“Ramazân ayının başı büyük bir rahmettir, ortası tam bir mağfirettir, sonu ise cehennemden âzâttır”[1] hadîs-i şerifinde özellikle vurgulanmış olan mübârek Ramazân-ı Şerîf ayının husûsî özellikleri olan onar günlük üç diliminden rahmet ve mağfiret günleri olan ikisini idrak ettik. Artık daha kuvvetli delillere göre içinde Kur’ân-ı Kerîm’in indirildiği Kadîr Gecesini de bulundurduğu belirtilen, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in i‘tikâfa girerek geçirdiği son on günlük dilimine giriyoruz.
Önümüzdeki günler, ciddiyetle geçirilmesi gereken günlerdir. Zira bu günlerde affedilmeyen kimselerle ilgili birtakım tehditler söz konusu olmuştur. “Ramazân girip çıktığı halde günahları affedilmemiş olan insanın burnu sürtülsün. Anne ve babasına veya bunlardan birine yetişip de onlar sayesinde cennete girmeyen kimsenin de burnu sürtülsün Ben yanında zikredildiğim zaman bana salât okumayan kimsesinin de burnu sürtülsün!”[2] Hadîs-i şerîfte geçmekte olan tehdidi, tam da bu günlerde hatırlayarak ciddiyetimizi gözden geçirmek zorundayız.
Ramazân-ı Şerîf’in Son On Gününü İ‘tikâfta Geçirmek
Kadîr Gecesini özel kılan hususlardan biri de Ramazân-ı Şerîf’in hangi ggecesine tevâfuk ettiğinin sır olmasıdır. Konuyla ilgili rivâyetler göz önüne alındığında ihtimallerin 27. gece etrafında yoğunlaşmasına bağlı olarak bu gece Kadîr Gecesi gibi ihyâ edilmekteyse de, bu kat‘î bir sonuç olarak algılanmamalıdır. Velîlerden bazıları bu gecenin de tıpkı Ramazân-ı Şerîf’in her yıl ay takvimine bağlı olarak sene içerisinde deverân ettiği gibi bu ay içinde deverân ettiğini işâret etmişlerdir.
Gecenin gizlenmesi elbette ki boşuna değil; birtakım hikmetlere mebnîdir. Bu derece kıymetli bir geceye erişmenin kolay kılınmaması kul planında da anlaşılabilir bir şeydir. Ramazân-ı Şerîf ayının tamamının bilhassa son on gününün aynı özveri ve aynı gayretle geçirilmesinin lüzumuna vurgu için bu mübârek gecenin gizlendiği belirtilmektedir. Konunun bu yönü de i‘tikâf olarak adlandırılmış olan müekked sünnet bir ibâdete bakmaktadır. Buna göre; Kadîr Gecesi’ne tevâfuk etmenin ve ihyâya muvaffak olmanın yolu i‘tikâf ibâdetinden geçmektedir. Bu sebeple mü’minler, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in sünnetine uygun olarak bu son on günü ve gecesini tamamıyla ihyâ ederek geçirmektedirler.
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in i‘tikâfa verdiği önemi Hazret-i Âişe (Radıyallâhu Anhâ) vâlidemiz şöyle anlatmıştır: “Ramazân-ı şerîfin son on günü girince Rasûlüllâh (Sallâllahu Aleyhi ve Sellem) yatağa yanaşmaz, gecesini ibadetle ihyâ eder, ailesini uyandırır ve başka zamanlarda gayret göstermediği kadar son on günde ibâdete çalışırdı. İlk yirmi gün bazen uyur bazen namaz kılardı, son on gün olduğunda ise, iyice ibâdete girişirdi. İki ezân arasında yıkanırdı ve iftarı sahur yapardı. Rasûlüllâh (Sallâllahu Aleyhi ve Sellem), Allâh-u Teâlâ kendisini vefât ettirinceye kadar ramazânın son on gününü i‘tikâfta geçirirdi.”[3]
Nakletmiş olduğumuz hadîs-i şerîfin metninde yer alan birkaç hususu açıklamakta fayda vardır. Hadîs-i şerîfte, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in iftar etmeyip bunu sahurla birleştirdiği yer almaktadır ki, bu durumun kendisine has olduğunu bir başka hadîs-i şerîfinde bizlere bildirmiştir. Ayrıca hadîs-i şerîften son on günün gecesinde uyunmaması gerektiğine dair bir anlam da çıkarılmamalıdır.
Hadîs-i şerîften de anlaşıldığı üzere, Kadîr Gecesine rastlaması son derece kuvvetli olan bu zaman diliminde her gün gusletmek, özel elbiseler giymek, güzel kokular sürünmek, mescidleri tütsü ve buhur ile daha nezîh bir hâle getirmek eslâfımızın bizzat tatbik ettikleri gibi, tavsiye de ettikleri işlerdendir.
Elbiselerin temiz ve özenli olması ve koku sürünmek özel davranışlardansa da, “Ey Âdemoğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Hayırlı olan, takva elbisesidir. İşte bu(nlar), Allah’ın âyetlerindendir, belki düşünüp öğüt alırlar”[4] âyet-i kerîmesinde de Rabbimizin buyurduğu gibi asıl olan gönül ve iç dünyanın temizliği ve takvâ sahiplerinden olmaktır.
Kadîr Gecesi’nde Dua
Kadir Gecesi’ni idrâk eden mü’minlerin hâcetine göre, gönlündeki niyet ve arzuyu yansıtabileceği lafızlarla duâ etmesi şüphesiz daha tesirlidir. Buna mukabil sünnet-i seniyye’de yer alan muayyen duâlar, kabûle mazhâriyet açısından dillerden düşürülmemesi gereken hususî duâlardır. Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’in Hazreti Âişe (Radıyallâhu Anhâ) vâlidemize öğrettiği duâ da bu geceye mahsus olmakla beraber, her zaman yapılabilecek muayyen duâlardan biridir: “اَللَّهُمَّ اِنَّكَ عَفُـــوٌّ تُحِبُّ الْعَفْوَ فَاعْفُ عَنِّى” “Allah’ım, şüphesiz sen affedicisin, ikrâm sahibisin, affetmeyi seversin, beni affet.” [5]
Kadîr Gecesi ümmet-i muhammed’in gönül dünyasına nakış nakış işlenmiş, bu tesir kendisini sosyal hayattan sanat ve edebiyata kadar her alanda göstermiştir. Bu geceyle ilgili şiirler ve yazılar, müstakil bir edebî alan oluşturacak kemmiyettedir.
Ramazân-ı Şerîf’in Üçüncü On Gününün Duâ ve Zikirleri
Üçüncü on günlük diliminin cehennemden kurtuluş günleri olduğu haber verilen Ramazân-ı Şerîf ayının üçüncü on günlük dilimine girdiğimizde, cehennemden kurtulma arzusuna bağlı olarak Allah Te‘âlâ’dan ebedî kurtuluş talep edilir. Bu talebi hakkıyla gerçekleştirmek için on gün boyunca “يَا مُعْتِقَ الرِّقَابِ” “Yâ Mu‘tiga’r-Rigâb” “Ey boyunları (cehennemden) âzâd eden!” zikrine devam edilir.
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Ramazân-ı Şerîf ayına girmeden önce yani Şa‘bân-ı Şerîf ayının son gününde Ashâbı’nı bu ayın fazîletleri konusunda uyarmış, bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’nin bu ay içinde bulunduğunu hatırlatmış, gündüzünü oruçlu, gecesini ise Terâvîh vesilesiyle kıyâm üzere geçirmenin lüzûmunu beyân etmiştir. Bu ayda yapılacak amellere karşılık verilecek sevapların katlanacağını müjdeleyip, işlenen haramların ve çiğnenen yasakların vebâl ve azâbınınsa çok büyük olacağını bildirerek bunlardan sakındırmış, oruçluyu iftar ettirmenin mükâfatının çok büyük olacağını haber verip bu ayı hakkıyla ihyâ edenlerin hakîkî kurtuluşa erişeceklerini müjdelemiştir. Sözünü ettiğimiz hadîs-i şerîfin devamı şöyledir: “…O halde, onda dört hasleti çoğaltın, bunların ikisiyle Rabbinizi râzı edersiniz, diğer ikisine de mutlaka muhtaçsınız. Rabbinizi, kendisiyle râzı edeceğiniz iki haslet; ‘Lâ ilâhe illâllâh’ şehâdeti ve istiğfardır. Mutlaka onlarsız duramayacağınız diğer ikisi ise; Allâh’tan cennet isteyip, cehennemden O’na sığınmanızdır.”[6]
Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in hadîs-i şerîfte ifâde buyurduğu dört hasleti es-Seyyid Muhammed Alevî el-Mâlikî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri bir araya cem etmiş ve şöyle duâ edilmesini tavsiye etmiştir:
”أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ، أَسْتَغْفِرُ اللّٰهَ الْعَظِيمَ، اَللّٰهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الْجَنَّةَ وَأَعُوذُ بِكَ مِنَ النَّار“
“Ben şahitlik ederim ki Allâh (Celle Celâluhû)dan başka İlâh yoktur, yine şahitlik ederim ki Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) O’nun kulu ve Rasûlü’dür. Yüce Allâh’dan mağfiret talep ediyorum. Ey Allâh! Gerçekten ben Senden cennetini istiyorum, cehennemden Sana sığınıyorum.”
Dipnotlar
[1] İbnü Ebi’d-Dünya, Fadâil-ü Şehr-i Ramazân, no:37; Hatîb, Muvazzah-u evhâmi’l-cem‘, c.2, s.49; Târih-u Bağdâd, c.4, s.333.
[2] Tirmizî, Deavat 110
[3] Buhârî, el-İ’tikâf, No:1921-1941, 2/713/719; Müslim, el-İ’tikâf, No:1171-1175, 2/830-832
[4] A‘râf Sûresi:26
[5] Tirmizî, Deavat, 12
[6] İbnü Huzeyme, Sıyam:8, no:1887, 3/191-192; Beyhakî, Fedâilü’l-Evkât, no:37, sh:146-148; Şu‛abu’l-Îmân, no:3336, 5/223-224