Ey oğul! Esas mesele, mubahların fazlasından kaçınmak ve zarûret miktarıyla yetinmektir. Bunu da kulluk vazifelerini yerine getirebilmek için kuvvet ve cem’iyyet kazanmak niyeti ile yapmalı. Mesela yemekten amaç Allah Teaıa’ya itaat edebilmek için güç ve kuvvet kazanmaktır. Giyinmekten maksat avret yerlerini örtmek, soğuk ve sıcağa karşı korunmaktır. Diğer zarûrî mubahlar da bu şekilde değerlendirilmelidir.
Nakşî Büyükleri Ruhsatlardan Kaçmıştır
Nakşî büyükleri azimetle amel etmeyi tercih etmişler ve mümkün mertebe ruhsatlardan kaçınmışlardır. Zarûret miktarı ile yetinmek azîmettir. Bu ulvî davranışa ulaşmak mümkün olmazsa en azından mubahların dairesini aşıp da şüpheli ve haram olan bir zemine kaymamalıdır.
Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah Teâlâ bütün cömertliğini sergileyerek birçok nimetten tam olarak faydalanmayı mubah kılmış ve bu nimetlerden faydalanma alanını da oldukça geniş tutmuştur. Bütün bu nimetler bir tarafa, hangi saadet, kulun davranışı mukabilinde Mevla’nın razı ve hoşnut olması durumuna denk olabilir? Ve hangi eza, davranışları sebebiyle efendisinin gazabını almış bir kulun ezasına denk olabilir?
Allah Teâlâ’nın Cennetteki Rızâsı ve Cehennemdeki Gazâbı
Allah Teâlâ’nın cennetteki rıza ve hoşnutluğu cennetten daha hayırlıdır. Allah Teâlâ’nın cehennemdeki gazabı cehennemden daha şerlidir. İnsanın kendi çocuğunu dilediğini yapması konusunda başıboş bırakmaması gibi, insan da Mevlâ Teâlâ’nın mahkûm bir kuludur.
Tefekkür etmek, basiretli olmak ve kalbi çalıştırmak gerekir. Yarın kıyamet gününde pişman olmak ve hüsrâna uğramaktan daha kötü bir şey yoktur. Amel işleme zamanı şüphesiz gençlik zamanıdır. Akıllı olan, hayatının bu dönemini zâyi etmeyip fırsatı kaçırma. Çünkü mesele kapalıdır; ihtiyarlık çağlarına ulaşamamak da söz konusudur. Ulaşılsa da cem’iyyet mümkün olmayabilir. Bunun da mümkün olduğunu farz etsek bile zaafın ve acziyetin insanı kuşattığı bu ihtiyarlık döneminde insan, amellerini tam olarak yerine getirmeye güç yetiremeyebilir. Ama şu an cem’iyyet sebeplerinin hepsi mevcuttur.
Anne ve babamn hayatta olması da yine Allah Teâlâ’nın sana sunmuş olduğu fırsatlardandır. Çünkü senin maişetin onların üzerindedir, geçimini onlar temin etmektedir. Zaman fırsatları değerlendirme zamanıdır, güç ve iktidar dönemidir. O halde bugünün işini yarma bırakmanın ve sonra yaparım düşüncesinie kapılmanın hangi mazereti olabilir ki? Hangi özür bu ihmali meşrulaştırır? Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Sonra yaparım düşüncesiyle yapacağı işleri ihmal edenler helak oldu.”[1]
Gençliğin Baharındaki Az bir Amel Çok Kıymetlidir
Evet, bugün ahiret işleriyle olan meşguliyetin, dünyevî anlamda önemi olan sıradan ve âdî işleri yarına ertelemene ve ihmâl etmene sebep oluyorsa bu çok güzeldir. Ancak bunun aksi bir durum, yani dünya meşgaleleri uğruna âhiret işlerini tehir etmene ve ihmal etme ise gerçekten çok çirkin bir durumdur. Gençliğin baharında, nefis ve şeytan gibi din düşmanlarının insanı kuşattığı bir zamanda yapılan az bir amelin itibarı diğer zamanlarda yapılan amellerin kat kat üstündedir. Bu durum şu askerî kabule benzer: Cesur, güçlü ve atılgan olan askerlerin, düşman istilâsı esnasındaki itibarları daha fazladır. Onların böyle bir zamanda basit bir gayreti ve ufak bir sebâtı bile büyük itibar görür. Aynı tavır düşmanın şerrinden emin olunduğu zamanlarda aynı itibarı görmez.[2]
Dipnotlar
[1] Deylemî, Firdevs, 2420.
[2] Bu bölüm bir önceki hafta yayınladığımız Kılıcullah b. Kılıç Hân’a yazılmış 73. mektubun devamıdır. Mektûbun ilk kısmı için tıklayınız.