Mekke’nin fethi, tarihte mühim bir dönüm noktasıdır. Milâdî 11 Ocak gününe tevâfuk eden bu mukaddes fetihte bizler için mühim hisseler vardır. Fetihle ilgili detaylara buradan, Kur’ân-ı Kerîm’de “şehirlerin anası” olarak ifade buyrulan Mekke-i Mükerreme hakkında genel malûmata buradan ulaşabilirsiniz. Mekke’nin fethinin sonuçları hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.
Hazreti İbrahim, halk bayrama çıktığında geride kalıp puthaneye girmiş ve putları baltayla kırdıktan sonra baltayı büyük putun omzuna asmış ve bu işi onun gerçekleştirdiği yönünde büyük bir ikaz ve tarizde bulunmuştu. Gönderilen rasûller, gönüllerdeki putları kırmak, inanç ve fiilleri putların ve hurafelerin tasallutundan kurtarmak için mücadele verdiler.
Hazreti İbrahim, oğlu Hazreti İsmail’i Mekke’ye götürünce onunla birlikte şöyle dua etti: “Ey Rabbimiz! O (zürriyetimizden Mekke’de kala)nlar içerisinde; Senin âyetlerini üzerlerine sürekli okuyacak, onlara o Kitab’ı ve hikmeti(; Kur’ân-ı Kerîm’i ve Sünnet’i, ruhlarını kemâle erdirecek ince ilimlerle isabetli hükümleri) öğretecek ve (böylece) kendilerini (şirk, isyan vesâir maddî-manevî pisliklerden) tertemiz edecek bir Rasûlü kendi aralarından gönder! Şüphesiz (mağlup edilemeyecek bir güce sahip olan) Azîz de, (yaptığı işi son derece yerinde ve sağlam yapan) Hakîm de Sensin ancak Sen!”[1]
Allah Te‘âlâ ona, Hazreti İshak’ın soyundan, peygamberlikle şereflenen pek çok torun nasip etti. Mekke’ye yerleştirdiği Hazreti İsmail’in soyundan da Hazreti Muhammed Mustafa (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) geldi.
Tefsirlerimiz, Hazreti İbrahim’in nakletmiş olduğumuz duâsına, “Kesinlikle sana icabet olunmuştur, fakat bu, âhir zamanda olacaktır!”[2] müjdesiyle icâbet edildiğini kaydederler. Nitekim Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), ceddi Hazreti İbrahim’in bu duâsına, “Ben, atam İbrahim (Aleyhisselâm)ın duâsı, kardeşim Îsâ (Aleyhisselâm)ın müjdesi ve annem Âmine’nin rüyasıyım. Annem rüyasında içinden çıkan bir nûrun Şam diyarı saraylarını aydınlattığını söylemişti. Peygamber anneleri hep böyle rüyalar görürler.”[3] hadîs-i şerîfiyle işaret buyurmuştur.
Fethin Açtığı Gönül Kapıları
Bi’setin başlangıcından itibaren tebliğ vazifesini Mekkelilerin olanca engellemelerine rağmen sürdüren Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) hicret emri nâzil olunca Yesrib’e vardı ve orayı İslâm medeniyetinin temel şehri; Medîne-i Münevvere’ye tebdîl eyledi. Ashâbını kardeş kılıp yekvücut hâline getirdi ve hazırlıklar tamamlanıp şartlar olgunlaştığında Mekke üzerine yürüdü. Fetih, meydana gelen büyük savaşlara nazaran uhûlet ve suhûletle gerçekleşti; çok bereketli sonuçlara vesile oldu.
Putlar Paramparça
“Ceddim İbrahim (Aleyhisselâm)ın duâsıyım” buyuran Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), evvelâ Kâbe-i Muazzama’yı putlardan temizlettirdi. Hazreti İbrahim’in yaptığı gibi, bütün putlar, Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) tarafından âyet-i kerîmelerin tilâveti eşliğinde kırıldı. Mekke ahalisinin putları Kâbe-i Muazzama içiyle sınırlı değildi; her hanenin putları vardı. Onlara öyle ta‘zîm ederlerdi ki; evlerinden, onlara el sürüp de teberrükte bulunmaksızın çıkmazlardı.
Fetihle beraber, hanelerinde birçok put barındıran Mekkeliler fevç fevç İslâmiyet’e girdiler. Hanelerdeki putlar da kırılmalıydı artık. Bu sebeple, münâdi nida etti: “’Allah Te‘âlâ’ya îmân eden kişi, evinde kırmadık, yakmadık put bırakmasın! Putların parası da haramdır!”[4]
Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in davetine icabet eden ve sahâbîlik şerefine nâil olan yüce gönüller, hanelerindeki putları tereddütsüz imha ettiler.
Putların kırılışının ardından, sıra puthanelere ve dışarıdaki yerleşim birimlerinde bulunan putların yıkımına gelmişti. Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in mücâhidleri yola çıktı ve şirk unsurlarını yerle yeksan ettiler.
Peygamberler tarihi bizler için her satırı öğüt ve nasihat dolu müstesna bir birikimdir. Fetih ve putların kırılışından yansıyan en mühim ders ise; îmânî ve fiilî açıdan rızâ-yi ilâhî ile aramızda perde olan tüm unsurlardan bir an evvel kurtulmanın lüzumudur.
Dipnotlar
[1] Bakara Sûresi:129.
[2] Mahmud Efendi Hazretlerimizin tefsirli meâlinde (Kur’ân-ı Mecîd ve Tefsirli Meâl-i Âlî’si) bu rivâyetin, Beyzâvî, Nesefî ve Âlûsî tefsirlerinde kayıtlı bulunduğu belirtilmektedir.
[3] Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, 4/127, 128, 5/262; Hâkim, el-Müstedrek, 2/656; el-Heysemî, Mecma‘u’z-Zevâid, 8/223.
[4] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 870-871; Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 123.