Kıssa:
Dâvûd (Aleyhisselâm) döneminde bir adam, herkesin içinde, Cenab-ı Hakk’a şöyle yalvarıyordu:
-Ya Rabbi bana bir zenginlik ver ki, bunun için hiçbir zahmet çekmeyeyim. Beni tembel yarattın rızkımı da çalışmadan ver.
İnsanlar da onun bu haline gülerler, onunla alay ederlerdi.
-Bak bütün mucizelerle donatılmış Davut (Aleyhisselâm), geçimini zırh yaparak temin ediyor. Senin yaptığın tembelliğin yanında, ayrıca aptallıktır.
O ise, insanların alaylarına aldırmadan duasına devam ediyordu. Hatta adı, “boş ambarda peynir arayan adam” şeklinde yayılmıştı. Dua esnasında bir öküz kapısını kırarak evine girdi. O da onu kesti. Derisini yüzmek üzere kasap çağırdı. Meğer öküz kasabınmış. Kasap feryada başladı. Öküzünün bedelini istiyordu.
Adam da ona şöyle diyordu:
-Ben Mevla’mdan zahmetsiz rızık istedim. O da bana bu öküzü gönderdi.
Kasap onu çekerek Davut (Aleyhisselâm)ın yanına götürdü. Civardaki insanları da etrafına toplamak için bağırıp çağırıyordu:
-Ey Müslümanlar! Dua ile mal sahibi olunur mu? Eğer olunsaydı, bütün körler ve dilenciler hep zengin olurdu. Öküzü kesen adam tekrar Rabbine yöneldi: Ya Rabbi! O duayı sen gönlüme verdin, ben bu kullardan değil senden istedim. Rabbim beni bunlara rezil etme.
Dâvûd (Aleyhisselâm)ın yanına gidilerek olanlar bir bir anlatıldı. Dâvûd (Aleyhisselâm) da o fakire sordu:
-Bu adamın hayvanına niçin zarar verdin? Adam, olan biteni anlattıysa da bir netice alamadı. Dâvûd (Aleyhisselâm) ona dedi ki:
-Bu söylediklerin seni haklı çıkarmaz. Şeriata uygun bir delilin varsa onu söyle.
Hazret-i Dâvûd (Aleyhisselâm), bu işte acayip bir durum olduğunu fark edince, hükmü daha sonra vereceğini söyleyerek halkı dağıttı. Halvete çekilerek, işin gerçeğini öğrenmek üzere Rabbine yöneldi.
Ertesi gün Dâvûd (Aleyhisselâm), fakiri, öküz sahibini ve halkı topladı. Öküz sahibine dedi ki:
-Bu fakire eziyetten vazgeç. Öküzünü de ona helal et. Kasap itiraz ederek Hazret-i Dâvûd (Aleyhisselâm)a karşı çıktı:
-Bu nasıl adalet? Senin şöhretine hiç yakışıyor mu? Hazret-i Dâvûd (Aleyhisselâm) sözlerine devam etti.
-Ey inatçı gafil! Bütün malını ve mülkünü de bu adama bağışlayacaksın.
Adam, bağırıp çağırmaya başladı.
-Bu zulümden dağlar taşlar yarılır. Dâvûd (Aleyhisselam) bile bile hakkımı yiyor, sizler de şahit olun.
Halk gerçek durumu bilmediği için Hazret-i Dâvûd (Aleyhisselam)ı kınamaya ve tenkit etmeye başlamıştı:
-Ey seçilmiş Peygamber! Bu durum sana yakışmıyor. Bu günahsızı suçsuz yere mahkûm ettin.
Bunun üzerine Dâvûd (Aleyhisselâm) şöyle buyurdu:
-Bu kasap bir katildir. Onu yakalayıp bağlayınız. O, bu fakir adamın babasının kölesiydi. Efendisini öldürüp, bıçağı ile beraber falan yere gömdü. Gelin oraya gidiyoruz. Kazılan yerde adamın kemikleri ile onu öldürdüğünde kullandığı bıçak bulundu. Bıçağın sapında da katilin ismi yazılıydı. Dâvûd (Aleyhisselâm) dedi ki:
-Cenab-ı Hakk, hilmi sebebiyle bu cinayeti örtmüştü. Ancak kasap, kendi eli ile günahı üzerindeki örtüyü kaldırdı. Efendisinin çoluk çocuğuna acımadığı gibi, bir öküzü bile onlara çok gördü…
Ey kasap! Adalet mi istiyorsun? Sen köleydin. Senin kazandığın bütün servet, efendinin varislerine aittir. Hakkında kısas olarak bıçakla öldürülmendir. İşte sana şeriat, işte sana adalet! Beğendin mi?
Alınacak Hisse:
Öküzün sahibi olan katil kasap, kötülüğü emreden nefsi temsil etmektedir.
Öküzü kesen de zahmetsiz rızık elde etmeye çalışan akıldır. Hazret-i Dâvûd (Aleyhisselâm) ise, Hakkı temsil eden, O’nun emir ve yasaklarını halka duyuran ve hatırlatan mürşid-i kâmildir.
Zâlim olan nefsi öldürmek ancak o mürşid-i kâmil ile mümkün olur.
Aslında fakirin çalışıp kazanmadan elde etmek istediği şey, hesapsız manevi zevklerdir. Bu da bir şeyhe intisap ile mümkündür.[1]
Dipnotlar
[1] M. Şevket Ustaosmanoğlu, Mesnevî’den Kıssalar ve Hisseler, s. 125.