Tarîkat-ı Nakşibendiyye’nin otuz üçüncü altın halkası, Mevlânâ Halîl Nûrullâh ez-Zeğravî (Kuddise Sirruhû) hazretleridir. Kaynaklarda hayatıyla alâkalı çok malûmat bulunmamaktadır. Yüce emaneti Mevlânâ Mustafa İsmet Ğarîbullâh Büyük Şeyh Efendi (Kuddise Sirruhû) hazretlerinden alarak, Mevlânâ Ali Rıza Bezzâz (Kuddise Sirruhû) hazretlerine bırakmıştır. Halîl Nûrullâh ez-Zeğravî (Kuddise Sirruhû) hazretleri yüksek hâller ve kerametler sahibi bir zattı. Şeyhinden doldurduğu manevî kabıyla yüce makamlara ulaştı ve insanları irşâd etti.
Halîl Nûrullâh ez-Zeğravî (Kuddise Sirruhû) hazretleri, memleketi Zağra’ya nisbet edilerek Zeğravî diye anılmıştır. Osmanlı kaynaklarında Zağra-i Cedîd (Zağra Yenicesi/Yenice-i Zağra) olarak da bilinen Zağra, şu anda Bulgaristan sınırları içerisindedir. XV. ve XVI. Yüzyıllarda tamamen Türklerin sâkin olduğu şehir, Doksanüç Harbi’nden sonra yavaş yavaş Türklerin hâkimiyetinden çıkmış, bugünkü hâlini almıştır.[1]
Mustafa İsmet Ğarîbullâh Büyük Şeyh Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerine İntisâbı ve Manevî Hâlleri
Halîl Nûrullâh ez-Zeğravî (Kuddise Sirruhû) manevî terakkisini ikmâl etmek için Mustafa İsmet Ğarîbullâh Büyük Şeyh Efendi (Kuddise Sirruhû) hazretlerinden inâbe almış, istidadı neticesinde kısa sürede kemâle ermiştir. Öyle ki, bunun neticesi olarak keşfi açılmış, kendisine kabir ehlinin durumlarına vâkıf olabilmek gibi bir manevî hâl verilmişti. Halîl Nûrullâh ez-Zeğravî (Kuddise Sirruhû) hazretleri bu hâli sayesinde teveccüh ettiği kabirlerde kimlerin bulunduğunu anlıyor, orada bulunanlarla görüşüyor ve boş kabirleri de insanlara haber veriyordu. Ancak bu durum bazı insanları rahatsız etti. Çünkü bu kişilerin senelerce yatır olarak ziyaret ettiği yerlerin aslında kabir olmadığının söylenmesi pek hoşlarına gitmemişti. Bundan dolayı; “İnsanların itikadı ile oynuyor.” diyerek İsmet Ğarîbullâh (Kuddise Sirruhû) hazretlerine şikâyet ettiler. İsmet Ğarîbullâh (Kuddise Sirruhû) hazretleri bunun üzerine Halîl Nûrullâh ez-Zeğravî (Kuddise Sirruhû) hazretlerine bir mektup yazarak şöyle buyurdu: “Ey Halîl! Bundan böyle insanlara keşfini haber vermeyecek, rüyalarını bile anlatmayacaksın!” Şeyhine karşı olan edebi en önemli sermayelerden gören Mevlânâ Halîl Nurullah (Kuddise Sirruhû) hazretleri, bundan sonra onun emrine imtisalen hâllerini gizledi ve kendi içinde yaşamaya başladı. İnsanlara hiçbir manevî sırrını izhâr etmiyor, gizliliği tercih ediyordu. Neticede ise büyük manevi menzilelere kavuştu. Gönlü, ilâhî aşk ve sırlar ile bezendi.
Mevlânâ Halîl Nûrullâh ez-Zeğravî (Kuddise Sirruhû) hazretlerinin bir diğer hâli de kendisine bast-ı zamân[2] verilmesiydi. İbadet, zikir ve Kur’ân tilavetine gayretle ihtimam gösteren Halîl Nûrullâh ez-Zeğravî (Kuddise Sirruhû) hazretleri, her gün yetmiş bin kelime-i tevhid okur; yedi cüz Kur’ân tilâvet ederdi. Âdeten bunların bir gün içerisinde yapılması imkânsız görünse de Allah Te‘âlâ ona bu kerameti bahşetmişti.
Nakledildiğine göre bir gün bazı kimseler Halîl Nûrullâh ez-Zeğravî (Kuddise Sirruhû) hazretlerinin ziyaretine geldiler. O esnada Şeyh Efendi (Kuddise Sirruhû) murakabe hâlindeydi. Bir süre beklemelerine rağmen bu hâlini bozmaması üzerine içlerinden biri gönlünden: “Ziyaretine geldik ama Şeyh Efendi uyuklayıp duruyor, bize bakmıyor.” diye geçirdi. Kalp casuslarından olan Halîl Nûrullâh ez-Zeğravî (Kuddise Sirruhû) hazretleri Allah Te‘âlâ’nın izniyle bu duruma vakıf oldu ve o şahsa şöyle buyurdu: “Evlâdım! Bu yol gevezelik yolu değildir. Sen, sana verilen vazifeyi yap!”
İrşâd Vazifesi ve Vefâtı
Mevlânâ Halîl Nûrullâh ez-Zeğravî (Kuddise Sirruhû) hazretleri 1872 yılında şeyhi Mustafa İsmet Ğarîbullâh Büyük Şeyh Efendi (Kuddise Sirruhû) hazretlerinin vefât etmesi üzerine irşâd vazifesini aldı ve dergâhın postnişini oldu. Bundan böyle yüce yol, sahih yedle Halîl Nûrullâh ez-Zeğravî (Kuddise Sirruhû) hazretlerine geçti. Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhû) manzum silsilesinde şöyle buyurmaktadır:
Bu zat Nûrullâh’a virüb yedini
Kendi yedi kılmış ânın yedini.[3]
Halîl Nûrullâh ez-Zeğravî (Kuddise Sirruhû) hazretleri yirmi bir yıl bu vazifeyi îfâ ettikten sonra hicri 13 Cemâziye’l-Âhir 1311 (22 Aralık 1893) tarihinde ebedî âleme irtihâl eyledi ve İsmet Ğarîbullâh (Kuddise Sirruhû) hazretlerinin yanına defnedildi. Allah Te‘âlâ şefaatlerine nâil eylesin! Âmin!
Dipnotlar
[1] “Yenice-i Zağra”, DİA, XXXXIII/448-449.
[2] Bast-ı mekân (tayy-ı mekân, kolayca mekân katetmek) şeklinde mekân biçimi de bulunan ve en bâriz örnek olarak İsrâ hâdisesi gösterilen bast-ı zamân, zaman kavramının genişletilmesi anlamında bir tasavvuf terimidir. Bkz. el-Kuşeyrî, Abdülkerîm, er-Risâletü’l-Kuşeyriyye, Dâru’l-Me’ârif, Kahire, II/523; Molla Ali el-Kârî, Mirkâtü’l-Mefâtîh, Dâru’l-Kütübi’lİlmiyye, Beyrut 2001, X/117.
[3] Mustafa İsmet Ğarîbullâh, Risâle-i Kudsiyye, Trc. Mahmud Ustaosmanoğlu, Siraç Yayınevi, II/687.