendi, ilk tahsilini köyünde ikmal ettikten sonra Anbarlızade Mehmet Efendi’den Kur’an-ı Kerim’i hatmedip, ardından kıraat ve tecvit dersleri alır. Ayrıca Tomakzade Mehmet Efendi, Hafız Ahmet Efendi ve Konya müftüsü Kadınhanlı Hacı Hüseyin Efendi’nin derslerine katılarak, onlardan istifade etmiştir. Hâdim Medresesi ve Konya Şirvaniye Medresesi’ne gidip derslere katılmıştır.
Konya müftüsü Kadınhanlı Hacı Hüseyin Efendi’den Arapça, Tavaslı Osman Efendi’den fıkıh ve usûl-i fıkıh okuyarak icâzet almıştır. Mehmet Vehbi Efendi, 1888’de Konya medreselerinde hocalık yapmaya başlamış, Mahmudiye Medresesi müderrisi iken Konya Hukuk Mahkemesi üyeliğine atanınca buradan ayrılmıştır. Ardından 1903 yılında Konya’da yeni açılan Mekteb-i Hukuk’a Vesâyâ (Veraset ve İntikal) müderrisi tayin edilmiştir. [1]
Meclis ve Valilik
1908’de II. Meşrutiyet’in ilânıyla Konya mebusu olarak Meclis-i Mebûsan’a girdi. Burada vazife yaptıktan sonra, meclisin kapatılması üzere tekrar memleketine dönmüştür. 4 sene boyunca tedrisat ve eser telifâtı ile meşgul olmuştur. Son Osmanlı Meclis-i Mebûsanı’na Konya mebusu olarak katıldı ve İstanbul’un İngilizler tarafından işgali üzerine Padişah ve Ankara ile görüşmek için seçilen heyette yer aldı.
Ancak hiçbir şekilde bir siyasi parti ile bağlantısı olmamıştır. Bu konu hakkında “Esasen bir partiye bağlanmak meşrebime uygun olmadığından, parti hissiyatıyla mütehassis olmadım ve olamam.” demiştir. Konya Valisi Cemal Bey’in istifa etmesi üzerine halkın önde gelenlerinin isteğiyle Konya valiliği görevini kabul etti ve şehri İtalyanlar’ın işgal etmesine engel oldu. Türkiye Büyük Millet Meclisi açılınca Konya vekili olarak meclise girdi. Konya vekili Celaleddin Ârif Bey’in Erzurum’a gitmesi dolayısıyla üç ay boyunca Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne başkanlık yaptı.
7000 Sayfalık Eser
15 ciltlik Hulâsatü’l-beyân’ı eserinin basımı hakkında oğlu Asım Çelik şöyle bir anısını anlatır: “Ankara’da Şer’iye Vekili olarak bulunduğu sırada tefsirin bastırılması için bazı ilgililerle istişare yaparken o zaman Şer’iye Vekâleti (Tetkikât ve Te’lifat-ı İslamiyye heyeti) azasından olan eski başvekillerden Şemseddin Günaltay, peder merhumun el yazısıyla olan tefsirden bir formayı İstanbul’a götürmüş, tab’ı hususunda Evkaf-ı İslamiyye matbaası idarecileriyle görüşmüştü. Matbaada eserin yalnız bir sayfasına yazılması lazım geldiği sahife arkasına yazılmaması icap ettiği söylenmişti.
Eğer böyle olmazsa mürettipler tarafından kolaylıkla ve yanlışsız olarak dizilmesine imkân olmadığı neticesine varılmıştı. Merhum Şemseddin Günaltay gelip durumu merhuma anlatmış, peder merhum da rahmetlik ağabeyim Fevzi Çelik’e ve bana birkaç sayfa yazdırıp tetkik ettikten sonra bu işin bizim tarafımızdan yazılmasını uygun görmemiş olacak ki 7000 sayfalık eseri oturup yeni baştan bizzat yazmıştır. ”[2]
Tahkikata Uğraması ve Vefatı
Hiçbir partiye üye olmamasına ve ilim ile meşgul olmasına rağmen, kendisine baskılar yapılmış ve hakkında tahkikatler yapılmıştır. İstiklal Mahkemesinde yargılanmaktan kurtulmuştur. Aldığı vazifeler ve katıldığı meclislere rağmen, hiçbir zaman kılık ve kıyafetinde değişikliğe gitmemiştir. Sünnete uygun giyim tarzını hayatının son anına kadar muhafaza etmiştir. [3] Mehmed Vehbi Efendi, 27 Kasım 1949 tarihinde vefat etti ve Konya’da Musallâ Mezarlığı’na defnolundu.
Dipnotlar
[1] Remzi Ateşyürek, Mehmed Vehbi Efendi, c. 28, s. 540
[2] Mehmed Vehbi, Hulâsatü’l-beyân, I, s. 11
[3] Vehbi Vakkasoğlu, İslam Âlimleri, s. 103