Mü’minlerin dünya imtihanında kurması gereken bazı dengeler vardır. İbadet ve geçim temini arasında, ilim ve amel arasındaki denge bunlardan bazılarıdır. Müslümanın denge kurması gereken en önemli hususlardan biri de Cenâb-ı Hakk’a karşı havf ve recâ yani Cenâb-ı Hakk’ı razı edemeyip azâbına düçâr olmaktan korku ile Cenâb-ı Hakk’ı razı edip Cennet ve cemâline kavuşmaya ümit arasında olmasıdır.
Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Eğer mümin, Allah’ın azabını tam olarak bilseydi, cennet ümidine kapılmazdı. Kâfir de Allah’ın rahmetini tam olarak kavrayabilseydi, onun cennetinden asla ümidini kesmezdi.”[1]
Kulun Kalbinde Korku ve Ümit Birleşirse
Enes (Radıyallâhu Anh)ın anlattığına göre Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), ölmek üzere olan bir genci ziyarete gitmişti. Yanında otururken ona sordu: “Kendini nasıl hissediyorsun?” Genç: Ey Allah’ın Rasûlü! Allah’tan ümidim var, ancak günahlarımdan korkuyorum, diye cevap verdi. Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de şöyle buyurdu: “Bu durumda olan bir kulun kalbinde ümit ve korku birleşti mi Allah o kulun ümit ettiği şeyi mutlaka verir ve korktuğu şeyden de onu korur.”[2]
Azaptan Emin Olmak ve Rahmetten Ümit Kesmek
Bir müminin gönlünde korku ve ümidin denge içerisinde olması gerekir. Allah’ın azâbından emin olmak ve rahmetinden ümit kesmek küfürdür. Mümin, bu iki hali dengeli bir şekilde devam ettiren kimsedir. Allah Teâlâ bu hususu bir âyet-i kerimede şöyle açıklar: “(O dostlarımızın) yanları (teheccüd namazı kılmak için) yataklar(ın)dan uzaklaşır.
(Önlar ibâdetleri reddolunur) korku(su)yla ve (Allâh Teâlâ’nn rahmetine nâil olma)
umûd(uy)la Rablerine duâ ederler. Kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden de (hayır yollarına) infakta bulunurlar.”[3]
Ümitsizlik, insanın hiçbir şekilde af ve mağfiret edilmeyeceğini düşünmesidir. Ümitsizliğin zıddı olan tam emniyet ve güven ise Allah’ın azabını hafife almak manasına gelir. Mümin hem ümit ve hem de korku içinde olmalıdır. Zira Allah Teâlâ hem günahları bağışlar hem de inkârcıları ve günahkârları cezalandırır. Allah Teâlâ bu hususta şöyle buyurur: “(Habîbim!) Kullarıma haber ver ki; gerçekten Ben (onların günahlarını bağışlayacak) Ğafûr da, (kendilerini analarından babalarından daha çok esirgeyen) Rahîm de ancak Benim.”[4]
Cenâb-ı Hakk’ın azabına karşı lakayt ve endişesiz olan kimseler hüsrana uğrayacaktır. Bu sebeple müminlerin, sürekli bir hesaba çekilme kaygısı içerisinde olup günahlardan uzak durması gerekir. Ancak Allah Teâlâ’nın rahmetinden de ümit kesmemelidirler. Bu minvalde bir ayette şöyle buyrulmaktadır: “… Şüphesiz şu bir gerçek ki; (Rablerinin sonsuz nîmetlerine boğulduklarını inkâr eden) o kâfirler toplumundan başkası Allâh’ın rahmetinden ümit kesmez.”[5]
Mü’minde Ümit Asla Tükenmez
Müminler, Cenâb-ı Hakk’ın rahmetine karşı sonsuz bir ümit içinde bulunmalıdırlar. Onun rahmetine karşı gösterilecek bir ümitsizlik, kişinin îmânını tehlikeye sokar. En umutsuz anlarda bile müminde ümit tükenmez. Gerçek bir müminin hayatı korku ve ümit arasında devam eder. Hazret-i Ömer (Radıyallâhu Anh)ın şu sözü bizlere korku ve ümit arasında olmak hususunda yol gösterir: “Kıyamet günü sadece bir kişi cennete girecek diye ilan edilse o kişinin ben olacağımı umarım. Yine bir tek kişinin cehenneme gireceği bildirilse, bu kez de o kişinin ben olacağım endişesini yaşarım.”[6]
Bizler mümin olarak Cenâb-ı Hakk’ın rahmetine güvenerek günah işlememeli ve azabından da emin olmamalıyız. Günah işlemişsek yaptıklarımızın hesabını veremeyeceğimiz endişesiyle onun rahmetinden ümit kesmemeli ve onun kapısına başvurmak ve affımız için gözyaşı döküp tevbe etmekten geri durmamalıyız. Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bu hususta şöyle buyurur: “Eğer mümin, Allah’ın azabını tam olarak bilseydi, cennet ümidine kapılmazdı. Kâfir de Allah’ın rahmetini tam olarak kavrayabilseydi, onun cennetinden asla ümidini kesmezdi.”[7]
İmam Şâfiî’nin (Rahmetüllâhi Aleyh) şu sözü ümitli olma adına ne kadar da güzel ve yerindedir: “Kalbim kasvet bağlayıp yollar da sarpa sarınca, ümidimi affına merdiven yaptım. Günahım gözümde büyüdükçe büyüdü ama onu alıp affının yanına koyunca, affının karşısında hayran kaldım.”
Hesaba Çekileceğimizi Asla Unutmamalıyız
Günahlarımızdan dolayı her an hesaba çekilebileceğimizi asla unutmamalıyız. Bulunduğumuz duruma bakarak Cenâb-ı Hakk’ın azabına karşı kendimizi emniyette görmemeliyiz. Daima bir gün azâba uğrama kaygı ve korkusu içinde olmalıyız. Başımıza herhangi bir belanın gelmemesi bizim için asla bir kurtuluş manasına gelmez. Çünkü Cenâb-ı Hakk şöyle buyurmaktadır: “Yoksa onlar Allâh’ın (beklemediği taraftan kulunu ansızın yakalaması anlamına gelen o fecî) mekrinden güvencede mi oldular? Fakat (iki cihanda zarâra ve) hüsrâna uğrayan (o inkârcı)lar toplumundan başkası Allâh’ın mekrinden emin ol(up da kendini güvende san)maz.”[8]
Korku ile ümit arasında yaşamamız, cennet ve cehenneme yakınlığımızın aynı mesafede olduğunun şuurunda olmamız sâlih amel işlememize vesile olur. Bunlardan birinin ihmâl edilmesi ise büyük pişmanlıklara sebep olabilir. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bu minvaldeşöyle buyurmaktadır: “Cennet size ayakkabılarınızın bağından daha yakındır. Cehennem de öyledir.”[9] Öyleyse cehennem korkusunu ve cennet ümidini daima içimizde hissederek yaşamak ve Cenâb-ı Hakk’tan asla ümit kesmemeliyiz.
Allah Teâlâ Hazretleri’nden niyâzımız odur ki kendisine layık bir kulluk yapamasak da bizleri acziyetini ikrâr eden ve korku ile ümit arasında yaşayan kullarına ilhâk eylesin. Âmîn Yâ Mucîbe’s-Sâilîn…
Dipnotlar
[1] Müslim, Tevbe, 23.
[2] Tirmizî, Cenâiz, 8; İbn Mâce, Zühd, 37.
[3] Secde Sûresi, 16.
[4] Hicr Sûresi, 49.
[5] Yûsuf Sûresi, 87.
[6] Suyûtî, Câmi‘ul-Ehâdîs, 31352.
[7] Müslim, Tevbe, 23.
[8] A‘râf Sûresi, 99.
[9] Buhârî, Rikâk, 29.