Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)‘in mevlid-i şerîfini kutlamanın câiz hatta sevab kazandıran bir müstehab olduğunadâir âyet-i kerîmelerden, hadîs-i şeriflerden ve icmâ ile kıyas cihetinden birçok delil zikretmek mümkündür. Biz bu bapta bunlardan bir kısmını nakledeceğiz.
1) Allâh-u Te‛âlâ: “De ki: ‘Ancak Allâh’ın fazlı ve rahmetiyle, sadece bununla ferahlansınlar” (Yûnus Sûresi:58) âyet-i kerîmesiyle bize Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in gönderilişiyle ferahlanmamızı emretmektedir. Zîra:
“Biz seni ancak bütün âlemlere bir rahmet olarak gönderdik” (Enbiyâ Sûresi:107) âyeti Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in büyük bir rahmet olduğunu açıklamaktadır.
Nitekim Kur’ân’ın tercümanı olan İbni Abbas (Radıyallâhu Anhümâ): “Allâh’ın fazlı ilimdir, rahmeti ise Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’dir” (İmâm-ı Süyûtî, ed-Durrü’l-mensûr, 3/308) sözüyle bu âyet-i kerîmede geçen “Rahmet”ten Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in kastedildiğini açıkça ortaya koymuştur.
İşte Allâh-u Te‛âlâ bize göndermiş olduğu rahmet peygamberinin gelişiyle sevinmemizi emrettiğine göre her zaman, her bir nimete nâiliyette ve her bir lütfa ulaşıldığında Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in mevlidiyle ferahlanmak matlûb (istenen) bir şeydir.
2) Mevlid-i şerîf kıraatinin: “Şüphesiz Allâh ve melekleri o peygambere salât etmektedirler. Ey îmân edenler! Siz de ona salât edin ve çokça selam edin” (Ahzâb Sûresî:56) âyeti kerîmesiyle emredilen salât-ü selâmı temin ve teşvik ettiği kesindir.
Dînen istenen bir vazifenin yerine getirilmesine sebep olan şeyler de şer’an matluptur. Ona salât okumanın kazandıracağı nebevî faydaları ve Muhammedî imdatları yazmaya ise kalemin gücü yetmez.
3) İşin aslına bakılacak olursa Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in mevlidini kutlayanların başında yine kendisi gelmektedir. Nitekim Ebû Katâde el-Ensârî (Radıyallâhu Anh)‘dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)‘e pazartesi gününün orucu hakkında sual edildiğinde:
“O benim doğduğum gündür ve peygamber olarak gönderildiğim gündür” (Müslim, Sıyam:36, no:2747) buyurmuştur.
Görüldüğü üzere Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) doğduğu güne özel bir şükürde bulunmak için o günü oruçlu geçirdiğini beyan etmiştir ki bu husus mevlid kutlamanın meşruiyetine delalet eden en sahih ve sarih bir nass teşkil etmektedir.
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)‘in kendi doğum gününe tâzimi, hiç şüphesiz ki Allâh-u Te‛âlâ’nın kendisi sebebiyle kullarına lutfettiği büyük nimete karşılıktır.
O bu tazimini oruçla ifâde etmiştir ki bizim de kutlamalarımız aynı mânâdadır. Ancak bizim ihtifallerimiz yemek yedirerek, zikir ve salevat meclislerinde toplanarak ve onun şemâil-i şerîfesini dinleyerek tahakkuk etmektedir (gerçekleşmektedir).
4) Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)‘in, yaşadığı bir zaman dilimini geçmişte yaşanmış önemli dînî hadiselerle irtibatladığı ve geçmişte yaşanan bir hâdisenin zamanı geldiğinde onun gün ve gecesine değer verdiği sâbittir.
Böylece o zaman dilimini o hâdisenin yâdedilmesine bir fırsat olarak değerlendirdiği de bir vâkıadır. Nitekim İbni Abbâs (Radıyallâhu Anhumâ)‘dan rivâyet edildiğine göre:
“Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Medîne’ye geldiğinde Yahudilerin Âşûre günü oruç tuttuklarına rastlayınca onlara bunun hikmetini sordurdu, onlar da: ‘Bugün, Allâh’ın Mûsâ’yı ve İsrâiloğullarını Firavun’a gâlip kıldığı gündür. Biz de o güne tâzimen onu oruçlu geçiriyoruz’ dediler.”
Bunun üzerine Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Biz Mûsâ’ya sizden daha yakınız, (o halde o günü esas biz kutlamalıyız)” buyurdu, sonra o günün oruçlu geçirilmesini emretti. (Buhârî, no:3727, Müslim, no:2658)
Bu sahih hadîs-i şerîften anlaşıldığı üzere Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bir peygamberin ve ümmetinin kurtuluş gününe tâzim edilmesi husûsunda bizzat kendisi temel bir kāide tesis etmiş ve bu tâzimini oruç tutarak ifâde etmiştir.
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)‘in doğum günü ise bütün peygamberlerin yaratılmasının, peygamber kılınmasının ve kurtuluşlarının yegâne sebebidir. Ayrıca en büyük ümmet olan âhir zaman ümmetinin kurtuluş vesîlesidir. Bu nedenle bütün peygamberlerin yaşadığı önemli günler içerisinde tâzim ve ihtifâli en ziyâde hak eden bir gün varsa, o da Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)‘in doğum günüdür.
5) Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)‘in doğumuna sevinmek Ebû Leheb gibi bir kâfirin bile cehennemde her pazartesi gecesi su içmesine sebep olmuştur ki, bu hadise “Buhârî” gibi birçok sahih kaynakta konu edilmiştir.
Nitekim Urve (Radıyallâhu Anh) şöyle anlatmıştır:
“Ebû Leheb’in Süveybe adında bir câriyesi vardı, o ona yeğeni olan Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in doğum müjdesini getirdiğinde sevincinden onu âzâd etti. Sonra Süveybe Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)‘i de emzirdi.
Ebû Leheb kâfir olarak ölünce Abbâs (Radıyallâhu Anh) Müslüman olduktan sonra onu rüyâsında çok kötü bir vaziyette gördü ve ona: ‘Nelerle karşılaştın?’ diye sordu.
O da: ‘Sizden sonra hiçbir hayra rastlamadım. Ancak Süveybe’yi âzâd ettiğim için onu âzâd etmem hürmetine her pazartesi gecesi bana başparmaklarımın boğumlarında su içiriliyor’ diye cevap verdi.”
Bu rivâyeti İbnü’l-Esîr, “Câmi’u’l-usûl”de (no:9036, 11/476), Abdurrezzak, “el-Musannef”de (7/478), Buhârî ve Müslim “Sahîh”lerinde (4813, 4817, 4818, 4831, 5057 / 1449), Beğavî, “Şerhu’s-sünne”de (9/76), İbni Kesîr, “el-Bi- dâye”de (1/224), Süheylî, “er-Ravzu’l-ünüf”de (5/192), Âmirî, “Behcetü’l-mehâfil”de (1/41) tahric etmişlerdir ki daha birçok sahîh kaynakta bu rivâyete rastlamak mümkündür.
Hâfız Şemsüddîn ibni Nâsırüddîn ed-Dimeşkî (Rahimehullâh) “Mevridu’s-sâdî fî Mev- lidi’l-hâdî” isimli eserinde: “Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in doğumuna sevindiği için Süveybe’yi âzâd eden Ebû Leheb’in azâbının pazartesi günleri hafifletildiği sahih olarak rivâyet edilmiştir” dedikten sonra şu beyitleri inşad etmiştir:
“İşte bu, ‘Tebbet yedâ’ ile zemmi vârid olan,
Cehennemde muhalled bir kâfir olduğu halde.
Rivâyet olunmuştur ki, Ahmed’in doğumuyla sevindiği için,
Pazartesi günü dâimâ azâbı hafifletilmekte.
Peki ya ömrü boyunca Ahmed’le mesrûr yaşayan ve,
Îmanlı olarak ölen bir kul hakkında ne düşünülmekte.”
(Süyûtî, Hüsnü’l-maksıd fî ameli’l-Mevlid, sh:66)
6) Cuma gününün fazîletine dâir Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem):
“Güneşin üzerine doğduğu günlerin en hayırlısı cuma günüdür, Âdem de o günde yaratılmıştır” (Müslim, no:2013, el-Muvatta, no:364, Ebû Dâvûd, no:1048, Tirmizî, no:488, Nesâî, no:1373, İbni Mâce, no:1085, Bezzâr, no:8595) buyurmuştur ki bu hadîs-i şerîf peygamberlerden her hangi birinin mîlâdı olarak sabit olan zaman diliminin şerefine delâlet etmektedir.
Hal böyleyken Efdalü’n-Nebiyyîn ve Eşrafu’l-Mürselîn olan Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)‘in doğduğu günün şerefinin diğerlerinden üstünlüğü evleviyetle sâbittir.
Bu tâzim sadece peygamberlerin doğduğu günlere mahsus olmayıp doğdukları yerlere de şâmildir. Nitekim Enes (Radıyallâhu Anh)’dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) mîrâctan önceki isrâ yolculuğunu anlatırken:
“Sonra Cibrîl bana: ‘Burak’tan in ve namaz kıl’ dedi, ben de indim ve namaz kıldım. O zaman: ‘Nerede kıldın biliyor musun? Îsâ (Aleyhisselâm)’ın doduğu yer olan Beyt-i Lahm’da kıldın’ dedi” buyurarak bu husûsu açıklamıştır. (Nesâî, no:450, Bezzâr, no:3484)
7) İmâm-ı Süyûtî (Rahimehullâh) mevlid kutlamanın meşrûiyetine esas teşkil edecek şöyle bir delil bulduğunu zikretmiştir.
Beyhakî’nin Enes (Radıyallâhu Anh)‘dan rivâyetine göre: “Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) peygamber olduktan sonra kendisi adına akîka kurbanı kesmiştir.” (Beyhakî, es-Sünenü’l-kübra, 9/300)
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)‘in dedesi Abdulmuttalib’in, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in doğumunun yedinci gününde akîkasını kestiği mâlum iken, akîka kurbanının ikinci defa tekrarlanması da sahih değilken peki ya Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) nübüvvetten sonra niçin akîka kurbanı kesmiştir.
Bunun bir tek mânâsı olabilir ki o da Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in, Allâh-u Te‛âlâ’nın onu âlemlere rahmet olarak yaratmasına ve kendisiyle ümmetini teşrîfine (şereflendirmesine) bir şükür olsun diye akîka kurbanı kesmiş olmasıdır.
Nitekim kendisinin kendisine salevât okuması da bu mânâdadır. O halde bizim de eş dost toplaşarak, yemekler yedirerek, hayırlar yaparak ve sevinçler izhar ederek (açıklayarak) onun doğumundan dolayı şükür belirtmemiz müstehab görülmüştür.
8) Mevlid kutlamalarını İslam Âlemi’nin bütün beldelerinde âlimlerin ve Müslümanların güzel saydıkları, inkâr edilemeyecek bir hakîkattir. Asırlar boyu bu tatbikât Müslümanlar arasında devam etmiştir.
Dolayısıyla Abdullah İbn-i Mes’ûd (Radıyallâhu Anh)‘dan rivâyet edilen:
“Müslümanların güzel gördükleri, Allâh katında da güzeldir. Müslümanların kötü gördüğü, Allâh indinde de kötüdür” (Hâkim, el-Müstedrek, no:4465, 3/83; Ebû Dâvûd et-Tayâlesî, sh:33, Ahmed ibn-i Hanbel, el-Müsned, no:3600, 2/16) hadîs-i şerîfinde açıklanmış olan mûteber kāideden dolayı mevlid kutlamaları dînen güzel görünen amellerdendir.
9) Allâh-u Te‛âlâ’nın:
“O (büyük eziyetlere mâruz kalmış) rasûllerin haberlerinden her birini, o kendisiyle senin gönlüne sebat vereceğimiz şeyleri sana peş peşe anlatmaktayız” (Hûd Sûresi: 120’den) âyetinden anlaşıldığına göre, Allâh-u Te‛âlâ’ nın Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)‘e geçmiş peygamberlerin kıssalarını anlatmasının hikmeti onun kalb-i şerîfine sebat vermektir.
Âhir zaman ümmeti olan bizim gibi zayıf kalplilerin Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)‘in vilâdet haberleriyle güçlendirilmeye ihtiyacı hiç şüphesiz ki Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in, geçmiş peygamberlerin kıssalarını dinlemeye olan ihtiyacından çok daha fazladır.
10) Mevlid kutlaması Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in anısını canlı tutma mânâsını taşımaktadır. Nitekim hac fiilleri de geçmiş peygamberlerin yaşadıkları mübârek anıları ihyâdan ibârettir.
Safa ve Merve arasında sa’y etmek Hâcer vâlidemizin, şeytan taşlamak ve Mina’da kurban kesmek İbrâhîm ve İsmâ’îl (Aleyhimesselâm)’ın yaşadıkları mübârek hâdiseleri taze tutmak üzere meşrû edilmiştir. Bunun delili Allâh-u Te‛âlâ’nın İbrâhîm (Aleyhisselâm)a:
“İnsanlar içerisinde haccı ilan et ki, yayalar olarak ve her uzak yoldan gelen zayıf düşmüş her bir (yorgun) deve üzerinde sana gelsinler” (Hac Sûresi:27) buyurmuş olmasıdır.
Çünkü bu ilan kıyamete kadar geçerliliğini korumakta olan bir nidâdır. Nitekim İbrâhîm ve İsmâ’îl (Aleyhimesselâm) kıyamete kadar gelecek ümmetleri de hesaba katarak:
“Ey Rabbimiz! Bizi Sana (samimiyetle) teslim olmuş kimseler kıl, zürriyetimizden de (yalnız) Sana teslim olmuş (Müslüman) bir ümmet (yetiştir), bize hac ibadetlerimizi tarif et ve (vazifelerimizi icra ederken yapmış olduğumuz eksiklikleri affedip) tevbemizi kabul et! Şüphesiz (tevbeleri çokça kabul eden) Tevvâb da, (inananları çokça esirgeyen) Rahîm de Sensin ancak Sen!” (Bakara Sûresî:128) diye dua etmişlerdir.
Geçmiş peygamberlerin, hatta eşlerinin hatıralarını ihya etmek üzere bugün hâlâ üzerimize farz olan vazifeler mevcud iken kendi peygamberimizin azîz hatırasını hatırlamak için mevlid kutlamamız nasıl yasak sayılabilir?!
11) Mevlid toplantılarının zikir, sadaka ve Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’e tazim gibi birçok sünneti ihtiva ettiği sabittir. Bu tür sâlih amellerin dînen müstahsen işler olduğu zahir olduğuna göre ve bunların yapılmasına teşvik eder mahiyette birçok sahih hadîs-i şerîf mevcut iken bu amellerin yapılmasına sebep olan mevlid elbette müstehab bir amel olur.
12) Mevlid-i şerîf Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in doğum kıssasının, mûcizelerinin ve sîretinin bahsini ihtiva etmekte, dolayısıyla bize onu çok iyi bir şekilde tanıtmaktadır. Onun mârifetiyle memur (kendisini tanımakla emrolunmuş) ve mûcizelerini tasdikle mükellef olan bizlerin bu mânâyı en iyi şekilde ifade eden mevlid kitaplarını okumamız ve dinlememiz elbette ki îmandan sayılır.
Ayrıca onun irhâsâtını (doğumundan ve bi’setinden -peygamber olarak gönderilişinden- önce yaşanan harikulâde olayları), şemâilini ve mûcizâtını anlamamız ona karşı îmanımızın güçlenmesini ve sevgimizin artmasını sağlar. Çünkü insan, sûret ve sîret, görüntü ve ahlak bakımından güzel olan şeyleri sevme huyu üzere yaratılmıştır.
Îmanımızın kemâle ermesi onu canımızdan çok sevmemize bağlı olup, bu muhabbet de onu tanımamız nisbetinde artacağına göre onu bize tanıtan mevlid kitaplarını okuyup dinlememiz elbette Rabbimizin talep ettiği amellerden biri olarak kabul edilir.
13) Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’e tazim etmek her vechile meşrû bir amel olduğuna göre onun milâd-ı şerîfinin gününe kavuşmakla sürur izhar etmek (sevinç açıklamak), ziyafetler hazırlamak, zikir için toplanmak ve fakirlere ikram etmek gibi tazim ve hürmetin en açık göstergesi olan amellerin meşrû olmaması asla düşünülemez. (Seyyid Muhammed ibni Alevî, Havle’l-İhtifâl bi zikra’l-Mevlidi’n-Nebeviyyi’ş-Şerîf, 24-31, 35)
(Ahmet Mahmut Ünlü, Mevlid-i Şerîf Kıraati isimli eserinden istifade edilerek hazırlanmıştır)