Rebîulevvel ayının on ikinci gecesinde Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) dünyayı teşrif buyurmuşlardır. Bugüne ve sene-i devriyelerine “Mevlid gecesi” denmektedir. Hiç şüphe yok ki Mevlid gecesi, dünyanın yaratıldığı an ile yıkılıp yok olacağı zaman arasındaki en kıymetli ve müstesna birkaç geceden birisidir. Allah-u Zülcelâl hazretleri, Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in dünyaya gönderilişinin bereketi hakkında Enbiyâ sûresinde şöyle buyurmuştur:
(وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ)
Biz seni, tüm kâinata rahmet olarak gönderdik.[1]
İşte böyle müstesna bir günün kıymetini takdir edebilen mü’minler bugünü Allah’a şükranla ve ibadetle geçirmeyi âdet edinmişlerdir. Esasen bunu yine Efendiler Efendisi (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den ilham alarak tatbik sahasına dökmüşlerdir. Zira Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) kendisine verilen vücut ve nübüvvet nimetlerinin şükrünü aynen bu şekilde eda etmekte idi. Ashâb-ı kirâm efendilerimizin gözünden kaçmayan bu şükür hâli, bir sualin cevabında bizlere aktarılmıştır.
عَنْ أَبِى قَتَادَةَ أَنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ سُئِلَ عَنْ صَوْمِ يَوْمِ الاِثْنَيْنِ، قَالَ: ذَاكَ يَوْمٌ وُلِدْتُ فِيهِ وَيَوْمٌ بُعِثْتُ فِيهِ
Katade (radıyallahu anh) anlatıyor: Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’e pazartesi günleri tuttuğu oruç soruldu. O da şöyle cevap verdi: Ben o gün doğdum ve peygamberlik bana o gün tevdi edildi. [2]
Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in doğumu kendisi için büyük bir nimet olduğu kadar biz ümmeti için de büyük bir nimet ve rahmettir. Öyleyse Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in bu husustaki tavrı bizlere numûne-i imtisâl teşkil eder.
Yukarıda tilâvet ettiğimiz âyet-i kerîme ve rivâyet ettiğimiz hadîs-i şerîfin kat‘î delâletinden anlaşılmaktadır ki bu günü ibadet ve şükürle geçirmek, her Müslüman için faziletli bir ameldir. Esasen bu güne sevinmenin fazileti hakkında delile hacet yoktur. Ancak idraki dar, kalbi katı ve imanı zayıf kimselere bu hususta tembihte bulunmak mümkündür.
Efendimizin doğumuna sevinmiş olmak azılı bir kafirin dahi öbür dünyadaki azabının nispeten az takdir edilmesine vesile olmuştur. Bu kafir Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in amcası Ebû Leheb’dir. Kardeşi Abdullah’ın vefatının akabinde, Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in doğum haberini duyunca, haberi getiren cariyesi Süveybe Hatunu azat etmiştir. Vefatından sonra Abbâs (Radıyallâhu Anh) onu rüyasında görür ve hâlini sorar. Melûn şöyle cevap verir: «لَمْ أَلْقَ بَعْدَكُمْ غَيْرَ أَنِّي سُقِيتُ فِي هَذِهِ بِعَتَاقَتِي» “Sizden sonra hiç rahat yüzü görmedim. Ancak Süveybe’yi azat etmemden dolayı şu baş parmağım ile işaret parmağım arasından suya nail oluyorum.[3]
Bilindiği üzere kâfirlerin tamamı aynı azaba duçar olmayacaklardır. Cehennemim birden fazla tabakası vardır. Burada Ebu Leheb’in azabı bu şekilde takdir edilmiştir. Ve takdir edilen şeklinde hafifleme olmayacaktır. Eğer Ebu Leheb’in içtiği bu su, azabın hafif hali değil de bir nimet olarak tezahür ediyorsa, cehennemde nimetlenme olmayacağından dolayı bu halin sadece kabir alemine mahsus olduğu düşünülebilir. Belki Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in hürmetine mahsus bir durum da olabilir. Abbâs (Radıyallâhu Anh) bu rüyayı anlattığında Müslüman olduğu için sözüne güvenilir. Rüya, ahkam hususunda delil değildir. Fakat bu emsal kıssa kabilinden nakillerde, kavâid-i şer‘iyyeye zıt bir muhtevası bulunmadığı müddetçe inanılabilir.
Bayram ve İhyâ
Anlayışı dar bazı kimseler, Mevlit gecesinde toplanarak sohbet ve zikir halakaları tertip etmenin, Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in faziletlerini ve hatıralarını yad etmenin yasak olduğunu iddia etmiş ve bu iddiayı “iki bayram” hadisinin teyit ettiğini zannetmişlerdir. Hadise şöyledir:
عَنْ أَنَسٍ قَالَ: قَدِمَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم الْمَدِينَةَ وَلَهُمْ يَوْمَانِ يَلْعَبُونَ فِيهِمَا فَقَالَ: مَا هَذَانِ الْيَوْمَانِ؟ قَالُوا: كُنَّا نَلْعَبُ فِيهِمَا فِى الْجَاهِلِيَّةِ. فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم: إِنَّ اللَّهَ قَدْ أَبْدَلَكُمْ بِهِمَا خَيْرًا مِنْهُمَا؛ يَوْمَ الأَضْحَى وَيَوْمَ الْفِطْرِ.
«Enes (Radıyallâhu Anh) anlatıyor: Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Medine’ye geldi. İnsanlar iki günü bayram olarak kutluyorlardı. Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Bu iki gün neyin nesidir?” diye sordu. İnsanlar “Cahiliye devrinde bu bayramları kutluyorduk” deyince Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle ilân etti: “Allah (Celle Celâluhû) sizin için o iki günü daha hayırlı iki gün ile değiştirmiştir; Ramazan ve Kurban Bayramı.”»[4]
Rivayet ettiğimiz bu hadîsi-i şerîften mevlid gününü ve gecesini ihyâ etmenin yasaklanması gibi bir mana anlaşılamaz. Zira herhangi bir günü veya geceyi, Allah katındaki kıymetine binaen ibadet ve taatle ihya etmek o günü bayram kabul etmek manasına gelseydi, kadir gecesi ve beraat gecesini ihya etmenin de mezkûr hadîs-i şerîfe ters olması ve yasaklanması gerekirdi. Hâlbuki böyle değildir. Öyleyse mevlid gecesini ihya etmek de yeni bir bayram ihdas etmek manasına gelmeyecek ve hadîs-i şerîfin nehyine dâhil olmayacaktır.
Mezkûr hadîs-i şerîfte maksat, müşarünileyh bayramlar haricinde, nevruz veya yılbaşı gibi herhangi bir günün bayram olarak kutlanmasının yasaklanmasıdır. Allah katında meymun ve mübarek addedilen herhangi bir günü veya geceyi ihyâ etmenin yasaklanması değil…
Netice olarak, Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in doğduğu güne sevinmek ve o günü ibadetle geçirmek, büyük fazîlet ve mükâfata vesile bir sünnettir.
Dipnotlar
[1] Enbiyâ Sûresi, 107.
[2] Müslim, No. 1162.
[3] Buhârî, No. 4813.
[4] Ebû Dâvûd, No. 1136.