Mevlâ Te‘âlâ’nın nehiylerine rağmen mü’minlerin bir kısmının dahî cehâlet ve şuursuzluk gibi sebeplerle sakınmayıp dâhil oldukları Noel kutlamaları, milâdî yılbaşının yaklaştığı şu günlerde ciddî bir gündem olmuş durumda. Ülkemizde Noel’in yaklaşmasıyla birlikte, mânevî kırılmaların ortaya çıktığı ilk husus piyango biletleri olmaktadır. Noel’den uzak durmak ve insanları sakındırmak, bütün mü’minlerin vazifesidir. Biz bu yazımızda piyangonun üzerinde özellikle durmak ve bu konuyla ilgili bazı noktalara temas etmek istedik. Noel/Yılbaşı konusuyla ilgili içeriklerimize erişim sağlayarak malûmat edinmek için tıklayınız…
Yılbaşı Piyangosu Şirke Giden Yolda İsyana Ortaklıktır
Piyangonun tarihine dair bilgilerden de anlaşılacağı üzere ortaya çıkışı ve yayılışı da putlarla bağlantılıdır ve şirkin yaygınlaşması konusunda taşıyıcı bir rol oynamıştır. Piyangonun, günümüzde de kutlanmaya devam eden ve şirkin yaygınlaşmasının tarih boyunca önemli vasıtalarından biri olarak asrımıza taşınmış olan milâdî yılbaşı yani Noelle özdeşleşmiş bir durumda oluşu, bunlara meyledenleri şirk unsurlarında bir nevi ortaklığa sevk ettiğini göstermektedir.
Piyango bileti alarak bu günaha ortak olanlar, kendileriyle inanç veya kültür açısından hiçbir ortaklığı bulunmayan, alkol başta olmak üzere, günahın hemen her çeşidinin yoğun bir şekilde yer bulduğu Noel kutlamalarıyla toplumsal isyanın birer parçası hâline gelmektedirler.
Yasakların Hikmetleri
Şeytanın, insanları aldatma konusunda en etkili araçlarından biri olan kumarın yasaklanmasında elbette büyük hikmetler vardır. Her şeyden önce bu tür şeylerde topluma herhangi bir menfaat yoktur; bilâkis toplumdan götürdüğü pek çok şey vardır. Kumar, başta ailelerin ifsadına, bunun da üzerinde toplumların ifsadına sebep olur. Kumar yoluyla bir kesim haksız kazanç elde ederken, bir kesimin emekleri ise zayi olur. Kumarda kazananlarla kaybedenler arasında birbirlerine karşı amansız bir düşmanlık başlar; kumara devam eden kişide tedavisi gittikçe zorlaşan bir bencillik zuhur eder.
Haksız bir şekilde ve emek sarf etmeksizin kazanmaya çalışanlar, topluma katkı sağlamaktan sosyal bağlara kadar her şeyin tamamen dışında kalırlar. Bu gibi yasaklara müptelâ olan toplum için dağılıp parçalanmaktan başka bir son söz konusu olmaz.
Bir Şeyin Serbest Bırakılması Meşru Olduğu Anlamına Gelmez
İnsanların aldanmasına sebep olan hususlardan birisi de günahların işlenmesindeki serbestliğin meşruluk şeklinde algılanmasıdır. İslâmî esaslara göre yönetilmeyen toplumlarda şirk ve küfür unsuru içeren birtakım şeyler dahî kanûnî açıdan serbest olabilmektedir. Bir mü’min için bu tür konularda bağlayıcı olan, dinin emir ve nehiyleridir. Dolayısıyla bir şeyin kanûnî açıdan serbest olması, o işin meşru olduğu anlamına gelmez.
Şans oyunları insanlara, masum şeylermiş gibi gösterilirken öne sürülen yaklaşımlardan birisi de bu oyunlardan vergi alınmak suretiyle kamunun kazanç elde etmesidir. İslâm, haram kıldığı şeylerden istifade etmeyi yasaklamış, haram işler yoluyla -yardımlaşma niyetiyle bile olsa- kazanç elde etmekten men etmiştir.
Haram Para Kimseye Hayır Getirmez
Allah Teâlâ insanların rızkını takdir edip sebeplere bağlamıştır. İnsanlar sahip oldukları cüzi iradeleriyle kendileri için takdir edilmiş rızkı arayıp elde ederler. Kimileri helâl yollardan kazanmayı tercih ederken kimileri ise herhangi bir hassasiyet göstermeyip dinen yasaklanmış yollara tevessülden imtina etmezler.
Helâl yoldan kazanıp ailesine bu helâl maldan yedirenler hem bu dünyada hem de ahirette kazanmak suretiyle saadet-i dareyne nail olurlar. Meşru olmayan yollardan gelir elde edip de ailelerine bu kazançtan yedirip içirenler, şeytanın bu yolu kendilerine şirin göstermesiyle bir döneme kadar her şeyin iyi gittiği hissine kapılsalar da neticede asla bir hayır görmezler. Gün gelir, verilen mühlet sona erer ve kaybetmeye başlarlar. Hem işlerini, ham mallarını kaybederler hem de düzenleri bozulur; aileleri bölünür ve parçalanır. Onların akıbeti dünyada da ahirette de hüsrandır.
Senelerdir yılbaşında pek çok insanın, sene içinde de belirsiz sayıda insanın oynadığı piyango ya da haftanın muhtelif günlerinde, her günün çeşitli saatlerinde oynanan şans oyunlarından kazanç sağlayan pek çok kimse olmuştur. Büyük ikramiyeler (!) kazananların haberleri süslemiştir gazetelerin sayfalarını ve televizyonların haber bülteni ekranlarını. Saadete erdiğini, hayatının kurtulduğunu zanneden sözde talihliler, kısa süren sanal mutluluğun sonucunda hakikatle yüzleşirler. Zaman olur sunî mutluluklarını vaktiyle haber yapmış olan basın yayın organları bu sefer feci sonlarını, dramatik hayat hikâyelerini haber yaparlar.
Hakikaten de kendilerine piyango vuranların büyük bir çoğunluğu aynı sonu paylaşmışlardır. Son günlerde görsel, yazılı ve sosyal medyada sıklıkla yer alan birtakım haber ve paylaşımlarda, söz konusu akıbete dûçâr olanların haberlerine dair gazete kupürleri yer almaktadır.
Dâhil olunan kumar havuzunda; yıkılmış ya da yıkılıp dağılmaya yüz tutmuş ailelerin ve çocuklarının gözyaşlarının, fedakâr birtakım insanların fedakârlıklarının, geleceğe dair ümitleri ve hayalleri bulunan iyi niyetli insanların yıkılan ümitleri ve kırılan hayallerinin bulunduğu unutulmamalıdır.
Sosyal Yardım ve Hayır İşleri İçin Bilet Aldığını Savunanlar
Piyango bileti alan ya da şans oyunlarına dâhil olan bazı kimselerin kazanmaları durumunda ihtiyaç sahiplerine yardım etmeyi planladıklarına dair birtakım gerekçeleriyle karşılaşırız. Oysaki bu, şeytanın aldatmacasından ibarettir ve tarihî serüvenini özetle aktarmaya çalıştığımız kumarı oynayanların, tarih boyunca ileri sürdükleri boş ve bâtıl bir gerekçedir.
“Meysir” olarak açıkladığımız kumar kapsamındaki oyunlarda, şans oklarının isabet ettiği paylar ayrıldıktan sonra kalan kısmın ihtiyaç sahiplerine dağıtıldığı hatta kazanan bazılarının kendi paylarını ihtiyaç sahiplerine dağıtmayı tercih ettikleri nakledilir. Bugün sosyal yardım maksadıyla ya da kazancının bir kısmını sosyal yardım yolunda sarf edeceğini savunanların gerekçesinin, bahsettiğimiz tarihî arka plandaki gerekçeden herhangi bir farkı yoktur.
Elde edilecek malın ya da meblağın, ne şekilde değerlendirileceği ayrı bir hükme, elde ediliş yolu ise tamamen ayrı bir hükme tabidir. Dolayısıyla böyle bir niyet, haram bir işi, meşru bir işe dönüştürmeyecektir.
Haram mallar; zâtî itibariyle ya da elde ediliş yönüyle haram olmak bakımından ikiye ayrılırlar. Zâtî itibariyle haram olan malların kullanımı hiçbir açıdan caiz değildir. Gasp, hırsızlık ve kumar gibi gayr-ı meşru yollarla elde edilen fakat zâtî yönden haram olmayıp elde ediliş açısından haram olan mallar, elden eden kişi ya da kişilerin dışındaki kimseler için kullanım yönünden haram olmazlar. Bu açıdan bakıldığı takdirde gayr-ı meşru yollarla kazanılan paraların ve elde edilen malların ihtiyaç sahiplerine verilmesi ve bu şekilde elde edenler tarafından kullanımı caizdir. Lâkin gayr-ı meşru yoldan kazanç elde edip de bunu hayır işlerinde kullanan kimseler bu amellerinden herhangi bir sevap kazanamazlar; bilâkis elde etmek için tevessül etmiş oldukları yolun yasaklığından gelen günah ve yüklendikleri vebal, kendileri hakkında sabit olur.
Tebliğimizin Gücü, Medya ve Popülaritenin Gücünü Aşmalıdır
Şuurlu mü’minler bu konuyla ilgili hassasiyetlerini, tebliğin edeb ve adabına uygun bir şekilde yerine getirmektedirler. Onların bu özverisine rağmen, iletişim araçlarının olabildiğince arttığı günümüzde yazılı, görsel ve sosyal medyanın da etkisiyle bu tebliğ girişimleri, piyango ve sair haram işleri insanlara meşru göstermeye yönelik propagandanın yoğunluğu karşısında cılız kalmaktadır.
Beş vakit namaz dahi kıldığı, uyuşturucu ve içkiden, domuz eti ve yağı bulunan mamullerden uzak durma hassasiyetine sahip olduğu hâlde, uzadıkça uzayan piyango bileti kuyruklarında saatlerce ayakta beklemeyi göze alabilen insanların varlığı bizlere, bu propagandanın acı bir armağanıdır.
Dinî hassasiyetleri yüksek olmayan lâkin kendilerini Müslüman olarak tanımlayan birtakım çevrelerde, bu tür konulara hassasiyetleri gereği karşı duran kimselerin kınandığına da şahit olunabilmektedir. Bu toplum anlayışı tıpkı, Kur’ân-ı Kerîm’de “Meysir” şeklinde ifade edilerek zemmedilmiş olan şans oyunlarına dâhil olmayan varlıklı insanların, toplum tarafından kınanmasına benzemektedir.
Karşımızda duran ve sene boyunca tekrarlanmasına rağmen toplu şekilde milâdî yılbaşına yaklaştığımız dönemde daha acı bir şekilde ortaya çıkan manzara karşısında bizlere düşen; kimlik, şekil değiştirerek insanların dalâlete sürüklenmesine sebep olan bu kumarın, Kur’ân-ı Kerîm’de yasaklanan kumar türüne dâhil olduğunu en açık şekilde vurgulamak ve bu hakikati toplumun her kesimine ulaştırmaktır.
Bu pisliklere daha önce bulaşmış olanlar için her şey bitmiş değildir. Onlara düşen tevbe etmek, Allah Teâlâ’nın rahmetine sığınmak ve insanları bu münkerattân sakınmaya davet etmektir.