Hizmet edebi odur ki, mürşidin emrettiği nesneyi aslâ geciktirmeye, velev ki başının kesilmesi pahasına dahi olsa. Yalnız şeriat işleri müstesnâ. Eğer bir şeye söz vermişse, helâk olacak olsa bile sözünden dönmeye. Kendi işleri üzerine mürşidin hizmetini takdim eyleye ve mürşidine hizmeti bir an bile geciktirmeye. Bile ki, mürşidin himmet ve yardımı o hizmete imdad edip, onunla vücuda gelir. Ve hizmetinden hemen hàdim ve mümtesil, yâni hizmete memur olmaktan başka bir şey kasdı olmaya…
Eğer kendisinde bir gönül hoşluğu veya velâyet ve sâire gibi bir maksat olursa, derhal tevbe ve istiğfar eyleye… Ve daha doğrusu bu ki, Hak Teàlâ kendisini sanki mürşidine hizmet için halk ettiğine itikad eyleye… Hattâ nefsini bile mevcud görmeyip, hizmeti ona nisbet eylemeye. Mürşidin meclisinde oturmaya, yanında yeyip içmeye… Huzurunda başını açmaya ve uyumaya… Ve huzurunda namaza durmaya… Eğer mürşid namazda ise veya mescidde ise beis yoktur. Zaruret-i şer’iyye olursa da zararı yoktur. Meselâ; başka namaz kılacak yer yoksa ve yahut namaz vaktinin geçme korkusu varsa gibi. Kendisini mürşidin hizmetine lâyık görmeye! Memur olduğu hizmetten nefsini aciz ve noksan bile.
Mevlana Halid-i Bağdadî, Risale-i Halidiyye