Ta’dil-i erkân, namaz kılarken rukûda, secdede, rukûdan kalkıştaki duruşta (kavme) ve iki secde arasındaki oturuşta (celse), uzuvları sakin ve düzgün bir halde durdurmak ile namazın adablarına dikkat etmek anlamlarına gelmektedir. Bunlara riayet eden Müslümanlar, namazda acele etmeyi saygıya ve edebe aykırı görerek ibadetlerinden manevî haz duyarlar. Namazın her bir ruknünün tam manasıyla yerine getirilmesi İmâm-ı A’zam ve İmâm-ı Muhammed’e göre vacib, İmâm-ı Ebû Yûsuf ve İmâm-ı Şâfi’i (Rahimehumullâh)a göre farzdır.[1]
Namaz kılan kişi, rukûda ve secdede olsun, rukûdan kalkışta ve iki secde arasındaki oturuşta olsun, her bir uzvu yerine yerleşinceye kadar beklemelidir. Özellikle kavme ve celsede, en az bir tesbih miktarı kadar sakin durulması tavsiye edilmiştir. Bunlardan birini unutarak terk edenin sehiv secdesi yapması gerekir. Kasten terk eden ise, kerâhat-i tahrîmiyye ile mekrûh olan bir iş yapmış olur ki, bunun açılımı; İmâm-ı Muhammed (Rahimehullâh)a göre haram, İmâm-ı A’zam ve İmâm-ı Ebû Yûsuf (Rahimehullâh)a göre ise harama daha yakın bir günahtır. Bütün mezheplerin görüşleri ve ulemadan gelen rivayetler değerlendirilecek olursa, sahih olan görüş dört şeyin vâcib oluşudur ki, bunlar:
1 – Rukû ve secdede sakin durmak,
2 – Rukû ve secdeden başı kaldırmak,
3 – Rukû ve secdeden tam doğrulmak,
4 – Tam doğrulduktan sonra sakin durmaktır.
Bu durumda bunlardan birini kasten terk eden günahkâr olur ve o namazı bu dört şeyden hiçbirini terk etmeden iâde etmesi vâcib olur. [2] Abdülkadir-i Geylânî (Kuddise Sirruhu), ‘el-Ğunye’ isimli eserinde namaz kılan kişinin yapması gerekenleri sıralarken şöyle buyurur:
Mü’min, Allah Teala’nın huzurunda durduğuna yakînen inanmalı ve, “O Zât ki; (namazlara, özellikle de teheccüde) kalktığın zaman görmektedir seni de… (Kendilerine imamlık yaparken) secde edenler arasında (kâh ayağa kalkıp, kâh oturarak hâlden hâle) dönmeni de (ümmetinden teheccüde kalkıp) secde edenler(i izleme) hakkında (evlerinin kapılarında) dolaşıp durmanı da!”[3] (Şu’ara Sûresi: 218 – 219) âyet-i kerîmeleri gereği Allah Teala’nın gözetiminde bulunduğu hususunda hiç şüphe etmemelidir.
Hadîs-i şerîfte de; “Sen Allah Teala’ya sanki O’nu görüyormuşçasına ibadet et. Gerçi sen O’nu görmekte değilsen de şüphesiz ki O seni görmektedir” buyrulmuştur.[4] Namaz kılan kişi kendisini cennet sağında, cehennem solunda bulunduğu halde sırat köprüsü üzerinde duruyormuş gibi düşünmeli ve yakînî bir inanışla Allah Teala’nın müjdesine erişeceğini, azabından korunacağını düşünmelidir. Kıldığı namazı son namazıymış gibi kılmalı ve o namazın Allah Teala’ya arz edildiğinden hiç şüphe etmemelidir.
İlk tekbir için ellerini kulakları hizasına kaldırırken sanki Allah Teala ile arasındaki perdeyi kaldırdığını düşünmeli, artık hiçbir gevşeklik gösteremeyeceği bir vazifede olduğu bilinci ile secde yerine bakmalı, sağa sola bakmamalı ve başını göğe doğru kaldırmamalıdır. Secdeye eğilirken yere en yakın uzuvlarını en önce yere koymalı; erkekler secdede kollarını yere yapıştırmamalıdır.
Kıraatı bitirince rukûya varmadan önce bir miktar durmalı ve kıraatı rukû tekbiri ile birleştirmemelidir (ki bu da ta’dil-i erkândan sayılmıştır). Rukuda parmak aralarını iyice açmalı, dizlerini iyice kavramalı, belini dümdüz yapmalı, başını ise aşağı doğru tutmamalıdır. Zira Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) rukûya vardığında o kadar düz dururdu ki, mübarek belinin üzerine su dolu bir bardak konacak olsa yerinden kımıldamazdı. [5]
Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), “İnsanların hırsızlıkta en ileri olanı, kendi namazından çalan kimsedir” buyurmuştur. “Ey Allah’ın Resulu, kişi namazından nasıl çalar?” denilmesi üzerine, “Rukûsunu ve secdesini tam yapmaz. Bu namazdan çalmaktır. İnsanların en cimrisi de selam (verip) almada cimri davranandır” cevabını vermiştir.[6]
CEMAATLE NAMAZDA TA’DİL-İ ERKÂN
Kıyamet günü insanların çoğunun, rukû ve secdede imamdan önce davrandıkları için namazsız duruma düşeceğine dair birçok rivayet vardır. Ebû Hureyre (Radıyallahu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerifte, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Sizin biriniz imamdan önce başını rukûdan yahut secdeden kaldırdığı zaman, Allah Teala’nın onun başını eşek başına çevirmesinden yahut şeklini merkep şekline döndürmesinden korkmaz mı?” Diğer bir rivayette, “Köpek başına çevirmesinden korkmaz mı?” buyrulmuş, Enes ibni Mâlik (Radıyallahu Anh)dan gelen başka bir rivayette ise, “Domuz başına döndürülmesinden korkmaz mı?” buyrulmuştur. [7]
Ebû Hüreyre (Radıyallahu Anh)dan rivayet edilen diğer bir hadis-i şerifte, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), “İmamdan önce eğilip kalkanın perçemi ancak şeytanın elindedir” buyurmuştur. [8] Zira günümüzde insanların bir kısmı imamdan önce davranmakta, namazın rukünlerini, vâciblerini ve sünnetlerini zâyi etmektedir. Kainatın Efendisi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in, “Şüphesiz insanlar üzerine öyle bir zaman gelecektir ki, namaz kılacaktırlar ama, namazsız olacaklardır” buyurduğu da rivayet edilmiştir.[9]
Abdülkadir-i Geylani (Kuddise Sirruhu)ya göre, namazını noksan kılanı ve rukünlerinden yahut vâciblerinden ve edeplerinden birini bile eksik yapanı gören kimsenin, ona vaaz edip doğruyu öğretmesi şarttır, tâ ki bu sayede o geçmişteki yanlışlarından af dileyebilsin ve gelecekte de hatalardan kurtulabilsin. Yanlış kılanları uyarmayanlar ise aynı günâhlarda onlara ortak olurlar. Nitekim hadîs-i şerifte;
“Kendisine öğretmediği bir cahil yüzünden vay âlimin başına geleceklere!” buyurulmuştur.[10] Bilâl ibni Sa’d (Radıyallahu Anh)dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), “Bir yanlış gizli kalırsa ancak sahibine zarar verir, ama açığa çıkar da değiştirilmezse herkese zarar verir” buyurmuştur.[11]
Dipnotlar
[1] Ahmet Mahmut Ünlü, Ta’dil-i Erkan Risalesi, sayfa 12
[2] Kâzî Sadru’ş-şehîd (Rahimehullâh), Et-Tatarhâniyye, el-İhtiyâr, Mu’ad-dilü’s-salât
[3] Şu’ara Sûresi: 218 – 219
[4] Buhari, İman, 3, No: 50, 1/27; Müslim, İmân, 1, no:8
[5] Abdülkadir-i Geylani, el Ğunye , 2/193; İbni Hacer, Telhisu’l-habîr, 1/240
[6] Müsned-i Ahmed b. Hanbel, III/70
[7] Buhari, Ezan, 53, no: 691; Müslim, no:114, 1/320; Abdülkadir-i Geylani, el-Ğunye, 2/202-203
[8] Bezzâr, Taberâni, el-Mu’cemu’l-evsat, Münziri, et-Terğib, no: 752, I/259
[9] Abdülkadir-i Geylani, el-Ğunye, 2/205
[10] Irâkî, el-Muğni, 1/198; Zebîdî, İthâfu’s-sâdeti’l-müttakîn, 2/327
[11] Abdülkadir-i Geylani, el-Ğunye, 2/205