Dîn-i Mübîn-i İslâm’ın güzel ahlâkı kuşatıcı olduğuna dair, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Ebû Hüreyre (Radıyallâhu Anh)ın rivayet ettiği bir hadîs-i şerîfinde şöyle buyurmaktadır: “Kim Allah Te‘âlâ’ya ve âhiret gününe inanıyorsa ya hayır söylesin veya sussun! Kim Allah Te‘âlâ’ya ve âhiret gününe inanıyorsa komşusuna ikram etsin. Kim Allah Te‘âlâ’ya ve âhiret gününe inanıyorsa misafirine ikram etsin!”[1]
İmâm-ı Buhârî (Rahimehullâh)ın kitabında bulunan bu hadîs-i şerîf, İmâm-ı Nevevî (Rahimehullâh)ın el-Erbaîn’inde de mevcuttur. Bu hadîs-i şerîf mekârim-i ahlâkla bağlantılıdır. Mekârim-i Ahlâk (güzel ahlâk), şeriatın sulbü(bel kemiği)ndendir. Belki de şeriatın hükümlerinin tamamının sırrıdır. Nitekim Rasûl-i fihâm Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de böyle haber vermiştir. Risâletin tamamı, Peygamber olarak gönderilmenin bütünü, güzel ahlâkı elde etmek içindir. Bir hadîs-i şerîflerinde Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz şöyle buyurdular: “Güzel ahlâkı tamamlamam için peygamber olarak gönderildim.”[2] Diğer bir hadîs-i şerîfinde: “İyilik/takva, güzel ahlâktır.”[3] buyurdular. Âyet-i celîle ve hadîs-i şerîften anlaşılan şu ki, şeriatın bütün cihetleri/tarafları güzel ahlâk hakkındadır.
Allah Te‘âlâ Bakara Sûresi’nde şöyle buyuruyor: “Birr (iyilik) yüzlerinizi doğuya veya batıya çevirmek değildir. Ancak birr (iyilik); Allah Te‘âlâ’ya, âhiret gününe, meleklere, kitablara, peygamberlere iman eden, malını seve seve karabet sahiplerine, yetimlere, miskinlere, yolda kalanlara ve isteyenlere veren kimsenin iyiliğidir.”[4] Bu âyet-i celîle de sayılanların tamamı (birr) iyilikten haber verir ve Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in buyurduğu: “Birr, güzel ahlâktır”[5] hadîs-i şerîfi daha iyi anlaşılır. O hâlde güzel ahlâk, (birr) iyiliktir. İyilik de İslâmiyet’in aslî hükümleri ve amele ait ayrıntılı hükümlerinin tamamıdır.
İslâmî Amelin Temeli
Şeriatın nassları hakkında düşünülecek olursa Allah Te‘âla’ya ve âhiret gününe iman etmenin yapma ve yapmama ile özetlenecek İslâmî amelin temelini oluşturduğunu görürüz. İnsan ancak Allah Te‘âlâ’ya ve âhiret gününe iman etmesinden hareketle namaz kılar, oruç tutar, zekât verir, hacca gider, kendini zinadan korur, hırsızlıktan, haksız yere kan akıtmaktan korur ve sair hayırları yapar. Çünkü âhirette hayırlar üzerine mükâfatlandırılacak, kötü amel üzerine de azap görecektir. Eğer öldükten sonra diriltilmeye ve hesaba çekilerek amellerimize karşılık verileceğine dair imanımız olmaz ise ormandaki canlılara en çok biz benzerdik.
Kur’ân-ı Kerîm’in daha ilk sahifelerine bakacak olursak, kişinin takva sahibi olmasının temel sebebinin gayba iman olduğunu ve onun tâbîsinin peşinden gelen namaz ve zekât gibi hayır amellerin olduğunu görürüz. Neticesi böyle bir hidayet ve felâh olan iman sahibinin ya hayır söylemesi ya da susması tavsiye ediliyor. Sade, düz, basit bir kaide: “Kim Allah Te‘âlâ’ya ve âhiret gününe inanıyorsa ya hayır söylesin veya sussun!”[6]
Lisanla işlenebilecek güzel ahlâk, semeresi ve meyvesi güzel sözlerden, iyi sözlerden olan amelleri yerine getirmenin ve kötü ahlâk semeresi olacak kötü ve çirkin sözlerden kaçınmanın şifresi… Gerçekten Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Kişi neticesine aldırış etmeden bir kelime söyler de onun sebebi ile cehenneme yuvarlanır. Bir kimse de neticesine aldırış etmeden bir kelime söyler de onun sebebiyle Allah Te‘âlâ onu cennette derecelerle yükseltir”[7] buyuruyor.
Bu sebeple, lisanı hayır söylemek üzere alıştırmak İslâm’ın talimatındandır. Öyle ki, bazen söylemesi doğru olsa bile, yerinde, mahallinde olmadığı için birtakım kelimelerin söylenmesi yasaklanmıştır. Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Şeytana lânet etmeyin, onun şerrinden Allah Te‘âlâ’ya asığının”[8] buyurmuştur.
Neticede insan hayır olan sözü araştırıp kötü olan konuşmadan kendisini alıkoyunca, asla gıybete, söz taşımaya, yalana, hakla batılı karıştırmaya, iftiraya, aldatmaya ve sair muhataralı (tehlikeli) sözleri söylemeye düşmez.
Dipnotlar
[1] Buhârî, Edep, 31; Müslim, İman, 74.
[2] Muvatta‘, Hüsnül-hulk, 8; Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, 2/381.
[3] Müslim, Birr, 14-15; Tirmizî, Zühd, 52.
[4] Bakara Sûresi, 177.
[5] Müslim, Birr, 15.
[6] Müslim, İman, 74; Tirmizî, Kıyamet, 51.
[7] Buhârî, Rikak, Bâb-u Hıfzu’l-lisân, no. 6113.
[8] Deylemî, 4/148.