Oğlu Hace Muhammed Abdullah’a yazılmıştır. İşin aslının sünnete tabi olmak, bidatlerden kaçınmak olduğu; Nakşibendî tarikatının diğer tarikatlara olan üstünlüğünün sadece Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e tabi olmak ve azimetle amel etmekten kaynaklandığını beyan etmek hakkındadır.
2. cild 23. Mektûb-u Şerîf
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlarım. Allah Teâlâ’ya hamd, peygamberlerine selam olsun.
Kıymetli oğlum! Allah Teâlâ sana selamet versin ve şanına yakışmayan şeylerden şahsını ve dostlarını korusun. Sana nasihatim, sünnet-i seniyye’ye tabi olmak ve Allah Teâlâ’nın razı olmadığı bidatlerden kaçınmayı öğütlemektir. Son dönemlerde İslâm’ın üzerine bir gariplik hali çökmüş ve Müslümanlar garip duruma düşmüşlerdir. Bundan böyle Müslümanları garipliği o kadar artacak ki yeryüzünde Allah diyen kimse kalmayacak ve sonunda kıyamet insanların şerlileri üzerine kopacaktır.
O halde mesud kimse, günümüzde terkedilmiş bir sünneti dirilten ve yaygınlaşmış bir bidati terk edendir. Bugün öyle bir zamanda yaşıyoruz ki Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in gönderilişi üzerinden bin sene geçmiştir. Artık kıyamet alametlerinden bir kısmı ortaya çıkmıştır.
Peygamberlik döneminden uzaklaşmamız sebebiyle sünnet-i seniyye uzak kalmış, bidatler ise yalancılığın yaygınlaşmasıyla iyice belirmeye başlamıştır. Nihayet sünneti ihya edecek ve bidatleri ortadan kaldıracak bir kahramana ihtiyaç duyulur olmuştur. Bidati yaygınlaştırmak dini tahrip etmeye yol açar, bidati yüceltmek dini yıkmaya vesiledir. Umarım “Her kim bidat sahibine hürmet ederse dinin yıkılmasına yardım etmiş olur”[1] sözünü duymuşsundur. Bütün bir dikkatimizle sünnetlerden bir sünneti yaygınlaştırmaya, bidatlerden bir bidati ortadan kaldırmak için çalışmamız gerekir. Özellikle İslâm’ın zayıfladığı böyle bir dönemde İslâmî merasimlerin ayağa kaldırılması sünneti yaygınlaştırmaya ve bidatleri ortadan kaldıramaya bağlıdır.
Önceki alimler bazı bidatleri hoş gördüklerine göre belki bidatte güzellik bulmuş olabilirler; fakat fakir bu konuda kendilerine katılmamaktadır. Ben hiçbir bidatte güzellik bulunduğunu düşünmüyorum. Bidatlerde karanlık ve bulanıklıktan başka hiçbir şey göremiyorum. Nitekim Peygamberimiz “Her bidat dalâlettir”[2] buyurmuştur. Ben dinin zayıfladığı ve garip düştüğü bu dönemde selameti sünneti yerine getirmede, helaki ise hangi türü olursa olsun bidatleri işlemekte görüyorum.
Bidat din binasının temeline konulmuş dinamit gibidir. Sünnet ise ortalığı aydınlatan bir yıldız gibidir. Sapkınlığın karanlıklarında insanlar onunla yollarını bulur. Dönemin alimleri Allah’ın tevkifiyle, bidatlerin gün gibi açığa çıktığını görmelerine rağmen: hiçbir bidatin güzel olduğunu söylememiş ve bu gibi bidatlerin yapılabileceğine dair asla fetva vermemiştir. Zira sünnetin dışına çıkıldığı yerlerde şeytanın göz boyamasının insanlar üzerinde ciddi tesirleri bulunmaktadır. Eski dönemlerde İslam kuvvetli olduğu için zorunlu olarak bidatin karanlığına tahammül edilebiliyordu. Belki de bu karanlıklardan bazıları İslam’ın nurunun parıltılarıyla aydınlık zannedilmiş olacak ki o dönemler bazı bidatlerin güzel olduğu kanaatine varılabilmiştir. Gerçekte hiçbir bidatte aydınlık ve güzellik bulunmamaktadır. Günümüzde ise durum böyle değildir. Zira bugün İslam zayıf bir dönemdedir. Bugün bidat karanlıklarına tahammül etmek mümkün değildir. Bu sebeple önceki ve sonraki alimlerin fetvalarına göre hareket etmemiz de mümkün değildir. Zira her dönemin kendisine göre hükümleri vardır.
Bugün dünya yaygınlaşan bidatler sebebiyle adeta karanlık deryası gibi görünmektedir. Sünnetin nuru ise garipliğinden dolayı bu deryada adeta meşaleler gibidir. Bidat işlemek bu karanlığı artırmakta, sünnetin nurunu azaltmaktadır. Sünneti yerine getirmek de bir taraftan bu karanlıkların azalmasına vesile olmakta diğer taraftan da sünnetin nurunu artırmaktadır. Artık dileyen bidatin karanlığını artırsın, dileyen de sünnetin nurunu artırsın. Dileyen şeytanın taraftarlarının sayısını çoğaltsın. Biliniz ki şeytanın taraftarları hüsrandadır. Dileyen de Allah’ın taraftarlarının sayısını çoğaltsın. Biliniz ki Allah’ın taraftarları asıl galip olanlardır.
Dipnotlar
[1] Taberânî, el-Evsat, no: 6772; Beyhakî, Şu‘abü’l-Îmân, no: 9464.
[2] Müslim, Cum‘a, 178.