Mekke-i Mükerreme’nin fethinin, tarihin seyrini değiştiren mühim neticeleri olmuştur. Üzerinden 1388 sene geçmiş olmasına rağmen bu fetih insanlığa, harp ahlâkı ve planlaması konusunda hâlâ büyük bir ders niteliğindedir. Mekke-i Mükerreme’nin önemi, faziletleri, tarihi ve fethiyle ilgili makalelerimize buradan erişim sağlayabilirsiniz.
Mekke-i Mükerreme’nin fethi, İbni Abbas (Radıyallâhu Anhumâ) tarafından “fethu’l-fütûh” olarak tanımlanmıştır. Zira bu fetih, İslâmiyet’in, yeryüzünün tamamına yayılışı konusunda en büyük vesilelerdendir.
Mekke-i Mükerreme’nin, Tarihin Akışını Değiştiren Sonuçları
Mekke-i Mükerreme fethedilmeden Hicaz’ın tamamını fethedebilmek mümkün görünmüyordu. Bu hâkimiyet sağlanmadan Arap kabilelerin tamamının İslâmiyet’i kabulü de son derece zordu. İslâmiyet’in yayılması için kuzeye doğru yönelmek elzemdi. Bunun sağlanması da yine Mekke-i Mükerreme’ye mutlak hâkimiyetle mümkün olabilecek bir şeydi. Mekke-i Mükerreme’de Kureyş tehdidi sürdüğü müddetçe mü’minler, kendilerini güvende hissetmiyorlardı. Bu sebepler, Mekke-i Mükerreme’nin fethini önemli kılmaktaydı.
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Mekke-i Mükerreme’ye girerken muzaffer bir ordunun komutanı gibi değil; Allah Te‘âlâ’ya şükürle, büyük bir tevâzu ile giriş yaptı. İnsanlara eman vermesi, evlerinden çıkmayanlara dokunulmayacağı taahhüdü ve bazı istisnalarla birlikte genel af ilânı, insanların gönlünü fethe vesile oldu. Kâbe-i Muazzama ile ilgili görevler konusunda dengeleri gözetmesi, geçmişten beri vazife yapmakta olanları bu vazifelerinden alıkoymaması kalplerin daha da yumuşamasını sağladı. Bu dengelerin valilik gibi görevlendirmelerde de gözetilmesi, toplumun birlik beraberliğini bozabilecek türden gelişmelerin önünü kesti. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in hukukî durumu gözeten bütün bu tatbikatları vesilesiyle kalpler insanlığa, İslâm’ın kapısı da bütün insanlığa açılmış oldu.
İslâm Toprakları Genişlemeye Devam Etti
Seriyyeler gönderilerek kabileler İslâmiyet’e davet edildi. Mekke-i Mükerreme’nin hâkimiyeti sağlandıktan sonra İslâm ordusunun fetihleri devam etti. Mekke-i Mükerreme’nin fethini müteakip gönderilen seriyyelerin seferlerini tamamlamasının ardından, fetihten evvel Mekkeli müşriklerle işbirliği hâlinde olan Hevâzin ve Sakîf kabilelerinin savaş hazırlığı haber alındı. Bunun üzerine on bin kişilik fetih ordusu Huneyn vadisine yöneldi. Bu sırada orduya, İslâmiyet’i yeni kabul eden gruplar da dâhil oldular. Bu karşılaşma, Uzzâ putunun yıkılmasının ardından, bu kabilenin putu olan Lât’ın yıkılması açısından da önem taşıyordu. Harbin başlangıcında İslâm ordusu pusuya düştüyse de Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in telkinleriyle kısa sürede toparlanıp, Allah Te‘âlâ’nın inayetiyle büyük bir zafer elde etti.
Gerçekleştirilen ve ilerleyen senelerde Tâiflilerin İslâmiyet’i kabulüne vesile olan Tâif kuşatması, İslâm devletinin hâkimiyetinin kabulüyle sonuçlanan Tebük gazvesi ve gönderilen heyetlerin olumlu neticelerle dönmesi gibi gelişmelerle İslâmiyet’in yayılışı bütün hızıyla devam etti. Hazreti Ebûbekir (Radıyallâhu Anh)ın Hac Emiri olarak vazifelendirilerek hac menâsikinin îfâ edilmesinin ardından, müşriklerin Kâbe-i Muazzama’ya yaklaşmaları tamamen yasaklandı. Sonraki Zilkāde ayında Hac hazırlıklarına başlayan Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ashâbıyla veda Hacc’ını edâ, veda hutbesini îrâd etti. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in vefâtına kadar birtakım gelişmeler yaşandı. Gerçekleşen saldırılara başarıyla mukabele edildi. Hazreti Ebûbekir ve Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anhümâ)nın devrinde süren fetihler, Hazreti Osman (Radıyallâhu Anh)ın devrinde de sürdü ve Mekke-i Mükerreme’nin fethiyle başlayan fetih hareketleri Osmanlı devletinin çöküş dönemine kadar devam etti.