Âhir zamanda yaşıyoruz ve köklerimizle olan bağımızın tamamen koparılmaya çalıştığı dönemlerden geçtik. Fakat büyük bir tahribat yaşadık. İlmî müktesebattan uzaklaşan ve dinî anlamda bir tür karanlığa gömülen halk bazı hakikatlerden bihaber kaldı. Nitekim toplumumuzda kâfirlere bu derece ilgi duyulmasının sebebi de budur. Öyle ki, bugün insanlar artık kâfirlerin bayramlarına iştirak edip âdetlerini benimsemekten hiç çekinmemekte, konunun fıkhî boyutunu umursamamakta hatta inanca taallûk eden kısmını önemsememektedirler.
Bu ahvâl bizlere, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şu hadîs-i şerîfini hatırlatmaktadır: “İlerde bir fitne olacak. O fitne içinde kişi mümin olarak sabahlayacak, kâfir olarak akşamlayacak. Ancak Allah’ın ilimle kalbini dirilttiği kimseler hariç.”[1]
Aynı konuya vurgu yapan hadîs-i şerîflerden birinde, kıyamete yakın karanlık fitnelerin zuhur edeceği ve insanların hakikati tespit etme konusunda güçlük çekeceğine dair vurguların yer alması da günümüzdeki ahvâlin ifadesi niteliğindedir.[2] Yine aynı konuya müteallik bir başka hadîs-i şerîfte de itikadî kırılmalara dikkat çekilmiş ve mü’minler ikaz edilmiştir.[3]
Hadîs-i şerîflerin işaret buyurduğu mana üzere, ilk bakışta basit gibi görünen birtakım düşünce ve fiiller, insanın kalbini karartıcı ve imanına zarar verici özellik taşır. Kâfirlerle ortaklık, münhasıran onların merasim ve âdetlerine iştirak da aynı etkiyi yapar.
Nitekim ikinci bin yılın müceddidi İmâm-ı Rabbânî Hazretleri, kendisine bu noktada yöneltilmiş olan bir suali şöyle cevaplandırmıştır:
Soru: Cehennemde sonsuz olarak yanmak, küfrün karşılığıdır. Burada denilir ki, bir kimse, imanı varken, kâfirlerin rüsûm ve âdetlerini yapar, onların ibadetlerine, âdetlerine, bayramlarına kıymet verirse, âlimlerimiz, (küfre rıza göstermek küfür olduğundan) bu kimsenin imanını yitireceğini, mürted olacağını bildiriyor.
Zamane Müslümanlarının çoğu, bu belâya yakalanmıştır. Âlimlerimizin bu sözüne göre, zamanımızda, Hindistan’da yaşayan ve kendilerine Müslüman denilen insanların çoğu, Cehennemde ebedî azap çekeceklerdir. Hâlbuki Peygamber Efendimiz (Sallâllahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Kalbinde zerre kadar imanı olan Cehennemde sonsuz olarak kalmayacak, çıkarılacaktır.” Sen buna ne dersin?
Cevap: Şöyle deriz ki, bir kimse, dinde inanılması lâzım olan şeylerden birine bile inanmamış, birinde şüphe etmiş veya beğenmemiş ise imanı gider, kâfir olur. O, Cehennemde ebedî yanacaktır.
Bir kimse, Kelime-i Tevhîd söyleyip manasını kabul eder, Muhammed Mustafa (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), Allâh-u Te‘âlâ’nın peygamberidir ve her sözü doğrudur, güzeldir deyip ona uygun olmayanlar yanlıştır, fenadır diye inanırsa ve son nefesinde de öyle ölüp ahirete bu iman ile giderse Cennet’e girer. Fakat bu kimse, hem bu şekilde iman etmekle beraber, kâfirlere mahsus olan âdetlere ve bayramlara katılır, kâfirlerin mukaddes bildikleri günlerinde ve gecelerinde, onların yaptıklarını yaparsa Cehenneme girer. Ama kalbinde zerre kadar imanı olduğundan Cehennemde sonsuz kalmayacağı umulur.
Kâfirlere Merasim Kutlamalarında Ortaklık Eden Adamın Uhrevî Âkıbeti
Bu fakir bir gün, bir hasta ziyaretine gitmiştim. Ölüm hâlinde idi. Kalbine teveccüh ettim. Kalbi kararmış idi. O zulmetin temizlenmesi için çok uğraştım fakat fayda vermedi. Uzun zaman yokladıktan sonra, o siyahlıkların kâfirliğe ait bulaşık ve sıfatlar olduğu ve kâfirlerle beraberlik ve küfürlerine ait işlerine bağlılıktan kaynaklandığı anlaşıldı.
O kadar uğraştığım hâlde, o zulmetler temizlenemedi. Bunların ancak, küfrün cezası olan, Cehennem ateşi ile temizleneceği anlaşıldı. Fakat kalbinde zerre kadar iman nuru da görüldüğünden, bunun sâyesinde Cehennemden çıkarılacaktır. Hastayı bu hâlde görünce, cenaze namazını kılayım mı, diye düşünceye daldım. Kalbimi uzun zaman yokladıktan sonra, kılmak lâzım olduğunu anladım. Demek ki, kalbinde iman varken, kâfirlerle düşüp kalkan, onların bayramlarına, paskalyalarına uyanların cenaze namazlarını kılmalıdır. Bunları kâfir bilmemelidir. Nitekim bu gibilere, bugün (Hindistan’da) böyle yapılmaktadır. Bunların, imanları sayesinde Cehennemden çıkacaklarına inanmalıdır. Fakat hiç imanı olmayanlara afv ve mağfiret yoktur. Küfürlerinin karşılığı olarak da Cehennem azabında sonsuz kalacaklardır.
Hulâsa, zerre kadar imanı olup da kâfirlerin âdet ve merasimlerine katılanlar Cehennem azabına maruz kalacak olsalar da, burada ebedî kalmayacaklardır. İmanı olanlardan büyük günah işleyen (ve tevbe etmeden ölen)lere gelince; Allâh-u Te‘âlâ, bu günahları dilerse affeder eder, dilerse günahı temizleninceye kadar Cehennemde azap eder.
Bu fakirin anladığına göre, Cehennem azabı ister sonsuz olsun, ister belli bir zamanla sınırlı olsun, gerek küfür gerekse küfür sıfat ve bulaşıklığı sebebiyledir. Küfürden teberri eden, yani kaçınan, iman sahiplerinin işlediği büyük günahlar ya imanları hürmetine Cenâb-ı Hakk’ın merhameti ile veya kalp ile tevbe ve dil ile istigfâr vesilesiyle ve beden ile hayırlı bir iş yapmak veya şefaate kavuşmak suretiyle affolunur. Günahta kul hakkı varsa, hak sâhibi ile helâlleşmek lâzımdır. Böyle affolmayanlar, dünya sıkıntıları ve dertleri ile veya son nefeste can verirken çekecekleri zahmet ile temizlenir. Bunlarla da temizlenmezse, bazıları kabir azabı çekmekle, bazıları ise, kabir azap ve sıkıntıları veya kıyamet gününün şiddetleri ile affolunur. Böylece günahları biter ve Cehennem azabı ile temizlenmeye lüzum kalmaz. Nitekim En’âm Sûresi’nin 82. Âyet-i kerîmesinde:
“İman edip de imanlarını şirke bulaştırmayanlar, Cehennemde ebedî kalmaktan emindirler. Onlar için, bu korku yoktur.) buyuruldu. Bu âyet-i kerîme, sözümüzün doğru olduğunu göstermektedir. Çünkü burada geçen “zulüm”, şirk demektir. Her şeyin doğrusunu ancak Allâh-u Te‘âlâ bilir.[4]
Dipnotlar
[1] Buhârî, Ezân:156.
[2] Ebû Dâvûd, Fiten:2.
[3] İbn Mâce, Fiten:9.
[4] İmâm-ı Rabbânî Hazretleri, “266. Mektub’dan.”, el-Mektûbât, c. 1, s. 273.