Esirgeyen ve bağışlayan Allah Sübhanehü’nün Adıyla…
Kullarına karşı son derece âdil olup onlara asla zulmetmeyen, aralarından hakkaniyetle hükmedip, haktan başkasına razı olmayan, “el-Adl” ismiyle müsemmâ olan yüce Allah’ımıza nihayetsiz hamd ederiz.
Hukûkullah ve hukûku’l-ibâdı bizlere beyan edip açıklayarak, bunları ihlal etmekten sakındıran sevgili peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)e sonsuz salat-ü selam ederiz.
“Kul Hakkı” Ne Demektir?
“Hak” kelimesi sözlükte birkaç manaya gelmekle birlikte, “Allah hakkı”, “kul hakkı” gibi ifadelerde “insanın gereğini yerine getirmekle yükümlü olduğu şeyler” anlamına gelir.
İslami kaynaklarımızda, insanların sorumlu ve yükümlü oldukları bu haklar “Allah’ın hakları” (hukûkullah) ve “kulların hakları” (hukûku’l-ibâd) şeklinde başlıca iki kısma ayrılmıştır.[1]
“Hukûkullah” diye tabir edilen, Allah’ın biz kulları üzerindeki hakları; O’nun emrine tazim ve saygı, O’nun varlığına ve birliğine iman edip, hükümlerine uygun şekilde yaşamak şeklinde özetlenebilir.
“Hukûku’l-ibâd” şeklinde tabir edilen kul hakları ise; ferdî/kişisel haklar, aile fertlerine ilişkin haklar ve içtimai/toplumsal-kamusal haklar şeklinde üç kısma ayrılabilir.
Bunlardan ilki olan kişisel haklar; insanların canları, bedenleri, malları, ırz ve namusları, manevi şahsiyetleri gibi konulardaki haklarından oluşurken, ikincisi ise anne baba ve çocukları arasındaki haklar, eşler arasındaki haklar, akraba hakları gibi aile fertlerine ilişkin haklardan oluşmaktadır. Üçüncü kısımdaki toplumsal haklar ise; kamunun maddî manevi hak ve menfaatlerine, huzur, güvenlik ve refahına yönelik haklarından ibarettir denilebilir.
İşte insanların canlarına, namuslarına, mallarına ve diğer haklarına yönelik olarak yapılan kötülükler, verilen zararlar “kul haklarına tecavüz” sayıldığı gibi,[2] idarî ve siyasal baskı, zulüm, karaborsacılık gibi toplumun maddî manevi hak ve menfaatlerine zarar verme sonucunu doğuran her türlü faaliyet de kul hakkına tecavüz sayılıp çeşitli âyet ve hadislerle yasaklanmıştır.
Kul Hakkı’yla Alakalı Bazı Âyet-i Kerîme ve Hadis-i Şerifler:
Birçok ayet-i kerime ve hadis-i şerifte insanların haklarına[3] saygı gösterilmesi istenmiş, bu haklara saldırı mahiyetindeki tutum ve davranışlar yasaklanmıştır. Hukûku’l-ibâd’a ilişkin ayet ve hadisleri şu başlıklar[4] altında ele alabiliriz:
1- Ferdî/Kişisel Haklar
Can Hakkı: İnsanların birbirine karşı işlediği en ağır suç ve günah olan haksız yere katil/adam öldürme İslam’da kat’i surette yasaklanmıştır.
Konuyla alakalı bir ayet-i kerimede, “Haksız yere birisini öldürenin onun günahını da yüklenerek büyük bir vebal üstlendiği ve âdeta bütün insanlığı öldürmüş gibi ağır bir suç işlediği” belirtilir.[5]
Konuyla alakalı bir hadîs-i şerifte ise, “Haksız yere adam öldürme fiili şirkten sonra günahların en büyüğü” olarak görülmüştür.[6]
Mal Hakkı: İnsanların hırsızlık, ölçü ve tartıda hile yapma, emanete hıyanet, kumar, tefecilik, vb. gayri meşru yollarla birbirlerinin mallarını yemeleri İslam’da kesinlikle yasaklanmıştır.
Konuyla alakalı onlarca âyet-i kerimeden[7] birinde; “Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları hâkimlere (rüşvet olarak) vermeyin.”[8] buyrulmuştur.
Irz ve Namus Hakkı: Yüce dinimiz İslam, insanı insan yapan, ona toplum içinde şeref ve saygınlık kazandıran, bu sebeple de her türlü tecavüz karşısında dokunulmazlığını ve genel kişilik değerlerini ifade eden ırz ve namus kavramına son derece önem verir.
Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) Vedâ hutbesinde “Müslümanların kanları, malları ve ırzlarının haram (dokunulmaz) kılındığını” açık şekilde belirtmiştir.[9]
Diğer bir hadis-i şerifinde de “Müslümanların kanları, malları, namusları ve şerefleri kendi aralarında mukaddes Mekke kadar, hac ayları ve günleri kadar saygındır, dokunulmazdır.”[10] buyurur.
Bu hadislerde görüldüğü üzere can, mal ve ırz dokunulmazlığının birlikte zikredilmesinden İslâm’ın yaşama hakkına, mülkiyete ve manevi kişiliğe ilişkin bütün hakları güvence altına aldığı anlaşılmaktadır.
Manevi Şahsiyet Hakları: İftira, alay, arkadan çekiştirme, kötü lakap takma, suizan, gıybet gibi tutum ve davranışlarla başkalarının manevi şahsiyetlerine zarar vermek de dinimizde haramdır.
Nisa Sûresi 112. ayetiyle iftira, Hucurât Sûresi 11-12. ayetleriyle de alay, kötü lakap takma, su-i zan, gıybet gibi manevi şahsiyeti zedeleyecek kötü davranışlar yasaklanmıştır.
Konumuzla alakalı bir hadis-i şerifte: “Müslüman Müslümanın kardeşidir; ona yalan söylemez, ihanet etmez, kötülük yapmaz, onu aşağılamaz, kötülük edebilecek birinin eline bırakmaz.”[11] buyrulmuştur.
Kul haklarıyla ilgili bu buyruk ve yasaklar yanında birçok âyet ve hadiste komşular, yetimler, yolcular, sakatlar ve umumiyetle haklarını korumaktan âciz olanların hakları üzerinde de durulmuştur.
Yetim Hakkı: Birçok ayet-i kerimede yetimlerin haklarının gözetilmesi emredilir: “Yetimlere mallarını verin. Temizi pis olanla (helâli haramla) değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katıp yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahtır.”[12]
“Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak ve ancak karınlarını doldurasıya ateş yemiş olurlar ve zaten onlar harıl harıl yanan bir ateşe (cehenneme) gireceklerdir.”[13]
Komşu Hakkı: İslam komşu hakkına büyük önem verir.
Konuyla ilgili bir âyet-i kerimede; “Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.”[14] buyrulurken, bir hadis-i şerifte de: “Allah’a ve âhiret gününe inanan kimse komşusuna eziyet edemez”[15]buyurulmaktadır.
2- Aile Fertlerine İlişkin Haklar
Anne Baba ve Çocuklar Arasındaki Haklar: İslâm’da, evlâdın ana babaya karşı görevleri üzerinde önemle durulmuş, gerek Kur’ân-ı Kerîm’de gerekse hadis-i şeriflerde çoğunlukla Allah’a kulluk vazifesinin hemen ardından ana babaya karşı saygılı olma ve iyi davranma görevine dikkat çekilmiştir.
Mesela; Müslümanların başlıca ahlâkî vecibe ve sorumluluklarının sıralandığı En‘âm sûresinin 151-153. ayetlerinde Allah’a ibadetten sonra ana babaya iyilik vazifesinin zikredildiği görülür. Diğer bir ayette de:
“Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama, onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: ‘Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.’”[16] buyrularak, ana babaya iyilik yapmanın farz olduğu belirtilir.
Ana babaya karşı vazifelerle ilgili bazı hadis-i şeriflerde en önemli ameller, Allah katındaki değerine göre, “vaktinde kılınan namaz, ebeveyne iyilik (birrü’l-vâlideyn) ve Allah yolunda cihad”[17] şeklinde sıralanırken, bazı hadis-i şeriflerde “kebâir” diye bilinen başlıca büyük günahlar “Allah’a ortak koşmak, ebeveyne âsi olmak ve yalan şahitliği yapmak” şeklinde sıralanmıştır.[18]
Bununla birlikte anne babanın da çocuklarına karşı birtakım sorumlulukları vardır. Bunlar kaynaklarımızda; çocuğun İslam ahlakıyla yetiştirilmesi, helal rızıkla beslenmesi, güzel isim hakkı, eşit muamele hakkı, farzı ayn olan ilimleri öğrenme hakkı, evlendirilme hakkı gibi başlıklar altında incelenmiştir.
“Ey iman edenler! Kendinizi ve çoluk-çocuğunuzu ateşten koruyun”[19] mealindeki ayet-i kerime, özellikle çocuğun İslam ahlakıyla yetiştirilme hakkına işarettir.
“Hepiniz çobansınız/gözetmensiniz ve hepinizi elinizin altındakilerden sorumlusunuz.”[20] manasındaki hadis-i şerifin de ana-babanın bazı sorumluluklarına işaret ettiğini anlayabiliriz.
Karı Koca Hakları: İslam’da toplumun temelini oluşturan aile müessesesine son derece önem verilmiş, ailenin temel fertleri olan karı-kocanın birbirlerine karşı haklarıyla ilgili birçok ayet ve -özellikle- hadis-i şerif varit olmuştur. Bu hakları bu kısa makalede özetlemek mümkün değilse de bir ayet ve bir hadis zikredelim: “Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da gayb’ı korurlar…”[21]
Konuyla ilgili bir hadiste, “Ey Allah’ın Rasûlü! Bizlerin üzerinde hanımının hakkı nedir?” sorusuna Allah Rasûlü (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem): “Kendin yiyince ona da yedirmen, giydiğin zaman ona da giydirmen, yüzüne vurmaman, rencide edici kötü söz söylememen, evin içi hariç onu terk etmemen” şeklinde cevap vermiştir.[22]
Akraba Hakları: Birtakım ayet ve hadislerde akrabalık bağlarının, karşılıklı ziyaret, haberleşme, maddî ve manevi yardımlaşma gibi çeşitli yollarla korunması ve güçlendirilmesi üzerinde hassasiyetle durulur. Akraba arasındaki bu ilişkiye dinî tabirle sıla-i rahim denir.
Konuyla ilgili bir âyette, “Kendisi adına birbirinizden istekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık -bağlarını koparmak-tan sakının”[23] buyrulurken,
Başka bir ayette de “Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”[24] buyrulur.
Allah Rasûlü (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) de “Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin; Allah’a ve âhiret gününe iman eden sıla-i rahimde bulunsun”[25] hadisi ile bu konunun önemine işaret etmiştir. Bu bakımdan akrabalar ile bağları ve münasebetleri kesmek bütün fakihlere göre haram kabul edilmiştir.
Kul Hakkına Tecavüz Eden Kişi Ne Yapmalıdır?
İmam Ahmed b. Hanbel’in rivayet ettiği bir hadis-i şerifte, Allah’ın huzurunda hesabı sorulacak olan günahlar:
- Affedilebilecek olanlar,
- Affedilmeyecek olanlar ve
- Affedilmesi şarta bağlı olanlar” şeklinde üç kısma ayrılmıştır.
Birincisinin kulun Allah’a karşı işlemiş olduğu günahlar, ikincisinin şirk (ya da küfür), üçüncüsünün de kul haklarından doğan günahlar olduğu bildirilmiştir.[26]
İmam Buharî’nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte de üzerinde kul hakkı bulunan kimsenin hiçbir maddî bedelin geçerli olmayacağı kıyamet gününden önce hak sahibiyle helâlleşmesi istenmiştir.[27]
İslâm âlimleri, bu tür hadis-i şeriflere dayanarak Allah katında kul haklarıyla ilgili tövbelerin kabul edilip günahların bağışlanabilmesi için bu hakların sahiplerine ödenmesi veya onların rızalarının alınması gerektiğini bildirmişlerdir.
Netice olarak İslâm âlimlerinin çeşitli âyet ve hadislere dayanarak tespit ettikleri büyük günahların (kebâir) çoğu kul haklarıyla ilgilidir. Bunlar arasında adam öldürme, hırsızlık, hıyanet, ana babaya kötülük etme, akrabalık ilişkilerini kesme, yalancı şahitlik, haklıyı haksız, haksızı haklı gösterme amacıyla yalan yere yemin etme, masum insanlara iftira etme, yetim malı yeme, tefecilik yapma, halk üzerinde zulüm ve baskı kurma, eziyet ve işkence etme gibi hak ihlâlleri de bulunmaktadır.[28]
Kul haklarını ihlâl eden kimseyi “müflis” olarak vasıflayan Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) bunu şöyle açıklamıştır: “Bu kişi âhirette namaz, oruç, zekât gibi ibadetlerini (yani Allah’a karşı bazı haklarını) yerine getirmiş olarak Allah’ın huzuruna gelir. Bununla beraber (kul hakkına tecavüz kapsamına giren) öyle günahlarla gelir ki kimilerine sövüp saymış, kiminin kanını akıtmış, kiminin malını yemiş, kimine iftira etmiştir. Bu durum karşısında onun ibadetlerinden elde ettiği sevaplardan alınıp hak sahiplerine dağıtılır. Eğer ibadetleri ve iyilikleri bu hakları ödemeye yetmezse hak sahiplerinin günahlarından alınıp hak yiyenin günahlarına eklenir. Böylece sevapları elinden gitmiş, günahları ise daha da artmış, dolayısıyla müflis (iflas eden) durumuna düşmüş olan bu kişi cehenneme atılır.”[29]
Yüce Rabbimiz kendisine ve kullarına karşı gereken vazife ve sorumluluklarımızı yerine getirmeyi hepimize nasip eylesin. Her türlü zulüm ve haksızlıktan bizleri, neslimizi ve tüm müminleri muhafaza buyursun. Beşer olmamız hasebiyle hata edip kul hakkına girmişsek, hak sahibinin -mümkünse- hakkını ödemeye, ondan helallik isteyip, yüce Allah’ımızdan da samimi bir şekilde af dilemeye bizleri muvaffak eylesin. Âmîn, âmîn, âmîn.
Dipnotlar
[1] Bazı kaynaklarımızda bunlara bir de “hem Allah hakkı hem kul hakkı sayılan haklar” şeklinde üçüncü bir kısım eklenmiştir. Ayrıca kul haklarına dair hükümler aynı zamanda Allah’ın koyduğu hükümler olduğundan bunlar da genel manada hukûkullah içinde görülmüş ve bu hakların gözetilmesi Allah’ın emrine tazim olarak değerlendirilmiştir.
[2] Kul hakkına tecavüz, İslami kaynaklarımızda “mazlime” ve bunun cemisi/çoğulu olan “mezâlim” kelimeleriyle ifade edilmektedir.
[3] Elbette İslam’da mükelleflerin sorumluluğu sadece insanların haklarına riayet etmekten ibaret olmayıp, hayvan hakları, doğaya karşı haklar vb. sorumlulukları da vardır. Ancak makalemizin hacmi gereği burada sadece insanların birbirlerine karşı haklarından bahsedilmektedir.
[4] Makalenin fazla uzamaması için “toplumsal haklar” başlığı altında ele alabileceğimiz ayrı ve müstakil bir kısım olan “kamu haklarına” burada yer veremedik.
[5] el-Mâide 5/28-32
[6] Buhârî, “Vesâyâ”, 23; “Hudûd”, 44; Müslim, “Îmân”, 141-145.
[7] Mesela bk. Âl-i İmrân 3/161; en-Nisâ 4/29-30, 161; et-Tevbe 9/34; el-İsrâ 17/34-35.
[8] el-Bakara, 2/188.
[9] Buhârî, “ʿİlim”, 9; Müslim, “Kasâme”, 29, 30.
[10] Buhârî, “Hacc”, 132; Müslim, “Kasâme”, 29.
[11] Buhârî, “Mezâlim”, 3; Müslim, “Birr”, 32, 58.
[12] en-Nisâ 4/2.
[13] en-Nisâ 4/10.
[14] en-Nisâ 4/36.
[15] Buhârî, “Edeb”, 31, 85; Müslim, “Îmân”, 74, 75.
[16] el-İsrâ 17/23-24.
[17] Buhârî, “Edeb”, 1; Müslim, “Îmân”, 137.
[18] Buhârî, “Edeb”, 6; Müslim, “Îmân”, 143, 144.
[19] Tahrim, 66/6.
[20] Buhârî, “Nikah”, 91.
[21] en-Nisâ 4/34.
[22] Ebu Dâvud, “Nikâh” 42 (2142, 2143, 2144). “Evin içi hâriç onu terk etmemek” tâbiri, “yatakta terketme”nin açıklanması mâhiyetindedir. Kadın yatakta terkle cezalandırılacaksa b
müştereken yaşanan meskenin içerisinde cereyân etmelidir. Aynı ev içerisinde bir başka odaya veya aynı oda içerisinde bir başka yatağa geçme şeklinde olabilir. Ne kadını evden uzaklaştırmak ne de erkeğin evi terk etmesi şeklinde bir “yatakta ayırma cezası” İslami değildir. Bk. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/80.
[23] en-Nisâ 4/1.
[24] en-Nahl 16/90.
[25] Buhârî, “Edeb”, 31, 85.
[26] Müsned, VI, 240.
[27] Buhârî, “Mezâlim”, 10; “Rikâk”, 48.
[28] Zehebî, el-Kebâir (nşr. Muhyiddin Müstû), Dımaşk-Beyrut 1407/1987, s. 40-181.
[29] Bk. Buhârî, “Mezâlim”, 10; Müslim, “Birr”, 59.