Kosova savaşlarıyla birlikte hezimetten hezimete uğramış olan Haçlılar, Kudüs ve çevresi gibi en kutsal topraklarının da Mısır Sultanının hâkimiyeti altına girmesi; İstanbul’un, Yıldırım Hân eliyle ciddi bir kuşatma altında bulundurulması ve yine Macar sınırının tehdit edilmesi sebebiyle gelecekleri açısından iyiden iyiye tedirgin oldular. Öyle ki, bir araya gelebilmesi hayal edilemeyecek olanlar bir araya geliyorlar, ikiye ayrılmış papalık müessesesinin her iki yakasında bulunan, kan davasından da öte inanç davalısı bu iki Papa dahi –ortak bir bildiri yayınlamak ve ortak bir çağrı yapmak suretiyle- bir araya gelmek zorunda kalıyorlardı. Meşhur yüz yıl savaşlarıyla aralarına tarihin pek az şahitlik ettiği bir husumet girmiş olan İngiliz ve Fransızlar bile bu Haçlı birliği konusunda ittifak etmişlerdi.
Neresidir Bu Niğbolu?
Ortaçağ’ın önemi merkezlerinden ve payitahtlardan biriyken, küçük bir kasabadan mütevellit, belediyedir şimdilerde. Tuna nehrinin kıyısındadır. ‘Zafer Şehri’ manasına gelen Nikopol’dan gelir ismi; kendisini büyük bir şehre dönüştüren Kral Nikephoros döneminde takındığı isimden. Şirk ve küfür odaklarının: ‘’Zafer Şehri’’ ismini vererek ziyan ettiği bu şehir; son Haçlı seferinin bozguna uğradığı, kutlu bir zafer bölgesine dönüşmüştür nihayetinde.
Başarılara sahne olduğu kadar mezâlime de sahne olmuştur. Birkaç kez darmadağın edilmiş, birkaç kez de yakılmış, yıkılmış; viran edilmiştir. Tarihi, kuşatmalar ve maruz kaldığı saldırılarla yazılmıştır. Birden çok kez; Bulgarların, Macarların ve muhtelif bölge şövalyelerinin kuşatma ve saldırılarıyla karşı karşıya kalmıştır. Farklı zamanlarda farklı Eflak Voyvodalarının ve Rusların, zulmüne sahne olmuş, Müslümanların yanında, kasabada yerleşik bulunan Hıristiyanlar ve Yahudiler de büyük kıyımlara uğramışlardır.
Yıldırım Bâyezîd burayı aldıktan sonra bir kale ve yanına da bir Cuma mescidi yaptırmış, Kadı İvaz da bir medrese eklemiştir. Tarih kitaplarında da daima büyük ve mühim bir kale olarak çeşitli şekillerde kayıtlı geçmektedir. 1831 idârî taksiminde Silistre Eyâleti’ne bağlı olan Niğbolu, 1863’te vilâyet olan ve merkezi Rusçuk olan Tuna vilayetine bağlanmıştır. Günümüzde de buraya bağlı bir belediye olarak varlığını hâlen sürdürmektedir; nüfusunun çoğunluğunu Türkler oluşturmaktadır. Osmanlı eserlerinden maalesef pek azı günümüze ulaşabilmiştir.
Kirli İttifaklar ve Kumpasçı Haçlı Zihniyeti
İttifaklar kurulmuş, Katolik iki Papa’nın yanı sıra, dönemin Ortodoks Hıristiyanlığının mühim kişiliklerinden Eflak Kralı da ordusu ve tebaası ile destek vereceğini belirtmiş, ittifaklar böylece sağlanmış ve cepheler oluşturulmuştur. Bir yanda ecdâdımız Osmanlı bulunurken, diğer yanda ise Fransa Krallığı, Hospitalier Şövalyeleri, Macaristan Krallığı, Eflak ve Venedik Cumhuriyetleri, Ceneviz Cumhuriyeti, II. Bulgar İmparatorluğu, Kutsal Roma İmparatorluğu, Vassal Polonya, Bohemya, Navarra ve İspanya bulunuyordu. Haçlı ordusu, -tarihi vesikalara kaydedilmiş olan farklı rakamlara göre- birliğimizden epeyce fazla idi.
Savaş, Yıldırım Bâyezîd Hân’ın kaleyi kuşatmasının ardından öncü Haçlı birliklerinin püskürtülmesiyle başlayıp hızlanmış, bu vetirede Fransız ve Macar ordularının farklı taktikleri söz konusu olmuş, bu taktiklerin sebebiyle zaman zaman kayıplar verdiğimiz tarih kitaplarına kaydedilmiştir. Söz konusu kayıplara rağmen, Şehzade Emîr Süleyman Çelebi, Vezîriazâm Çandarlı Ali Paşa, Rumeli Beylerbeyi Firuz Bey, Malkoç Bey, Timurtaş Bey, kale dizdarı olan Doğan Bey ve sol kolda yönetimle vazifelenmiş olan Şehzade Mustafa’nın başarılı atakları, savaşın Osmanlı’nın galibiyetiyle neticelenmesini sağlamıştır.
Savaşın Sonuçları
Savaş neticelendiğinde ittifak içerisinde bulunan kral ve komutanların önemli bir kısmı esir alınmış, bir kısmı kaçarak kurtulmayı başarmış, bir kısmı ise muharebe esnasında öldürülmüştür. Yıldırım Bâyezîd Hân, geri dönüşte Müslümanların ciddi kayıplar verdiğine şahit olduğunda, bu durumdan büyük bir üzüntü duymuştur.
Savaşın sonucunda, son haçlı seferi mağlubiyetle sonuçlanmış, Yıldırım Bâyezîd Hân’ın şöhreti İslâm dünyasının tamamına ulaşmış, Osmanlılar’ın Tuna’ya uzanan kesimdeki hâkimiyeti ziyadesiyle sağlamlaşmış ve Bizans, dindaşlarıyla süregelen mücadelesini bir kenara bırakarak, doğudan gelen tehditleri önceleyip, onlarla mücadeleye yönelmiştir.
Not. Yıldırım Bâyezîd Hân’ın ‘’Yıldırım’’ unvanını alışına dair bazı kaynaklarda Niğbolu Zaferinde kale dizdarı Doğan Bey’in yanına hızlı bir şekilde ulaşmış olması sebep olarak zikredilmişse de, bunun yanlış olduğu, Karamanoğullarıyla yapılan muharebede bu unvanı aldığı daha sağlam bir bilgi olarak kaydedilmiştir. Yıldırım Bâyezîd Hân’ın hayatına dair yazımızda bu konuyla ilgili bir tahkikata yer verilecektir.