Mağfiret mevsimi içerisinde bulunduğumuz şu günlerde, ebedî kurtuluşumuz açısından tevbe ve istiğfarın önemi çok büyüktür. Zira mü’minler, Allah Te‘âlâ’dan asla ümit kesmezler. Bu inanç aynı zamanda, Ehl-i Sünnet’in de temel itikad umdelerinden biridir. Kur’ân-ı Kerîm’de bu hakikat, Allâh Te‘âlâ’nın şu fermanıyla ilân olunur:
قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اَسْرَفُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَم۪يعًاۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ
«(Habîbim!) De ki: “Ey o nefisleri aleyhine haddi aşmış bulunan kullarım! Allâh’ın rahmetinden ümitsiz olmayın! Zira şüphesiz ki Allâh (şirk dışında) günahları topluca bağışlar! Gerçekten O, (en büyük günahları dahi çokça bağışlayan) Ğafûr da, (kullarına çok acıdığı için sıkıntılarını gideren) Rahîm de ancak O’dur!”»[1]
Kul Korku ile Ümit Arasında Olmalıdır
Allah Te‘âlâ’dan ümidi kesmek küfürdür. Zira sadece kâfirler Allah Te‘âlâ’nın rahmetinden ümitlerini keser.
Allah Te‘âlâ’nın azabından emin olmak da küfürdür. Zira sadece hüsran içindekiler Allah Te‘âlâ’nın azabından emin olurlar.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
«لَا تَا۬يْـَٔسُوا مِنْ رَوْحِ اللّٰهِۜ اِنَّهُ لَا يَا۬يْـَٔسُ مِنْ رَوْحِ اللّٰهِ اِلَّا الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ …»
«Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.»[2]
«فَلَا يَأْمَنُ مَكْرَ اللّٰهِ اِلَّا الْقَوْمُ الْخَاسِرُونَ۟…»
« Ziyana uğrayan kavimden başkası Allah’ın tuzağından emin olamaz.»[3]
Allah Te‘âlâ’nın azabından emin olmak kişinin kendi hakkında olursa küfrü gerektirecektir. Buna göre Firavun hakkında ümidi kesmek, peygamberler hakkında Allah Te‘âlâ’nın azabından emin olmak küfrü gerektirmeyecektir.[4]
Ramazân-ı Şerîf Ayı, Günahlara Keffârettir
Allah Te‘âlâ, rahmetinden ümit kesmemeleri gerektiğini emir buyurduğu mü’minlere, sınırsız af vesileleri halk etmiştir. Bu af ve mağfiret vesilelerinin başında da hiç şüphesiz Ramazân-ı Şerîf ayı gelir. Zira bu mübârek ayda temel mükellefiyetlerini yerine getirmekle beraber, büyük günahlardan uzak duran mü’minlerin bir sonraki Ramazân-ı Şerîf ayını da aynı şekilde ihyâ ettikleri takdirde bağışlanacakları beyân edilmiştir.
Ebû Umâmete’l-Bâhilî (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Farz namaz diğer namaza kadar geçen günahı sildirir, Cuma, diğer cumaya kadar geçenlere keffâret olur, Ramazan ayı, diğer Ramazan ayına kadar geçene keffârettir, bir hacc diğer hacca kadar mâkablini tekfir eder (geçen günahları silip süpürür).»[5]
Aynı konuyla ilgili, Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)ın yapmış olduğu bir rivâyette de Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: «Büyük günahlardan kaçınıldığı takdirde beş vakit namaz, iki cuma ve iki Ramazan, aralarındaki günahlara keffârettir.»[6]
Benzer mânâları ihtivâ eden farklı hadîs-i şerîflerde, abdest ve diğer bazı ibâdetlerin de günahlara keffâret olacağı beyân edilmiştir. Bu ibâdetlerin hepsini yerine getiren kimselerin, müjdelenen keffâretten ne şekilde nasipleneceği hususu ulemanın dikkatini çekmiş ve İmam Nevevî (Rahimehullâh) Sahîh-i Müslîm üzerine yazmış olduğu şerhte, konunun bu veçhesiyle ilgili şu malûmatı kaydetmiştir:
“Burada şöyle bir sual hatıra gelebilir. Mademki abdest geçmiş küçük günahlara keffâret oluyor, o hâlde namaz neye keffâret olacaktır? Namaz küçük günahlara keffâret olursa, cumalarla ramazanlar neye keffâret olacaktır? Hatta Arife günü oruç tutulursa; iki senenin küçük günahlarına; Âşûrâ günü oruç tutulursa bir senenin günahlarına keffâret olacağı keza bir kulun âmin demesinin meleklerin âminine tesadüf ettiğinde geçmiş günahlarının affolunacağı bildiriliyor. “Bunlar neye keffâret olacaktır?” diye sorulabilir. Ulemâ bu suale şu cevabı vermişlerdir:
‘Bu zikredilenlerin her biri keffâret olmaya elverişlidir. Eğer keffâret olacak küçük günahlar bulunursa, onlara keffâret olurlar. Kulun büyük veya küçük hiç bir günahı yoksa, mezkûr abdest ve namazlarından ötürü kula hasenat yazılır; dereceleri yükseltilir. Küçük günahı olmayıp da büyük günahının bulunması durumunda ise, sözünü ettiğimiz ibadetlerin, büyük günahların cezasını hafifleteceğini ümit ederiz.’ Allâh-u A‘lem.”[7]
İmam el-Bulkûnî’nin de insanları günah işlemeleri hususunda beşe taksim ettiği nakledilmiştir:
1- Hiçbir günah işlemeyen: Namaz bunun derecesini yüceltir.
2- Israrlı olmaksızın küçük günah işleyen: Namazla bunun günahı kesinlikle affa uğrar.
3- Küçük günahı işleyip, onda ısrar eden: Bu durumda, “küçük günahta ısrar büyük günahtır” prensibine göre namazla bunun günahı affolunmaz, çünkü namaz, küçüklere keffârettir.
4- Bir tek büyük ve birçok küçük günah işleyen.
5- Büyük günahlar ve küçük günahlar işleyen: Böylesinde şu durum var: Büyüklerden ictinab etmezse büyüklerin affedilmeyip küçüklerin affedilmesi muhtemeldir. Keza hiçbir affa mazhar olmaması da muhtemeldir. İkinci ihtimal daha kuvvetlidir…
Dipnotlar
[1] Zümer Sûresi:53
[2] Yûsuf Sûresi:87
[3] A‘râf Sûresi:99
[4] Bu bölüm: İsmailağa Fıkıh Kurulu, Ehl-i Sünnet İtikadı, İsmailağa Yayınları, İstanbul, 2017, s.118’den iktibâs edilmiştir.
[5] Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Kebîr, No:8016, 8/261.
[6] Müslim, Tahâret:5
[7] İmam Nevevî, el-Minhâc fî Şerhi Sahîh-i Müslim İbni’l-Haccâc, c.3, s.118