Mevlâ Te‘âlâ, insanoğlunu kulluk için yarattığını, “Ben, cinleri ve insanları (hiçbir hikmetle değil,) ancak (ve ancak Beni tanısınlar ve) Bana (hakkıyla) kulluk et(mekle mükellef edil)sinler diye yarattım!”[1] âyet-i kerîmesiyle açıkça beyân etmiş ve bu kulluğun ne şekilde îfâ edileceğini rasulleri vasıtasıyla tebliğ etmiştir.
Nitekim Nu‘mân ibni Beşir (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edildiğine göre, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Helâl belli, haram da bellidir. İkisi arasında (helâl mi, haram mı olduğu belli olmayan) şüpheli şeyler vardır ki, insanların çoğu bunları bilmez. Her kim şüphelilerden sakınırsa, dinini ve ırzını korumuş (tertemiz tutmuş) olur. Her kim şüphelilere dalarsa, (içine girmesi yasak olan) koru etrafında davarlarını güden bir çoban gibi ki, (davarların) ona (yasak edilen koruya) girmesi (sebebiyle onun da peşlerinden o koruya girmesi) yakın olur. Âgâh olun (haberiniz olsun)! Şüphesiz her melikin korusu vardır. Âgâh olun (gözünüzü açın)! Muhakkak Allah Te‘âlâ’nın korusu da haram kıldığı şeylerdir. Âgâh olun (biliniz ki)! Şüphesiz bedende bir et parçası vardır, o salih (iyi) olursa bütün cesed salih olur. O fasid (bozuk) olduğu zaman bütün cesed fasid olur. Âgâh olun! O (et parçası) kalptir.”[2]
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), bu hadîs-i şerîfinde Müslümanların karşısına çıkacak olan; yiyecek, içecek, giyecek, münakâhât (evlenmek) vesair bütün şer‘î hükümlere işaret buyurmuştur. Çünkü insanların hareketleri helâl, haram ve bir de bu ikisi arasında olan şüpheli şeyler dışında kalamaz ve şer‘î hükmü belirtilmemiş bir konu veya hâdise bulunamaz.
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), helâl ve haramın delillerinin açık olduğunu, şüpheli olup halkın bilemediği şeyleri de ulemanın bildiğine işaret etmiş ve bununla ümmetini ilim tahsiline teşvik etmiştir. Din ile dünyanın birbirinden ayrı olmadığı, bunları ayırmaya uğraşanların çıkmaz bir yola saptıkları bu hadîs-i şerîften anlaşılan bir başka husustur. Zira din ile dünyayı İslâmiyet’ten ayırmak mümkün değildir. Küçük-büyük her hâdisede şerîatın; helâl-haram, caiz olup olmama, sahîh veya fâsid gibi hükümleri vardır. Şerîat ve ahkâmını tanımayanlar elbette buna karşı çıkmaktadırlar.
Helâl ile haram arasındaki iki tarafa da açık delili olmayan şüpheli şeyleri ulemâ-i kirâm (Rahimehumullâh) ya sarîh nass (anlamı açık âyet ve hadîs gibi bir delil) ya kıyas veya ictihadla beyan etmişlerdir.
Temel Hükümler
Fukaha bütün hükümleri: Vücûb (farz olmak), nedb (mendub olmak), ibâha (mubâh olmak), kerâhet (mekrûh olmak) ve hürmet (haram) olmak üzere beş ıstılah altında fıkıh kitaplarında toplamışlardır.
İnsanların bütün hareketleri bu beş şeyin dışında kalamaz. Meselâ: Namaz kılmak farz, abdestte duâ okumak mendub, su içmek mubâh; sigara içmek mekrûh; yalan söylemek ise haramdır!
Hadîs-i şerîfte yer alan “Dini ve ırzı için istibra etti” ifadesi; bu ikisinde, noksandan beraet istedi, yani “dinini ve ırzını kurtardı” demektir. Din, Allah Te‘âlâ’nın hakkına, ırz ise insan hakkına ve mürüvvete (kişiliğine) taallûk eden şeydir.
Koru (sınır)da, koyunlarını otlatan çobanın er geç koyunları koruya kaçırma ihtimali bulunduğundan, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), ümmetine harama yakın olmamalarını tembih buyurmuştur.
Bedenin en mühim ve nazik parçası bulunan kalp, hadîs-i şerÎfte özellikle zikredilip vücudun tamamı kastedilerek, bedenin salâh ve fesadı, kalbin salah ve fesadına bağlanmıştır. Binaenaleyh temiz kalpli ve temiz düşünceli olan ve kötü olmayan kimsenin işi daima doğru ve sağlam olur demektir.
Dipnotlar
[1] Zâriyât Sûresi:56.
[2] Buhârî, Îmân:39, Büyû:2; Müslim, Müsakat:107, No:1599; Ebû Dâvûd, Büyû:3, No:3329; Tirmizî, Büyû:l, No:1205; Nesâî, Büyû:2