Hazreti Peygamber, 610 senesinde, Mekke yakınlarındaki Nur Dağı’nda bulunan Hira Mağarası’nda ilk kez ilahi vahiy ile muhatap oldu ve nübüvvet görevine başladı. Kendisine gelen emirler doğrultusunda vahyedilenleri insanlara tebliğ etmeye öncelikle yakınlarından başladı. Zira bu emir, tebliğe, bir müddet gizlilik üzere devam edilmesini ihtiva ediyor idi.
Nübüvvetin 4. senesine gelindiğinde Allah Teâlâ gizli daveti sonlandırıp açık davete geçilmesini emreden ayet-i kerimeleri vahyetti:
فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَاَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكٖينَ ﴿٩٤﴾[1]
“Sen, sana buyurulanı açıkça duyur, müşriklere aldırış etme!”
Bu emrin akabinde Rasûl-ü Ekrem Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) erkek-kadın, genç-ihtiyar, hür-köle ayrımı yapmadan, tebliğ vazifesine açık bir şekilde devam etti. Mekkeli müşrikler, Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e çok itiraz etmediler. Lakin ibadet ettikleri putları eleştiren ve onlara ibadet etmenin şirk olduğunu bildiren ayetler gelmeye başlayınca, Mekkeliler, Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e karşı fiili müdahalelere varan zorbalıklar yapmaya başladılar.
İslâm Tarihinde hicret denildiği vakit akla Hazreti Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in, refiki Hazreti Ebubekir (Radiyallâhu Anh) ile 622 senesinde Mekke’den Medine’ye yolculuğu gelmektedir. Ancak bu hicret İslâm Tarihinin 3. Hicretidir. Zira açık tebliğin devam ettiği yıllarda, Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), inananları arasından bazılarına Habeşistan’a hicret etmelerini tavsiye etmiştir. Bu sayede Mekkeli müşriklerin zararlarından emin olacaklardı. İlk Müslüman sahabî efendilerimizden bazıları bu tavsiye üzerine Habeşistan’a hicret etmişlerdir.
Kubâ Köyüne Varış
Saadet asrında Medine’ye 6 mil uzaklıkta bulunan Kubâ, Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve Ebubekir (Radiyallâhu Anh)ın, hicret esnasında, Medine’ye varmadan evvel ulaştıkları ve takribi 14 gün konakladıkları köydür.[2] Burada Amr b. Avf oğullarından Külsûm b. Hidm’in evinde misafir olmuş, Sa‘d b. Heyseme’nin evinde ashabıyla sohbet etmiştir.
“…Temelleri Takvâ Üzerine Atılan Mescid”
Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), Kubâ’da kaldığı süre zarfında, kendisinin de bizzat çalıştığı bir mescid yaptırdı. Bu mescidin, Tevbe Suresi 108. ayette bahsedilen “temelleri takva üzere atılan mescid” olduğu rivayet edilmektedir.
Buhârî, Müslim ve diğer bazı kaynaklarda Mescid-i Kubâ’nın faziletine dair bölümler bulunmaktadır. Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Medine’de ikamet ettiği zamanlarda cumartesi ve bazen pazartesi günleri ve Ramazan Ayı’nın 17. günü Mescid-i Kubâ’ya gider, orada namaz kılardı. Ayrıca mescidde devam eden öğretim faaliyetlerini takip ederdi. Kubâ Mecsidi’nde namaz kılmanın bir umreyle eş değerde olduğunu ifade eden bir rivayette Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmaktadır:
“–Kim evinde güzel bir şekilde abdest alır, sonra Kuba Mescidi’ne gelir ve orada namaz kılarsa onun için umre sevâbı vardır.” [3]
Hazret Osman ve Ömer bin Abdülaziz tarafından genişletilen mescid, daha sonra birçok defa tamirat görüp yenilenmiştir. 1829 yılında Sultan II. Mahmut tarafından inşa edilen tek minareli ve düz tavanlı mescid, Arabistan hükûmeti tarafından yıkılıp, kubbeli ve dört minareli olarak yeniden inşâ edilmiştir.
Dipnotlar:
[1] Hicr, 94.
[2] Buhârî, “Menâkıbü’l-ensâr”, 46.
[3] İbn-i Mâce, İkâme, 197.