Bizleri, kendisine ‘kul olmakla’ şereflendiren Yüce Rabbimize sonsuz hamdler, en nadide kul Hazreti Peygambere, (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) âl ve ashabına can-ı gönülden salat ve selamlar olsun.
Hudeybiye Antlaşması
Hudeybiye antlaşması Sultânü’l-Enbiyâ Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve ashabının Kâbe hasreti ile çıktığı yolculukta başta kötü gibi gözükse de perde ardında büyük ve açık fetihlerin müjdesini aldıkları, Mekkeli müşrikler ile imzaladıkları barış antlaşmasıdır. Hudeybiye antlaşması; savaşmadan fetih yapmanın, apaçık bir fetih müjdesi almanın ve kaybetmiş görünüp kazanmanın adıdır.
Hudeybiye’ye Gidiş Sebebi
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in gördüğü bir rüya üzerine 1400-1500 civarı Müslümanla birlikte umre yapmak için Medine’den Mekke’ye doğru yola çıktı. Müslümanlar umreye niyet edip ihramlarını giymiş ve yanlarına yetmiş adet kurbanlık deve almışlardı; barışçı amaç taşıdıkları için de yanlarında silâhları yoktu. Yıllarca süren işkence ve zulümlerden sonra ashabı ile Medine’ye hicret eden efendimiz, müşriklerle yaptıkları savaşlarda onların ulularını öldürmüş ve onları yenilgilere uğratmıştı. Bununla beraber de Mekke’ye silahsız bir şekilde gitme kararı almıştı. Çünkü hakiki imanı elde eden adamlar kâinata meydan okuyorlardı.
Müşrikler İzin Vermiyor
Peygamberimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in Kasvâ isimli devesi hudeybiye bölgesine varınca yere çökmesiyle Müslümanlar burada kamp kurdular. Bunu öğrenen Mekkeli müşrikler, Müslümanların umre amacıyla Mekke’ye geldiklerini bilmelerine rağmen onları Mekke’ye sokmamaya karar verdiler. Bu amaçla Hâlid bin Velîd kumandasında 200 kişilik bir süvari birliğini o bölgeye gönderdiler. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) durumu çözmek ve Müslümanların niyetinin umre yapmak olduğunu açıklaması üzere Hazreti Osman (Radıyallâhu Anh)ı elçi olarak Mekkeli müşriklere yolladı. Daha sonra Hazreti Osman (Radıyallâhu Anh)ın şehit edildiği yönünde haberler Müslümanlara ulaştı. Bunun akabinde Rasûl-i Kibriyâ Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) haberi duyunca, Kureyş’in üzerine yürümekten başka bir çare kalmadığını belirtmiş ve oradaki Müslümanlardan ona biât etmesini istemiştir. Çünkü sulh tekliflerine yanaşmadıkları gibi, elçi şehid etme cüretini bile gösterebiliyorlardı.
Rıdvan Biâtı
Müslümanlar, çarpışmaktan yüz çevirmeyeceklerine, Allah ve Rasûlü yolunda canlarını feda edinceye kadar savaşacaklarına dair biât ettiler. Cenâb-ı Hak, bu biâtta bulunan Müslümanlardan razı ve memnun olduğunu Kur’ân-ı Kerim’de şöyle beyân eder: ‘‘O ağacın altında sana bağlılık sözü verdikleri sırada o müminlerden Allah razı olmuştur; gönüllerinde olanı bilmiş, onlara huzur ve güven vermiş, pek yakın bir fetihle ve elde edecekleri birçok ganimetle de kendilerini ödüllendirmiştir. Allah, izzet ve hikmet sahibidir.’’[1] Bu biâtı duyan Mekkeli müşrikler hemen Hazreti Osman (Radıyallâhu Anh) efendimizi serbest bıraktılar.
Hudeybiye Antlaşması İmzalanıyor
İşin iyice ciddiyet kazanması, müşriklerin yüreklerine son derece korku salmıştı. Hemen sulha karar verip en son elçi olarak Süheyl bin Amr’ı Hazret-i Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e gönderdiler. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Süheyl’i görünce, isminin ‘kolaylık’ mânâsına gelmesinden tefe’ül ederek bunu iyiye yorumladı. Mekkeli müşrikler Süheyl’i devletler arası antlaşmalar için gönderirdi. Bu antlaşmanın imzalanması Medine İslam Devleti’nin tanınması demekti ve bu diplomatik bir zaferdi. Şartları çok ağır gözükse de sonrasında Müslümanların lehine sonuçlanacağını bildiği için Peygamber (Aleyhisselam) bu antlaşmayı imzaladı.
Müşriklerin Reddettiği İfadeler
Hazret-i Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), antlaşmanın şartlarını yazma vazifesini Hazret-i Ali’ (Radıyallâhu Anh)a verdi. Allâh Rasûlü (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in’ emri üzerine Hazret-i Ali (Radıyallâhu Anh), önce ‘Besmele-i Şerîfe’yi yazacaktı ki, Süheyl îtirâz etti. Besmele yerine; ‘Bismike Allahümme’ yazıldı. Bu ifâdenin ardından Süheyl, Hazret-i Peygamber’in Allâh’ın Rasûlü ibâresini yazdırmasına da karşı çıktı: ‘Allâh’ın Rasûlü olduğunu kabul etseydik, seninle savaşır mıydık, bugün Kâbe’yi ziyaretten alıkoyar mıydık?’ dedi. Bunun üzerine zaten sulh şartlarından dolayı canları sıkılmış bulunan ashâbın öfkesi iyice arttı. Hazret-i Ali (Radıyallâhu Anh), elindeki kalemi bırakarak: ‘Allâh’a yemîn ederim ki ben, (Allâh’ın Rasûlü) ibâresini silemem Yâ Rasûlallâh!..’ dedi. O zaman Hazret-i Peygamber, Süheyl’e: ‘Siz yalanlasanız da ben Allâh’ın Rasûlü’yüm.’ diyerek yazılmış bulunan cümleyi kendisine göstermelerini istediler. Orayı mübarek elleriyle çizdiler ve yerine Muhammed bin Abdullah künyesini yazdırdılar. Bu kadar ağır şartlar altında imzalanan antlaşmalara öfkelenen Ashâb-ı Kirâm (Rıdvânullâhi Aleyhim Ecmaîn)e sabretmeleri gerektiğini belirten Hazret-i Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) sonrasında olacak fetihleri biliyordu.
Antlaşma Maddelerinden Bazıları
Rasûl-i Ekrem Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ile müşrik elçiler arasında geçen konuşmalardan sonra karara bağlanan maddelerden bazıları şunlardır:
- Müslümanlarla müşrikler, huzur ve emniyet içinde yaşamalarını devam ettirmek için birbirleriyle 10 yıl harp etmeyeceklerdir.
- Medine’deki Müslümanlardan Mekke’ye iltica edenler Müslümanlara iade edilmeyecek, fakat Mekke’den Medine’ye, Müslüman dahi olsalar iltica edenler, istendiği takdirde geri verileceklerdir.
- Arap kabilelerinden isteyen Peygamberimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) ile isteyen de Kureyş ile birleşmekte serbest olacaklardır.
- Peygamberimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) ve sahabîler bu yıl Mekke’ye girmeyip, geri dönecekler, ancak gelecek yıl yanlarına yalnız yolcu silahı olan kılıç bulundurmak şartıyla gelip Kâbe’yi tavaf edecekler ve ancak Mekke’de üç gün kalacaklardır. Müşrikler ise, o sırada şehri boşaltacaklardır.
Hudeybiye’den Ayrılış
Server-i Kâinat Efendimiz, ashabıyla birlikte yirmi gün kadar kaldıktan sonra Medine’ye dönmek üzere Hudeybiye’den ayrıldı. Ashab-ı Kiram, Kâbe-i Muazzama’yı ziyaret edemeyip döndüklerinden dolayı çok üzgün idiler. Bu sırada Resûl-i Kibriyâ Efendimize, Mekke ile Medine arasında bulunan Kürâü’l-Gamîm mevkiinde Müslümanların yakında büyük fetihlere kavuşacaklarını müjdeleyen Fetih Sûresi nâzil oldu. İnen sûrede Müslümanların kısa zaman sonra gidip Kâbe’yi tavaf edeceklerini de haber veriyordu.
Hudeybiye Antlaşmasının Özeti
Kendilerini Kâbe’yi ziyâret ve tavafa hazırlamış olan hakikat ve doğruluğa müştak sahabîler, maddelerin dış görünüşüne bakıp, Hudeybiye antlaşmasının aleyhlerinde olduğu kanaatine varmışlardı. Fakat zamanla sulhun müsbet neticeleri görülmeye başlanınca, Rasûl-i Ekrem Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in kararında ne kadar haklı olduğunu ve endişelerine de mahal bulunmadığını anladılar. İslâm’ın düşmanı olan Kureyş müşrikleri bu antlaşma ile İslâm devletini resmen tanımış oluyorlardı. Ayrıca bu antlaşma, diğer fetihlere de bir başlangıç olmuş, fetih kapılarının açılması için bir anahtar teşkil etmiştir. Nitekim bu antlaşmayı, daha doğrusu bu mânevi fethi, kısa bir zaman sonra Hayber’in fethi ve ondan sonra da Mekke fethinin takip ettiğini görüyoruz.
Hudeybiye antlaşması ile de anlamalıyız ki; kişinin başına gelen olaylarda aleyhine gibi gözükse de aslında bunda Allâh’ın hayırlı bir muradının olabileceği unutulmadan her durumda Allâh’a sığınılması gerektiğini görüyoruz. Eğer biz O’na itaat ve O’nun dinine hakkıyla riayet edersek, mutlaka Allah Te’âlâ’nın bize de yeni fetihler vereceğini görürüz. Cenâb-ı Hakk bizleri her daim onun dinini yaşayan ve yaşatma gayretinde olanlardan eylesin.
Dipnotlar
[1] Fetih Sûresi, 18.19.