Asıl adı Nefehâtü’l-Üns min Hazarâti’l-Kuds olan ve tarikat büyüklerinin hayatlarını anlatan eser Nakşibendiyye velilerinden Mevlânâ Abdurrahman (Molla) Câmî (Kuddise Sirruhû) tarafından kaleme alınmıştır. 883 (m. 1478) yılında telif edilen ve 582 erkek, 34 hanım olmak üzere toplamda 616 sûfiden bahseden eserin dili Farsça’dır. Müellifinin veli bir zat olması hasebiyle sûfiyye tabakat edebiyatının çok önemli mahsullerinden addedilen eser, üslûbuyla da hicrî dokuzuncu yüzyılın en güzel nesir örneklerinden birisidir.
Abdurrahmân Câmî (Kuddise Sirruhû)nun Hayatı
Mevlânâ Câmî (Kuddise Sirruhû) 23 Şâban 817’de (7 Kasım 1414) Horasan’ın Câm şehrine bağlı Harcird kasabasında dünyaya gelmiştir. Mübarek nesebi müctehid İmam Muhammed eş-Şeybânî’ye erişir.[1] Küçük yaşında babasıyla Herat’a giderek Nizâmiye Medresesi’ne girdi. Burada, Arapça ilimlerinde ve usulde maharetli olan Cüneyd Usûlî’nin derslerine katıldı. Muhtasar ve Telhîs okumak istese de o esnada bir başka grubun Miftah Şerhi ve Mutavvel okuduklarını görünce küçük yaşına rağmen o kitapları anlamaya kabiliyetli olduğundan Mutavvel ve haşiyesini okumaya başladı.
Daha sonra Seyyid Şerif Cürcânî’nin talebesi olan Hâce Ali Semerkandî ve Sadeddîn Taftâzânî’nin talebelerinden Şihâbeddîn Muhammed Hâcirmî’nin derslerine katıldı. Bir müddet burada kalan Mevlânâ Câmî sonrasında Kâdîzâde Rûmî’nin derslerine iştirak etmek üzere Semerkant’a gitti. Kâdîzâde Rûmî, Mevlânâ Câmî hakkında şöyle demiştir: “Semerkant kurulduğundan beri, güzel ahlâk ve zeka bakımından bu Câmlı delikanlı gibi bir kimse Emeviye nehrinden bu tarafa geçmiş değildir.”[2]
Mevlânâ Câmî İnâbesini Mevlânâ Sa‘deddîn Kaşgarî (Kuddise Sirruhû), o vefat edince de Hâce Ubeydullah Ahrâr (Kuddise Sirruhû) hazretlerinden almıştır. Onun Hâce Ahrar’a olan muhabbeti ve gönlündeki müstesna yeri eserlerinde sıkça görülmektedir.
Ayrıca Mevlânâ Câmî ile Hâce Ahrâr arasında birçok mektuplaşmalar olmuştur. Bir mektubunda Mevlânâ Câmî ihlâs ve muhabbetini şöyle dile getirir: “Bu fakir, eşiğinizi öpme arzusu ve özlemini sizlere arz eder. Bir yandan kendimce, ‘Bu ne büyük bir saadettir, acaba kime nasip olur?’ diyor, diğer yandan kendimi dergâhınızda görmeyi arzu ediyorum. Allah Teâlâ’nın sonsuz lütfu kereminden ümitliyim ki kanadı kırık, gönlü harap ve himmet yoksunu bu fakir bir gün ilâhî bahşişlere kavuşarak, nefsinin esâretinden kurtulur ve eşiğinizi öpme şerefine nâil olur.”[3]
Nefehâtü’l-Üns Nasıl Yazıldı?
Mukaddimede belirttiği üzere müellif, eserini Horasanlı veli Ebû Abdirrahman es-Sülemî’nin (Kuddise Sirruhû) Tabakâtü’s-Sûfiyye isimli kitabının üzerine binâ ederek meydana getirmiştir. Hâce Abdullah Herevî (Kuddise Sirruhû) bu esere bir tercüme yazmışsa da Herat lehçesiyle kaleme alınan bu kitabın, okuyucuların büyük bir kısmı tarafından anlaşılmaması ve başka nedenlerden dolayı Mevlânâ Câmî bu tercümeyi sadeleştirip yeni veliler ekleyerek Nefehâtü’l-Üns’ü meydana getirmiştir.[4]
Mevlânâ Câmî telife başlamadan önce geniş, kaynak niteliğinde bir eser kaleme almayı planlamıştır. Öyle ki Tabakât’ta bulunan şerhe muhtaç yerler açıklanacak, başka menkıbeler eklenecek, doğum ve ölüm tarihleri eklenecek, Allah dostlarının hâlleri, makamları, sözleri ve kerâmetleri de esere alınacaktır. Bu düşünce, fiil safhasına geçmeden, Mevlânâ Câmî’nin zihninde bir müddet kaldı.
Ali Şîr Nevâî’nin bir gün onu yolda görmesi ve bu alanda bir eser kaleme alması için istekte bulunması, kitabın telifi için bir kıvılcım oldu.[5] 881 yılında meydana gelen bu olay üzerine Mevlânâ Câmî zihnindeki manâları kâğıda dökmek için kollarını sıvadı ve iki sene süren bir zamanda eserini itmam eyledi. Kudsiyet alemi kuşundan erişen ve ünsiyet makamına iştiyak duyanların can burunlarına yetişen meşâyıhın pâk nefeslerini içerdiği için bu isimle müsemmâ olmuştur.
Mevlânâ Câmî, tabakat bilgilerine geçmeden önce eserine bazı tasavvuf terimlerinin açıklamasını yaptığı bir mukaddime eklemiştir. Bu mukaddimede, Risâle-i Kuşeyriyye, Keşfü’l-Mahcûb, Avârifü’l-Me‘ârif, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye, ve Mir’âtü’l-Cenân gibi eserlerden yararlanarak velâyet, tasavvuf, velilerin sınıflandırılması, ilmin kısımları, tevhid, mucize, keramet, istidrac, sûfiyyenin isimlendirilmesi gibi başlıklar altında mufassal bilgiler sunmaktadır. Hâl tercümeleri ise Ebû Hâşim Sûfî (Kuddise Sirruhû) ile başlayıp, evvelinde Râbia el-Adeviyye’nin (Kuddise Sirruhâ) yer aldığı hanım velilerle son bulmaktadır.
Üzerine Yazılan Hâşiyyeler
Nefehâtü’l-Üns üzerine meşhur iki tane haşiye çalışması yapılmıştır. Bunlardan ilki Mevlânâ Câmî’nin müridlerinden, meşhur muhaşşî Mevlânâ Abdulgafûr Lârî’ye ait haşiye ve zeyl çalışmasıdır.[6] Eserin, yazma nüshalarındaki ismi tekmile, haşiye, muhtasar ve zeyl şeklinde farklılık göstermektedir. Yurt içi ve yurt dışındaki yazma eser kütüphanelerinde birçok nüshası bulunmaktadır. (Süleymaniye Ktp., Halet Efendi, nr. 194; Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 571; Hindistan Azad Ktp., Ahsen, nr. 560; Abdülhay, 84/2)
Bu çalışma, Mevlânâ Câmî’nin oğlu Ziyâeddîn Yûsuf’un Nefehât’ı daha iyi anlayabilmesi gayesiyle yapılmış olsa da Abdulgafûr Lârî’nin, şeyhinin birçok sırrına ermiş bir alim olması yönüyle mürşidi hakkında önemli bilgiler veren bir kaynak olmuştur. Derviş Ali Bûzcânî, bu hâşiyeye de tekmile olmak üzere Reşehâtü’l-Kuds fî Şerhi Nefehâtü’l-Üns adında bir eser kaleme almıştır.
Eserin diğer hâşiyesi ise Hâce Muhammed Dihdâr’a aittir.[7] Abdülhay el-Hüseynî Nüzhetü’l-Havâtır’da eser üzerine Ali Ekber Feyzâbâdî tarafından yapılan el-Mükâşefât adında iki ciltlik bir haşiyeden daha bahsetmektedir.[8]
Eserin Tercümeleri
Türk Nakşî büyüklerden Lâmiî Çelebî, Nefehâtü’l-Üns’ü Futûhu’l-Mücâhidîn li-Tervîhi Kulûbi’l-Müşâhidîn adıyla Türkçe’ye tercüme etmiştir.[9] Bu şekilde isimlendirilmesi, telifinin 1521 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın Belgrad zaferine denk gelmesinden kaynaklanmaktadır. 1270 ve 1289 yıllarında basılan ve Terceme-i Nefehât şeklinde şöhret bulan eserin yurt içi ve yurt dışında 100’e yakın yazma nüshası bulunmaktadır. 953/1546 istinsah tarihli, bilinen en eski nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi (Ahmed III, nr. 1422)’ndedir. (Diğer nüshalar: Milli Kütüphane, Yazmalar, nr. 9035; Süleymaniye Ktp., Hasan Hüsnü Paşa, nr. 782; Hacı Selim Ağa Ktp., Hüdai Efendi, nr. 1058; BAE Milli Kütüphanesi, 270/4a/9)
Lâmiî Çelebi tercümesi Farsça aslına ek olarak Anadolu’da yaşamış 35 veliyi de ihtiva etmektedir. Ayrıca mukaddimede ilaveler bulunmaktadır. Bu yönüyle eser Anadolu’da müstakil bir telif gibi rağbet görmüş, bu alanda öncü olarak kendisinden sonraki birçok esere kaynak olmuştur.
Müellifin bildirdiği üzere, eserin telif edilmesi dostlarının talebiyle olmuştur. Lâmiî Çelebî mütevazi bir şekilde, bu işe ehil olmadığını söylese de dostları bunu reddetmiş ve Anadolu’daki sâliklere bir hediye olması için bu işi kabul etmesini talep etmişlerdir. Lâmiî Çelebî bu isteği geri çevirse de “Sâlihler anıldığında rahmet iner.” demeleri üzerine fikrini değiştirmiş ve istihâre yapmıştır. İstihâresi hayırlı çıkınca da telife başlamıştır.[10]
Köstendilli Mollazâde Süleyman Şeyhî, Lâmiî Çelebî’nin bu kitabına Zübdetü Nefehâti’l-Üns adında bir muhtasar kaleme almıştır. (Süleymaniye Ktp., Hasan Hüsnü Paşa, nr. 579/2; AÜ DTCF Ktp., Yazma Eserler, nr. 2477/2)
Bir diğer Türkçe tercüme, eseri Nesâimü’l-Mehabbe min Şemâyimi’l-Fütüvve ismiyle Çağatay Türkçesi’ne çeviren Ali Şir Nevâî’ye aittir.[11] (Süleymaniye Ktp., Fatih, nr. 4056; TSMK, Revan Köşkü, nr. 808; Bibliothèque Nationale de France, Suppl. Turc. 316; British Museum, Or. 402) Mevlânâ Câmî’ye Nefehâtü’l-Üns’ü telif etmesini rica eden Ali Şir Nevâî, kitaptaki nefaseti gördükten sonra Tezkiretü’l-Evliyâ’dan da eklemeler yaparak onu tercüme etmiştir. Bu tercümede ise eklerle birlikte toplamda 770 velinin hayatı bulunmaktadır.
Nefehâtü’l-Üns Arapça’ya da tercüme edilmiştir. Bu tercümelerden ilki Şeyh Tâceddîn b. Zekeriyya Osmânî’ye aittir. (Hidiviye Ktp., nr. 2/75; Râmpûr Rızâ Ktp., nr. 1/370) Nakşibendiyye tarikatının Tâciyye şubesinin kurucusu kabul edilen bu zat Reşehât’ı da Arapça’ya tercüme etmiştir.
Kaynaklarımızda bir diğer Arapça tercüme olarak Tokat-Zileli Muharrem Efendi’nin eseri geçmektedir.[12] (Çorum Hasan Paşa İl Halk Ktp., nr. 23289/2) Ancak müellif Künûzü’l-Evliyâ ve Rumûzu’l-Asfıyâ ismiyle bilinen bu eserin mukaddimesinde, kitabının bir Nefehât tercümesi olduğundan bahsetmemiştir. Bilakis menkıbe kitaplarından bir derleme yaparak eserini oluşturduğunu belirtmiştir.[13]
Nefehâtü’l-Üns’ün mukaddimesi Fransızca (Notice et extraits des Mms de la Bibliothèque Nationale, XII/1 [Paris 1831], s. 287-438) ve İspanyolca’ya (Palma de Mallorca 1987) da tercüme edilmiştir.[14]
Eserin Farsça aslı birçok defa basılmıştır (Kalküta, 1859; Taşkent, 1332; Tahran 1370; Leknev 1905). Yurt içi ve yurt dışı kütüphanelerinde çokça yazması bulunmaktadır. Önemli nüshalarından birisi olan ve Süleymaniye Kütüphanesi’nde (Fatih, nr. 2886) bulunan nüsha Hasan b. Ali el-Bâzirî tarafından henüz müellif hayattayken 15 Receb 885’te Herat’ta istinsah edilmiştir. (Diğer nüshalar: Ragıp Paşa Ktp., nr. 718; Hindistan Azad Ktp., Abdüsselam, nr. 924; Pir Muhammed Şah Ktp., nr. 1510, Kral Faysal İslâm Araştırmaları Merkezi Ktp., nr. 1370, 7068; Cidde Merkez Ktp., nr. 1061, 1084; Riyad Merkez Ktp., nr. 5823; Medine Mahmudiye Ktp., nr. 2975)
Dipnotlar
[1] el-Kazvînî, Muhammed b. Hüseyin, Silsilenâme-i Hâcegân-ı Nakşibend, Süleymaniye Ktp., Laleli, nr. 1381, 11a.
[2] Mevlânâ Safî, Fahreddin Ali, Reşehât, İstanbul, s. 212, 215.
[3] Taşköprîzâde, Ahmed b. Mustafa, eş-Şekâiku’n-Nu‘mâniyye, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrut, s. 159.
[4] Mevlânâ Câmî, Abdurrahman, Nefehâtü’l-Üns, trc. Lâmi‘î Çelebî, İstanbul 1289, s. 3-4.
[5] Lâmi‘î Çelebî, Terceme-i Nefehât, s. 4.
[6] İsmail Paşa, Îzâhu’l-Meknûn, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut, IV/468; Hediyyetü’l-Ârifîn, I/588; Kehhâle, Ömer Rızâ, Mu‘cemü’l-Müellifîn, V/269.
[7] Hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. el-Hüseynî, Abdülhay, Nüzhetü’l-Havâtır ve Behcetü’l-Mesâmi‘ ve’n-Nevâzır, Dâru İbn Hazm, Beyrut 1999, X/626.
[8] el-Hüseynî, Nüzhetü’l-Havâtır, VII/1043.
[9] İsmail Paşa, Hediyyetü’l-Ârifîn, II/412.
[10] Lâmi‘î Çelebî, Terceme-i Nefehât, s. 7.
[11] Hacı Halîfe, Keşfü’z-Zunûn, II/1951; İsmail Paşa, Hediyyetü’l-Ârifîn, I/739.
[12] İsmail Paşa, Hediyyetü’l-Ârifîn, II/5.
[13] Muharrem Efendi, Künûzü’l-Evliyâ, Çorum Hasan Paşa İl Halk Ktp., nr. 23289/2, vr. 2b.
[14] Süleyman Uludağ, “Nefehâtü’l-Üns”, DİA, XXXII/522.