Ramazân Bayramı, Ramazân-ı Şerîf ayı boyunca yapılan amellerin mükâfatının alındığı âdeta bir bahşiş günüdür. Bu sebeple, Ramazân-ı Şerîf ayının bittiği düşünülerek gaflete düşülmemeli, Ramazân Bayramının gecesi ve gündüzü, vazifeleri îfâ edilerek ihyâ edilmelidir. Bayram mefhûmunun mânâ ve ehemmiyetine dair malûmata buradan, Ramazân Bayramı günü ve gecesinin amellerine dair malûmata buradan ulaşabilirsiniz.
Enes ibni Mâlik (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edildiğine göre Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), mü’minlerin bayramları hakkında şöyle buyurmuştur: “Medine’ye geldiğimde Medinelilerin cahiliyeden kalma iki günde oynadıklarını gördüm. Allah Te‘âlâ, onlardan daha hayırlı iki günü sizin için değiştirmiştir: Ramazân Bayramı ve Kurban Bayramı!”[1]
Ebu’d-Derdâ (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Bayram gecelerinin sevabını Allah (Celle Celâluhû)dan umarak ibâdetle geçiren kimsenin kalbi, kalplerin öldüğü gün ölmez.”[2]
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), Ramazân Bayramı günü Âişe (Radıyallâhu Anhâ) ile aralarında geçen bir konuşma esnasında Ebû Bekir (Radıyallâhu Anh)a şöyle buyurmuştur: “Ey Ebû Bekir! Her ümmetin bir bayramı vardır, bu da bizim bayramımızdır.”[3]
Bahşiş Gecesi
İmam Beyhakî (Rahimehullâh)ın Şu‘abü’l-Îmân adlı hadîs eserinde, uzunca bir rivâyetin içerisinde Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
“Ramazân Bayramı gecesine, (hediyelerin dağıtıldığı gece anlamında) ‘Bahşiş Gecesi’ denilmiştir. Bayram sabahı olduğunda Allah Te‘âlâ, melekleri bütün şehirlere gönderir, melekler yeryüzüne inerler ve sokak başlarında dururlar. İnsanlar ve cinler hariç bütün mahlûkatın işiteceği bir sesle şöyle nidâ ederler: ‘Ey ümmet-i Muhammed! İhsânı bol olan ve çokça günahları affeden Kerîm Rabbinize çıkın!’ İnsanlar namaz kılacakları yerlere gelince, Allah Te‘âlâ, meleklere şöyle buyurur: ‘İşini yapmış bir işçinin hakkı nedir?’ Melekler: ‘Ey İlâhımız ve Efendimiz! Onun hakkı, tam manasıyla hakkının verilmesidir’ derler. Bunun üzerine Allah Te‘âlâ şöyle buyurur: ‘Ey meleklerim! Sizleri şahit tutuyorum ki Ramazân orucunu tutup, geceleri de ibâdet ettikleri için Ben onların mükâfatını rızâm ve mağfiretim yaptım!’
Allah Te‘âlâ kullarına da şöyle buyurur: ‘Ey kullarım! Ben’den isteyiniz. İzzetim ve Celâlim’e yemin olsun ki, âhiretiniz için biriktirdiğiniz her şeyi mutlaka vereceğim ve dünya için arzu ettiklerinizi de takdir edeceğim. İzzetim ve Celâlim’e yemin olsun ki, sizler Beni murakabe ettiğiniz müddetçe ben sizin ayıplarınızı örteceğim! İzzetime yemin olsun ki, dost-düşmana karşı sizleri rezil-rüsva etmeyeceğim. Affedilmiş bir şekilde mescitlerden çıkın, siz Beni râzı ettiniz, Ben de sizden râzı oldum.’ Bunun üzerine melekler sevinirler ve Allah Azze ve Celle’nin Ramazân ayını bitirip bayramla beraber oruçlarını açan ümmet-i Muhammed’e ihsân ettiği şeylerden dolayı müjde verirler.”[4]
Duâların Müstecâb Olduğu Gece
İmam Şâfiî (Rahimehullâh) der ki: “Bana ulaştığına göre şu beş gecede duâlar kabul edilir: Cuma gecesi, Kurban Bayrâmı gecesi, Ramazan Bayrâmı gecesi, Receb ayının ilk gecesi ve Berâet Gecesi!”[5]
İmam Şâfiî (Rahimehullâh), Ramazân Bayramı gecesiyle ilgili olarak İbrahim ibni Muhammed (Rahimehullâh)ın: “Medine ehlinin hayırlı kimselerinden bazılarını gördüm ki, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in mescidine geliyorlar, gecenin bir saatine kadar duâ ediyorlar ve Allah Te‘âlâ’yı zikrediyorlar.” dediğini nakletmiştir.
İmam Şâfiî (Rahimehullâh), İbni Ömer (Radıyallâhu Anhumâ)nın da Ramazân Bayramı gecesini ihyâ ettiğini belirtmiştir.
Bu geceleri ibâdetle geçirip duâ ve yakarışta bulunmak sünnettir. Geçmiş büyükler, bu gecelerde ibâdete devam etmişlerdir.[6] Yapmış olduğunuz ve yapacağınız ibâdet ve taatin makbuliyetini dileriz.
Dipnotlar
[1] Nesâî, Salâtü’l-‘Îdeyn, Hadîs-i Şerîf No. 1556; Ebû Dâvud, Salât, Hadîs-i Şerîf No. 1134; Ahmed ibnü Hanbel, Müsned, c. 19, s. 65, Hadîs-i Şerîf No. 12006.
[2] Beyhakî, Şu’abü’l-Îmân, c. 5, s. 287, Hadîs-i Şerîf No. 3438.
[3] Müslim, Salâtü’l-‘Îdeyn, Hadîs-i Şerîf No. 16-(892).
[4] Beyhakî, Şu’abü’l-Îmân, c. 5, s. 277, Hadîs-i Şerîf No. 3421.
[5] Beyhakî, Şu’abü’l-İmân, c. 5, s. 287, Hadîs-i Şerîf No. 3438. Bu rivâyet, İbn Ömer (Radıyallâhu Anhumâ)dan da nakledilmiştir.
[6] Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, c. 3, s. 454.