Tarîkat-ı Nakşibendiyye-i Aliyye’nin otuz dördüncü altın halkası Mevlânâ Ali Rızâ el-Bezzâz Hazretleridir. Kumaş ticaretiyle uğraştığı için kendisine “Bezzâz” denilmiştir. Yaşadığı dönem, Osmanlı’nın son zamanları ve harplerle dolu bir dönem olması nedeniyle hayatı hakkında çok geniş malûmat aktarılamamıştır. Şeyhi Mevlânâ Halil Nurullah ez-Zağravî Hazretlerinden aldığı yolu Mevlânâ Ali Haydar Efendi Hazretlerine ulaştırmıştır.
“Geldi Bezzâz oldu nûrun ‘alâ nûr,
O kıldı Haydar’ı bu nûrla pürnûr.”[1]
Dünyaya Gelişi ve Ailesi
Mevlânâ Ali Rızâ el-Bezzâz Hazretleri Bulgaristan’ın Ahyolu[2] kasabasında dünyaya geldi. Doğum tarihi bilinmemektedir. Orta boylu, zayıf yapılı, buğday tenli ve güzel yüzlüydü. Mübarek gözleri siyahtı. Ailesiyle birlikte Bandırma’ya göç ederek günümüzde Bentbaşı Mahallesi olarak bilinen bölgeye yerleşti.
Zengin bir ailenin çocuğu olan Mevlânâ Ali Rızâ el-Bezzâz Hazretlerinin muhtereme validesi Şerife Hanım, çok hayırsever biriydi. İmarete önem verir; halkın istifade etmesi için çeşmeler yaptırırdı.
Mevlânâ Ali Rızâ el-Bezzâz Hazretlerinin üç oğlu vardı:
1. Hafız Sami Efendi: Beylerbeyi Camii imamlığı yapmıştır. 1962 yılında vefat etmiştir.
2. Mustafa Efendi.
3. Hafız Bahâuddîn Efendi.
Mevlânâ Ali Rıza el-Bezzâz Hazretlerinin varlıklı olması, Allah Te‘âlâ’dan gafil olmasına asla bir engel teşkil etmezdi. O, halk ile beraber olsa da, gönlü daima Hak’la beraberdi. Gemilerle kumaş ticareti yapacak kadar yüksek meblağlı işlerle uğraşmasına rağmen bunların sevgisi onu kuşatmazdı. Hayatı boyunca hep yoksulları gözeten ve yardımseverliğiyle bilinen Mevlânâ Ali Rıza el-Bezzâz Hazretleri malını mülkünü vefatına yakın ihtiyaç sahiplerine dağıttı. Helâl kazanca son derece önem gösterir; hassasiyetinden ötürü, satacağı kumaşı iki tarafından da ölçerdi. Bunun sebebi ise bir santim bile olsa karşı tarafa hak geçeceği korkusuydu.
İrşâdı ve Tasarrufları
Mevlânâ Ali Rıza el-Bezzâz Hazretleri 1893 yılında şeyhi Mevlânâ Halil Nurullah ez-Zağravî Hazretlerinin vefat etmesiyle birlikte irşâd makamına geçerek insanları senelerce Hakk’a ve hakikate davet etti. Sünnet-i Seniyye’ye her daim bağlı kalarak halka emr-i bi’l maruf yapma yolunu tercih ederdi. Nakşibendiyye yolunun zaruriyyâtından olan sohbeti düstur edindi ve binlercesine doğru yolu gösterdi. Keramete asla itibar etmez, asıl kerametin şeriatte istikamet olduğunu düşünürdü.
Anlatıldığına göre bir gün, 20 sene müezzinliğini yapmış olan Hafız Süleyman Dede isimli zat Mevlânâ Ali Rıza el-Bezzâz Hazretlerine intisap ettiğinde, bir sene merkeple dergâha gidip geldi ve içinde, bir senedir şeyhinin sohbetlerine devam etmesine rağmen hâlâ bir keramet göremediği düşüncesi peyda oldu. Bu durum Allah Te‘âlâ’nın izniyle Mevlânâ Ali Rızâ el-Bezzâz Hazretlerine zâhir oldu ve ona gözlerini kapatıp açmasını söyledi. Süleyman Efendi gözlerini kapatıp açtığında şeyhini bir nûrun kapladığını gördü ve bunun şiddetiyle bayıldı. Ayıldığında Mevlânâ Ali Rızâ el-Bezzâz Hazretleri ona şöyle buyurdu: “Bu muydu görmek istediğin? Böyle şeylere itibar etme; bunlar marifet değildir!”
Nakledilir ki, Yunan harbi sırasında Bandırma’ya kadar ilerleyen Yunan askerleri Mevlânâ Ali Rızâ el-Bezzâz Hazretlerinin tekkesini işgal etmişlerdi. Bu askerlerden birinin köpeği, Mevlânâ Ali Rızâ el-Bezzâz Hazretlerinin kabrine pislemek için yöneldiğinde şiddetli bir şekilde çarpıldı. Bunun üzerine kabri tekmelemek isteyen nasipsiz askerler de çarpılmaya başladı. Olayı gören askerler korkarak kaçıştılar.
Rivayet edildiğine göre, Mevlânâ Ali Rızâ el-Bezzâz Hazretleri vefat ettikten sonra dindar bir subayın rüyasına girerek, “Kabrimin yanındaki kuyuya bir tavuk düştü ve kuyunun suyu necis oldu” buyurdu. Bunun üzerine bu subay oranın ahalisine haber vererek, kuyuya bakılmasını istedi. Küçük bir çocuğa halat bağlayarak kuyuya sarkıttılar ve gördüler ki gerçekten kuyuda ölmüş bir tavuk var. Daha sonra bu tavuğu çıkardılar.
Bir gün hatm-i hâce esnasında, hazır bulunan ihvandan birisi zikir esnasında bağını düşünüyordu. Zira bağındaki ağaçların budanma günü geçmiş, bu da bu zatın kalbine yer etmişti. Keşif yoluyla bu hâle vakıf olan Mevlânâ Ali Rızâ el-Bezzâz Hazretleri o kişiye, “bağını, bahçesini düşünmemesi gerektiğini” söyledi. O da özür dileyerek imtisal etti. Daha sonra bağına gittiğinde bütün ağaçların budandığını, işinin görüldüğünü gördü.
Vefatı
Mevlânâ Ali Rızâ el-Bezzâz Hazretleri hicrî 1330 (m. 1914) yılında Bandırma’da vefat etmiştir. Kabri, Tekke Camii haziresindedir. Mevlâ Te‘âlâ, sırlarını âlî eylesin!
Dipnotlar
[1] Mevlânâ Halil Nurullah Hazretlerinden sonra Mevlânâ Ali Rızâ el-Bezzâz Hazretleri geldi. Nûr üzerine nûr oldu. Mevlânâ Ali Rızâ el-Bezzâz Hazretleri, Mevlânâ Ali Haydar Efendi Hazretlerini bu nûrla çok nûrlu etti.” Mustafa İsmet Ğarîbullâh Hazretleri, Risâle-i Kudsiyye, Trc. Mahmud Ustaosmanoğlu, Siraç Yayınevi, 2/594.
[2] Bugünkü adı Pomorie olan Ahyolu, Burgaz bölgesinde bulunan bir sahil kasabasıdır.