Zamanlar ve mekânların kıymeti Allah Teâlâ’nın takdiriyledir. Aralarında üstünlük bakımından fark olmasında insanlar için büyük iyilikler vardır. Mevlâ Teâlâ’nın bahşettiği her nimetin değerini bilmesi gereken insanoğlu, birçok unsura fazladan değer katan zamanın kıymetini bilmek zorundadır her şeyden önce.
Mü’min elbette ki belirlenmiş zamanlarda yapması gereken ibadetler dışında kalan itaat ve taatini senenin istisnasız her gününde aynı gayret ve özveriyle sürdürmelidir. “Üç aylar” terkibiyle andığımız, Receb-i şerîf ile başlayıp Şa‘bân-ı şerîf ile devam eden ve Ramazân-ı şerîf ile müşerref olduktan sonra bayram ile vuslatımıza vesile olan mübarek iklim, bahsettiğimiz şuurun tesisi konusunda mühim dönüm noktalarından biri ve sayısız insanın hayatına dokunan tevbe seferberliğinin mevsimidir.
Üç Aylar Âdeta Yeniden Doğuş Vesilesidir
Bu mübarek mevsim, bilhassa dinî hayattan muhtelif sebeplerle uzak kalmış kardeşlerimizin hayatında ciddi bir değişime vesile olması hasebiyle bir can suyu tesirine sahiptir. Bir başka açıdan da ibadet ve taate verilen mükâfat katbekat katlandığından dolayı bahşiş özelliği taşımaktadır.
Mevlâ Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurur: “Ey iman etmiş olan kimseler! Ne Allâh’ın (dininin) nişanların(a saygısızlığ)ı, ne o haram ay(da savaşmayı ve onlardan birinin haramlığını helâl bir aya aktarmay)ı… helâl saymayın!”[1]
Bu âyet-i kerîme ile haram ayların hususiyeti bildirilmiş, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz de bu ayların hangileri olduğunu beyan etmiştir.[2] Beğavî ve Hâzin tefsirlerinde, nakletmiş olduğumuz âyet-i kerimedeki seçilmişliğin üstünlüğe delâlet ettiği, haram aylarda savaş yasağı nesholunmasına karşın bu ayın geçmiş ümmetlerden itibaren var olan fazîletinin ayrıca tekit edildiği kaydedilmiştir.[3]
Değerli Taşlarla Dolu Fırsat Tüneli
İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri, mufassal ve muhalled tefsiri Rûhu’l-Beyân’da, üç aylar misali hususiyetlere sahip mekân, zaman ve durumlar kabilinden fırsatları, mücevherat ve kıymetli taşlarla, altınlarla dolu bir tünele benzetir.
Kaydedildiğine göre, Zülkarneyn (Aleyhisselâm) ordusu ile zorlu ve ağır bir seferden döner. Önlerinde karanlık bir tünel durmaktadır. Ordunun yorgunluğuna rağmen, askerlere tünele girmeleri ve toplayabildikleri kadar nesneleri toplamalarını emir buyurur.
Bu emir karşısında insanlar üç gruba ayrılırlar. Birinci grup, zaten çok yorgunuz; bu tünelde olsa olsa taş olur, böyle bir durumda neden boş yere taş toplayalım ki, düşüncesindedir. İkinci grup, benzer düşünceye sahip olan fakat sırf emri yere düşürmemek üzere yerden sadece birkaç şey toplamayı yeğleyen bir fikriyattadır. 3. grup ise, “O bizim komutanımızın/sultanımızın emridir” diyerek toplayabildikleri kadar taşı toplarlar, ceplerine ve çantalarına, -artık yanlarında her ne var ise- bohçalarına doldururlar. Bir müddet geçtikten sonra tünelin çıkışına varırlar ve gün ışığıyla birlikte, toplamış oldukları nesnelerin mücevherat cinsinden değerli taşlar olduğu gerçeğini fark ederler.
Neticede üç grup da pişmanlık yaşar. Birinci grup, hiçbir şey toplamamış olmanın, ikinci grup az şey toplamış olmanın, üçüncü grup ise daha fazla mücevher toplayabilecek kadar cep ve çantadan mahrum kalmış olmanın pişmanlığıyla yoğrulur.[4]
Günümüzde insanlar da bu tür fırsat günleri karşısında tıpkı böyle üç grupturlar. Hatta 1. grup bugün, bir de istifade niyetinde olanları geri bırakmaya çalışan, ortaya birtakım şüpheler zerk etmek suretiyle insanları mahrumiyete sürükleyen bir zümreyi de içinden doğurmuş durumdadır. Elbette ki fazileti yüksek o zaman diliminin farkında olmayan nasipsiz kimseler çeşitli iddialarla ortaya çıkacaklardır. Aslında o iddiaların hiçbiri yeni değildir ve tutarlılıktan da uzaktır.
Reğâib Gecesi
Girişiyle Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in gönlüne sürûr katan Receb-i şerîf ayının ilk Cuma gecesi, meleklerin isimlendirmesine bağlı olarak “Reğâib” olarak anılmaktadır. Tıpkı adında olduğu gibi, mü’minler bu geceyi ibâdete rağbet ederek, dolu dolu geçirirler. Reğâib gecesinin anlamı ve mahiyeti, fazîletleri ve ihyâ yolları hakkında geniş malûmat için tıklayınız.
Mi‘râc Gecesi
Receb-i şerîfin yirmi yedinci gecesi olup Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimizin mi‘râca yükseldiği vakit olma hususiyetini taşıyan bu mübârek gece, yaratılmışların en şereflisi olan insanoğlunun kazanacağı nihaî üstünlüğe, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in müşahedesi bağlamında şahitliği bakımından önem taşımakta, çeşitli dersler ihtiva etmekte ve hediyeleriyle müstesna bir özellik kazanmaktadır. Mi‘râc gecesinin anlamı ve mahiyeti, fazîletleri ve ihyâ yolları hakkında geniş malûmat için tıklayınız.
Şa‘bân-ı Şerîf ve Berâet Gecesi
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimizin Ramazan ayı dışında en çok oruç tuttuğu ay olduğunu bildiğimiz Şa‘bân-ı şerîf ayı baştan sona bir ihyâ mevsimidir. Bu mübârek ayın orta gecesi olup afv ü mağfiret kapılarının ardına kadar açılması hasebiyle “berâet” olarak anılan gecesi, gafil olunmaması gereken kıymetli bir zaman dilimini teşkil eder. Berâet gecesinin anlamı ve mahiyeti, fazîletleri ve ihyâ yolları hakkında geniş malûmat için tıklayınız.
Ramazân-ı Şerîf
Ramazân-ı şerifin habercisi Berâet gecesinden itibaren, on bir ayın sultanına yönelik hazırlıklar hat safhaya ulaşır. İlk terâvîhi müteakip ilk sahurun bereketi yaşanır ve ilk günün orucuyla, hasret dindirilir. Ramazân-ı şerîf ayının anlamı ve mahiyeti, fazîletleri, ihyâ yolları ve vakfımızın bu aya özel faaliyetleri hakkında geniş malûmat için tıklayınız.
Kadir Gecesi
Fazîletinin yüceliği sebebiyle bir sır olarak saklanmış olan Kadir gecesini ihyâ etmek isteyen ihlaslı gönüller, Ramazân-ı şerîfin son on gününü i‘tikâfta geçirmeye gayret ederler. Kur’ân-ı Kerîm’de bin aydan daha hayırlı olduğu beyân edilen Kadir gecesi ile ilgili rivâyetler cem edildiğinde kuvvetli görüş olarak ortaya çıkan “27. gece” neticesi, mü’minlerin bu gecede ihyâ niyetiyle yekvücut hâlinde bulunmalarına vesile olur. Kadir gecesinin anlamı ve mahiyeti, fazîletleri ve ihyâ yolları hakkında geniş malûmat için tıklayınız.
27. geceden sonra, Ramazân-ı şerîfin elvedası yaklaştığı için artık hüzün hâkimdir. Mü’minler, Ramazân-ı şerîf amellerinin ve bu duâlarının kabulü için niyâz üzere bulunmaya devam ederler. Bir yandan da bayram heyecanı yaşanır ve bayrama hazırlanan yetimlerin, öksüzlerin ve muhtaçların ihtiyacını giderme telâşesi sarar gönülleri.
Fıtır Sadakası
İbadetlere karşılık mükâfatların katbekat katlanmasından dolayı, varlık sahipleri zekâtlarını verme konusunda genellikle Ramazan-ı şerîf ayını tercih ederler. On bir ayın sultanının son günleri yaklaştığında, bu aya bağlı bir vecîbe olan fıtır sadakası hayır sahipleri ile ihtiyaç sahiplerini farklı bir açıdan birbirine bağlar. Fıtır sadakası ile ilgili hükümler için tıklayınız.
Bayram Bahşişi
Ramazân bayramı, üç aylarda ve bahusus Ramazân-ı şerîf ayında yapılan ibâdetlerin ve sürdürülen hassasiyetin hasadı özelliğini taşır. Bir kesimin, Ramazan bitti düşüncesiyle ibadet ve taatte gevşeklik göstermesine mukabil; yapılan her şeyin neticeye bağlandığı, işe karşılık verilen ücret misali bahşişlerin dağıtıldığı gündür bayram. Ramazân bayramı ve fazîletleri hakkında malûmat için tıklayınız.
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimizin, “Allâh’ım, Receb ve Şa‘bânı bizim için mübârek kıl ve bizi Ramazâna ulaştır.”[5] duâsına devam ettiğimiz günlerimizin ümmet-i Muhammed için nice hayırlara vesile olmasını dileriz.
Dipnotlar
[1] Mâide Sûresi, 2’den.
[2] Müslim, Kasâme, Hadis No. 1679.
[3] Mahmud Efendi Hazretleri, Rûhu’l-Furkân, VI/201.
[4] İsmail Hakkı el-Bursevî, Rûhü’l-Beyân, XVI/.
[5] Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned: 1/259.