Necmeddîn-i Kübrâ Hazretleri bir şeyhe intisab etti. Kendisinde batını haller hâsıl oldu, ilmi de çoktu. Bir gece hatırına geldi ki: batın ilminden haberdar oldum, zahir ilmimde şeyhimin ilminden ziyadedir. Buna vakıf olan şeyhi onu çağırdı ve “kalk sefere çık senin Ammâr Yasir’in yanına gitmen gerekir.” Dedi. O da emredileni yaptı. Şeyh Ammâr’ın hizmetine girdi. Lâkin bir süre sonra aynı şey aklına geldi. Buna vakıf olan Şeyh Ammâr onu yanına çağırttı ve: “Necmeddîn! Kalk Mısır’a git. Orada Rûzbîhân’ın1 hizmetine gir. Bu senin varlığını bir sille ile beyninden çıkarıp atar.” Dedi. O da yine denileni yaptı. Mısır’a gitti. Şeyhin hanigâhına girdi şeyh orada değildi. Müridlerin hepsi de murakabe halinde idiler. Hiç kimse onun gelişine aldırmadı.
Orada bulunan başka birisine: “Şeyh hangisidir?” Dedi. O da: şeyhin onların arasında olmadığını dışarıya abdest almak için çıktığını söyledi. Bunun üzerine Necmeddîn-i Kübrâ abdest almakta olan şeyhin yanına gitti. Gördü ki az bir su ile abdest alıyor. Hatırına geldi ki: “Şeyh bilmez mi ki, bu kadar az bir su ile abdest alınmaz. Bu nasıl şeyhliktir?” Şeyh abdestini bitirdikten sonra elini onun yüzüne silkti. O su yüzüne dokunur dokunmaz bir tuhaf oldu. Sonra şeyh hanigâha girdi, o da onunla girdi şeyh abdest şükür namazına başladı. O da ayaküstü durdu o halde iken kendini kaybetti.
Manada gördü ki kıyamet kopmuş, cehennem ortaya çıkmış, adamları tutup tutup ateşe atıyorlar. O ateşin güzergâhında bir tepe var. Bir şahıs da o tepenin üzerine oturmuş. Her kim derse ki: ben bu zata bağlıyım, hemen onu bırakıyorlar, başkasını ateşe atıyorlar. Birden onu da tutup çektiler. O yere geldiği zaman dedi ki: “Ben bu zata bağlıyım. beni bıraktılar.” Sonra o tepenin üzerine çıktı baktı ki, şeyh Rûzbihân’dır. Huzuruna vardı, ayağına kapandı. Ensesine öyle kuvvetli bir sille vurdu ki, onun şiddetinden yüzüstü düştü.
Şöyle dedi: “Bir daha hakikat ehlini inkâr etmeyesin” düşer düşmez hemen kendinden geçme hâlinden ayıldı. Bu sırada şeyhte namazını tamamlayıp selamını vermişti. Yanına daha da yaklaştı, ayağına kapandı. Şeyh o vakıada olduğu gibi, açıktan da ensesine bir sille attı orada söylediği sözü de söyledi. O hastalıkta (inkâr hastalığı) içinden çıkıp gitti. Şeyh Necmeddin-i Kübra’ya: “Geri dön git. Şeyh Ammâr’ın hizmetine gir.” Dedi ve şeyhe teslim etmesi üzerine bir mektup verdi. Mektup da şöyle yazılı idi:
“Her ne kadar bakırın varsa bana gönder ki: onları halis altın edeyim, sonra sana yollayayım.” Niyet doğru dürüst olmalı. Rütbe, makam riyaset niyeti ile amel etmeyin ya ne için amel etmeli? Mukaddesâtın muhafaza olması için.