“Yaratılanı severim yaratandan ötürü…”[1] dediği gibi koca Yûnus’un, Hâlik olan Allah Te‘âlâ’nın yarattığı her şey Müslümanlar için son derece değerlidir. Hayvanlardan bitkilere hatta cansız varlıklara kadar mahlûkatın her bir zerresine farklı bakmalı, içten yaklaşılmalıdır. Çünkü onlar, Allah Te‘âlâ’nın yeryüzüne indirdiği rahmetinin birer tecellisidirler. Bu durumu Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in şöyle beyan ettiği haber verilmiştir: “Muhakkak ki Allah rahmetini yüz parça yarattı ve bir parçasını yeryüzüne indirdi. Bütün mahlûkat cinnîler, insanlar ve hayvanlar bunun sayesinde birbirlerine şefkat gösterirler.”[2]
Nefsin mertebelerini aşmış büyükler bu sırlara nail olduklarından, bu hakikati her fırsatta dile getirmişlerdir. Onların bu konuyla ilgili sözleri; eserlerinden ve şiirlerinden bizlere yansımakta ve ufkumuzu aydınlatmaktadır. Onların aştığı merhaleleri aşmamış kimselerden aynı hassasiyeti beklemek elbette doğru değildir; ama aynı ruhî olgunluğa sahip olmamak demek, canlılara merhametsiz olma, yeryüzünü fesada boğma konusunda bir mâzûriyet sebebi de değildir.
Günümüzde insanlar dahi hesapsızca katledilirken, hayvanlara reva görülen duruma pek de şaşmamak gerekir. Hayatın önemli ve vazgeçilmez bir parçası olan, bizim bildiğimiz ve bilmediğimiz hikmetlerle yaratılmış olan hayvanlara karşı modern dünyanın konfor ve menfaati esas alan yaklaşımı merhametten son derece uzaktır.
İslâmiyet dışında kalan inanç ve tasavvurların tamamında genel olarak hayvanlara ayrı bir önem atfedilmişse de, Müslümanların bu konuda çok daha hassas olmaları lazımdır.
Bahsettiğimiz hassasiyeti çok uzaklarda aramaya da gerek yoktur. En başta ecdadımız, bu konuda önümüzdeki en büyük örnekliktir. Onlar taşa dahi bir başka bakmışlardır. ‘Allâh’ın (Celle Celâluhû) zikrinden yuvarlanan taşlar’ın bu niteliğini beyan eden âyet-i kerîme[3] onların eşyaya dair tasavvurunun temelini oluşturmuştur. Yol yaparken, arazinin bölünmesi sebebiyle yavrularından ayrı düşebilecek canlıların akıbetini hesap etmekten dahi geri durmamışlardır. “Sizler yeryüzündekilere merhametli olun ki, sema ehli de size rahmet etsinler…” hadîs-i şerifi[4] onların temel esasını teşkil etmiştir.
Eslâfımız, hayvanların ayrı birer ümmet olduğunu beyan eden âyet-i kerîmeleri[5] nirengi noktası telakki ederek bir hayat tarzı benimsemişlerdir. Birçok sûrenin hayvan türleriyle adlandırılmış olması da[6] elbette gelişigüzel bir adlandırma olarak değerlendirilemez.
Hadîs-i şerîflerde, susuz kalmış bir köpeğe su verdiğinden dolayı affedilen bir adamla[7] çok fazla günah sahibi kötü bir kadının[8] ve bir kediyi hapsederek ölümüne sebep olduğu için uhrevî azaba duçar olacağı bildirilen kadının[9] haberi yer almaktadır.
Hayvanlar Birer İbret Vesilesidirler
Kur’ân-ı Kerîm’in pek çok âyetinde hayvanlardan ibret alınması gerektiği vurgulanır; pek çoğunun ismi zikredilir. Bazı hayvanlar: “Andolsun (cihad yolunda) kuvvetli nefes sesiyle süratlice koşan o atlara; peşi sıra (geceleyin taşlık arazide giderlerken tırnaklarıyla taşlara) çarparak kıvılcım çıkaranlara.” [10] şeklinde son derece çarpıcı bir anlatımla beraber, yeminle anılır.
Hayvanların ibret vesilesi olduğu Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle ifade edilmiştir: “Gerçekten davarlarda da sizin (, yaratıcının nimetlerini anlamanız) için elbette çok büyük bir ibret vardır. Onların karınlarında bulunanlardan size (süt) içirmekteyiz…”[11]
Kur’ân-ı Kerîm’de ibret vesilesi olarak örnek verilen hayvanlardan olan develerle ilgili şöyle buyrulmaktadır: “Hiç develere bakmadılar mı ki, nasıl yaratıldı(lar)?”[12] Muhtelif âyetlerde kuşlar da ibret vesilesi olarak zikredilmiştir.[13]
Hazreti Peygamber’in Hayvanlara Merhamet Konusundaki Hassasiyeti
Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) her konuda olduğu gibi hayvanlara merhamet konusunda da bizlere örnek niteliğinde tavırlar sergilemiştir. Hangi hayvanların öldürülüp öldürülemeyeceğine dair vaz’ edilmiş hükümlerde, büyük bir incelik bulunduğu, bu hükümleri inceleyenlerin malumudur. Bu hükümlerde insanlar için tehlike teşkil etme durumunun gözetildiği son derece açıktır.
Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) özellikle insanların hizmetinde kullanılan hayvanlara karşı merhametli olunması, çekeceklerinden fazla yük yüklenmemesi, güç yetirebileceklerinden daha fazla çalıştırılmaları konusunda uyarılarda bulunmuştur.
Âlemlere rahmet olarak gönderilmiş O mübârek Nebînin mucizelerinden birisi de hayvanlarla konuşabilmekti. Hasâisinden[14] olan bu özellik doğrultusunda zaman zaman insanlar gibi hayvanlar da şikâyetlerini Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)e iletmişlerdir. Bir devenin fazla çalıştırıldığından dolayı Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)e sahibini, yaşlı gözlerle şikâyet etmesi üzerine Efendimizin deve sahibini: “Allah’ın sana mülk kıldığı bu deve hakkında Allah’tan korkmuyor musun? Bak! Bu bana şikâyette bulundu. Sen bunu acıktırıyor ve fazla çalıştırarak da yoruyormuşsun.” ifadeleriyle sert bir şekilde paylaması, bu konuyla ilgili mühim örneklerdendir.[15]
Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) binek hayvanlarının üzerinde gereğinden fazla durmama hususunda ümmetini: “Hayvanlarınızın sırtını minberler yerine koymayın. Şurası muhakkak ki tek başınıza güçlükle gidebileceğiniz bir yere sizi götürmeleri için Allah onları sizlere musahhar (hizmetçi) kıldı. Arzı da sizin (durma yeriniz) kıldı, öyleyse ihtiyaçlarınızı (duran hayvanınızın sırtında değil) arz üzerinde görün.”[16] ifadeleriyle net bir şekilde uyarmıştır.
İnsanların hizmetinde bulunan hayvanlar dışında kalanlara yaklaşım da bundan farklı olmamalıdır. Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’in, yavrularıyla ayrı düşürülen anne kuşun çırpınışını gördüğünde buna sebep olanları: “Kim bu zavallının yavrusunu alıp onu ıstıraba attı? Yavrusunu geri verin!”[17] biçiminde ikaz ettiğini haber veren hadîs-i şerîf, bu hassasiyeti ifade etmektedir.
Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in, ateşe verilmiş bir karınca yuvasıyla karşılaştığında verdiği tepki de sert olmuş, bunu yapanları: “Kim yaktı bunu? Ateşle azap vermek sadece ateşin Rabb’ine hastır”[18] buyurarak ikaz etmiştir. Bir başka hadîs-i şerifte, geçmiş dönemlerde yaşamış bir Peygamber’in (Aleyhisselâm) karıncaları yakmış olması sonucu Allah Te‘âlâ’dan gelen ikaza yer verilerek: “Peygamberlerden birini bir karınca ısırdı. O da (öfkelenerek) karıncanın yuvasının yakılmasını emretti ve yakıldı, Allah Te‘âlâ Hazretleri ona şöyle vahyetti: ‘Seni bir karınca ısırmışken, sen tesbih eden bir ümmeti yaktın.’ “[19]konuyla ilgili uyarılar daha da pekiştirilmiştir.
Nasslardan ve nebevî ikazlardan anlaşıldığı üzere hayvanlara son derece merhametli olunmalıdır. Onların hayatlarını korumak, beslenmelerine önem vermek, temizlik ve bakımlarıyla ilgilenmek, nesillerini koruma konusunda üzerimize düşeni yerine getirmek, hizmetimizde bulunan hayvanlara ağır yük yüklememek ve yeteneklerine uygun olmayan işlere sürmemek… Bu anlamda hatırlanması ve hatırlatılması gereken hassasiyettendir. Özellikle de içerisinde bulunduğumuz kış mevsiminde onları düşünmeli, yiyeceklerini sağlamaları konusunda yardımcı olunmalıdır.
Kaynakça
Mahmud Ustaosmanoğlu, Kur’ân-ı Mecîd ve Tefsirli Me’âli Âlisi, Ahıska Yayınları, İstanbul, 2014; Ahmed Davudoğlu, Sâhîh-i Müslim Tercüme ve Şerhi, Sönmez Neşriyat; Ebû Dâvûd, Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi; Erdinç Ahatlı, “Hasâisu’n-Nebî”, Dia, c.XVI; İbnu Kesîr, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîm (Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri), Çağrı Yayınları; Mehmet Sofuoğlu, Sâhih-i Buhârî Tercemesi, Ötüken Neşriyat; Nezihe Araz, “Pazar Eyledik Götürü”, Dertli Dolap/Yunus Emre’nin Hayat Hikayesi, Atlas Kitabevi, İstanbul -1984.
Dipnotlar
[1] Nezihe Araz, “Pazar Eyledik Götürü”, Dertli Dolap/Yunus Emre’nin Hayat Hikâyesi, Atlas Kitabevi, İstanbul -1984, s.302.
[2] İbn Kesir, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîm II, 279. A’râf Sûresi 156. âyet-i kerîme tefsirinde yer almaktadır.)
[3] “…Şüphesiz o(taşlar)nlardan elbette bazısı da vardır ki, Allâh korkusundan (dolayı, yukarıdan aşağı doğru) düşmektedir. Allâh ise sizin yapmakta olduklarınızdan asla gâfil (ve habersiz) değildir.” (Bakara Sûresi: 74)
[4] “… Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semâda bulunanlar da size rahmet etsinler…” (Ebû Dâvûd, Edeb 58; Tirmizî, Birr 16) Meleklerin mü’minlerin bağışlanması için istiğfar ettiklerini haber veren âyet-i kerimeden ve konuya ışık tutan diğer hadîs-i şerîflerden yola çıkarak şârihler semâ ehlinden maksadın melekler olduğunu beyan etmişlerdir.
[5] Hayvanların ümmetlerden olduğunu açıklayan âyet-i kerîmeler:
“Ne yerde debelenen herhangi bir canlı ne de iki kanadıyla uçmakta olan herhangi bir kuş hâriç olmamak üzere, hepsi de sizler gibi (yaptıkları bilinen, rızık ve ecelleri ezelde takdir edilmiş olan) birer ümmettirler…” (En’âm Sûresi:38)
“(Gemiden inme zamanı gelince) buyruldu ki: “Ey Nûh! Sana ve seninle birlikte olan ümmetlere/seninle birlikte bulunanlardan (türeyip var) olacak birtakım (Müslüman) ümmetlere/ Biz den bir selâm/(boğulmak gibi âfetlerden kurtuluş ve) selamet/ ve (hem neslin, hem de rızkın hususunda) bereketler(e nâiliyet) ile (o gemiden) in!..” (Hûd Sûresi:48)
– Hayvanların ümmet olarak nitelendirildiği bazı Hadîs-i Şerifler: “Eğer Köpekler ümmetlerden bir ümmet olmasaydı, onun katledilmesini emrederdim.” (Ebu Davud, Edahi 22; Tirmizi, Sayd 16-17) “Karınca ümmetlerden bir ümmettir.” (Müslim, Selam, 148) “Peygamberlerden birini bir karınca ısırmış da emir vererek karıncanın yuvasını yaktırmış. Bunun üzerine Allah O’na: “Seni bir karınca ısırdı diye ümmetlerden teşbihte bulunan bir ümmeti helak mi ettin?” diye vahy buyurmuştur.” (Buhari, Cihad 153, Nesai, Sayd 38)
Ayrıca bu naslara binaen Lisânü’l-Arab ve Kâmus tercümesinde ‘ümmet’ maddeleri: ‘Kendilerine peygamber gönderilmiş topluluk, kavim, her kabileden bir grup insan, her canlı cinsi, bütün iyilikleri şahsında toplamış kişi veya kendisine uyulan önder’ şeklindeki manalarla açıklanmıştır.
[6] Bakara (İnek) Sûresi, Nahl (Arı) Sûresi, Ankebut (Örümcek) Sûresi ve Neml (Karınca) Sûresi, şeklinde karşımıza çıkan adlandırmalar başlıca örneklerdendir. Arı, aslan, at, balık, bıldırcın, buzağı, çekirge, deve, hınzır, fil, genel ifadeyle haşerat, hüdhüd kuşu, inek, karga, karınca, katır, keçi, kelebek, koyun, köpek, kurbağa, kurt, maymun, merkep, örümcek, sinek, sivrisinek, yılan.
[7] Buhari, Şirb 9, Vudu 33, Mezalim 23, Edeb 27; Müslim, Selam 153, (2244); Muvatta, Sıfatu’n Nebi 23
[8] Müslim, Tevbe 166, (2245)
[9] Buhari, Bed’ü’l-Halk 17, Şirb 9, Enbiya 50; Müslim, Birr 151, (2242)
[10] Âdiyât Sûresi1-2.
[11] Mu’minûn Sûresi:21; Nahl Sûresi:66
[12] Ğâşiye Sûresi:17
[13] Mülk Sûresi:19
[14] Hasâisu’n-Nebî: Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in sadece kendisine lütfedilmiş özelliklerini ifade eden bir kavramdır. Bu sahada pek çok eser kaleme alınmıştır. Bazı müellifler eserlerini ‘Hasâis’ ifadesi yerine ‘Delâil’ veya ‘Fezâil’ ifadelerini kullanarak yazmış ve Hasâisu’n-Nebî’ye bu eserler içerisinde yer vermişlerdir. (Erdinç Ahatlı, Hasâisu’n-Nebî, Dia, c.XVI, s.279)
[15] Ebu Davud, Cihad 47, (2549)
[16] Ebu Davud, Cihad 61, (2667)
[17] Ebu Davud, Cihad 122, (2675), Edeb, 176, (5268)
[18] Bir önceki hadîs-i şerîfin devamıdır.
[19] Buhari, Cihad 152, Bed’ü’l Halk 14; Müslim, Selam 148, (2241); Ebu Davud, Edeb 176, (5266)