Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh)’dan rivayete göre Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem):
“Ramazan-ı şerifte Allah-u Te’âlâ’yı zikreden affedilmiştir. Onda bir şey isteyen ise hüsrana uğramaz.” buyurdu.
(Beyhakî, Şu’abu’l-îman, No:3355, 5/235-236; Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl: 8/464, No:23676, Heysemî, Mecma’u’z-zevâid:3/143)
Âişe (Radıyallahu Anha)’dan rivayet edildiği üzere Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“(Ramazânda her kim) tehlîl yahut tesbîh veya tekbîr getirecek olursa, (gün, gece) perde(si)yle örtününceye kadar sevabını yazmak üzere onları yetmişbin melek karşılar.” (Beyhakî, Şu’abu’l-îmân, no:3319, 5/212-213, İbni Adiyy, el-Kâmil, 2/547-548, Zehebî, el-Mîzân, 1/391, Süyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr,1/437; Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl, no:23630, 8/455)
Bu hadîs-i şerîf ve rivayetlerden anlaşıldığına göre; ramazân-ı şerîfte yapılan zikir, diğer aylarda yapılanlara göre kat kat faziletlidir. Ancak bu rivayetlerdeki zikirler:
سُبْحَانَ اللَّهِ وَالْحَمْدُ لِلَّهِ وَلَا اِلَهَ اِلَّا اللَّهُ، وَاللَّهُ اَكْبَرُ
şeklinde toplanmaktadır ki bu zikirlerin, Allâh-u Te’âlâ’nın en çok sevdiği kelamlar olduğuna ve her gün yüz kere okunmasının faziletine dair bir çok sahih hadîs-i şerîf mevcuttur.
Ramazân-ı Şerîfin Her On Gününün Zikri
Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)’dan rivâyet edilen:
“Ramazan ayının evveli büyük bir rahmettir, ortası tam bir mağfirettir, sonu ise cehennemden azattır.” hadîs-i şerîfinden dolayı olsa gerektir ki âlimlerimiz, her biri yüzer kere okunmak üzere: İlk on günde:
يَا اَرْحَــــمَ الرَّاحِمِيــــــنَ
“Ey acıyanların en merhametlisi!”
İkinci on günde:
يَا غَفَّــــــــارَ الذُّنُــــوبِ
“Ey tüm günahları çokça bağışlayan!”
Üçüncü on günde:
يَا مُعْـتِـــــقَ الـرِّقَــــابِ
“Ey boyunları (cehennemden) âzâd eden!” zikirlerini okumayı müstehap görmüşlerdir.
Ramazân-ı Şerîfte Cömertlik
İbni Mes’ûd (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Size mübarek ramazan ayı geldi. Öyle ise onda (güzel) niyet hazırlayın ve onda harcamayı bol yapın.” (Deylemî, Firdevs; Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl)
Damra ibni Habîb ve Râşid ibni Sa’d (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“O (ramazân-ı şerîf ayı)nda harcamalarda genişlik yapın. Zira şühesiz ki ondaki harcama, Allâh-u Te’âlâ yolundaki infak gibidir.” (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl)
Bu hadîs-i şerîflerde geçen harcamalardan maksat, iftar ve sahurda yemek ve yedirmek için yapılan masraflardır ki, bunların hepsi Allâh-u Te’âlâ uğrunda hayra verilen yardımlardan sayılmaktadır.
Ancak fakirler yiyecek bir şey bulamazken, zenginlerin mükellef sofralar kurmak için yaptıkları abartılı harcamalar, israfa kaçacağından dolayı bu müjdeye dâhil olmaz. Ayrıca zenginlerin çağırılıp, fakirlerin istenmediği ziyafetlerde de Allâh-u Te’âlâ’nın rızası ve sevabı bulunmaz.
Ramazân-ı Şerîfte İftar Duaları
Oruçlunun iftar vakti duası kabul olunacağından, o saatte dua etmesi de sünnettir. Nitekim:
İbni Ömer (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivayet edildiğine göre, “Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) iftar ederken:
ذَهَبَ الظَّمَأُ وَابْتَلَّتِ الْعُرُوقُ وَثَبَتَ اْلاَجْرُ اِنْ شَاءَ اللّٰهُ
‘Susuzluk gitti, damarlar ıslandı, inşâallâh ecir sabit oldu’ derdi.” (Ebû Dâvûd)
Mu’âz ibni Zühre (Radıyallâhu Anh)dan rivayete göre, “Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) iftar ettiğinde:
الَلَّهُمَّ لَكَ صُمْتُ وَعَلَى رِزْقِكَ اَفْطَرْتُ
“Ey Allâhım! Senin için oruç tuttum ve senin rızkınla iftar ettim” derdi.” (Ebû Dâvûd)
İbni Abbas (Radıyallahu Anhümâ)dan gelen rivayette ise Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) iftar vakti şöyle dua ederdi:
اَللَّهُمَّ لَكَ صُمْناَ وَعَلَى رِزْقِكَ اَفْطَرْناَ فَتَقَبَّـــلْ مِنَّا اِنَّكَ اَنْتَ السّــَمِيعُ الْعَـــلِيمُ
“Ey Allâh! Senin için oruç tuttuk. Rızkınla iftar ettik. Öyleyse bizden kabul et, çünkü ziyade işiten ve hakkıyla bilen Sensin, ancak Sen!” (Nevevî, el-Ezkâr)
Enes (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Herhangi bir Müslüman oruç tutar da, iftar anında:
يَا عَظِيمُ يَا عَظِيمُ اَنْتَ اِلٰهِى لٰا اِلٰهَ غَيْرُكَ اغْفِرْ لِى الذَّنْبَ الْعَظِيمَ فَاِنَّهُ لَا يَغْفِرُ الذَّنْبَ الْعَظِيمَ اِلاَّ الْعَظِيمُ
‘Ey büyük (Allah)! Ey büyük (Allah)! Benim ilâhım ancak Sensin. Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Benim için büyük günahlarımı bağışla, zira şu muhakkak ki büyük günahı (Senin gibi) Büyükten başkası mağfiret edemez’ derse, mutlaka annesinin, kendisini doğurduğu gündeki gibi günahlarından sıyrılır.
Bunu çocuklarınıza öğretin, zira muhakkak bu, Allâh-u Te’âlâ’nın ve Rasûlü’ nün sevdiği bir kelimedir. Allâh-u Te’âlâ bununla (dua edenin) dünya ve âhiret işlerini yoluna koyar.” (İbni Asâkir; Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl)
Abdullâh ibn-i Amr ibn-i Âs (Radıyallâhu Anhümâ) iftar açarken şu duayı yapardı:
الَلَّهُمَّ اِنىِّ اَسْأَلُكَ بِرَحْمَتِكَ الَّتِى وَسِعَتْ كُلَّ شَىْءٍ اَنْ تَغْـــــفِرَ لىِ ذُنُـــوبِى
“Ey Allâhım! Her şeyi kaplayan rahmetinle benim için günahlarımı bağışlamanı diliyorum.” (İbni Mâce)
Ebu’l-Âliye (Radıyallâhu Anh) şöyle demiştir: İftar vakti her kim:
اَلْحَمْدُ ِللَّهِ الَّذِى عَلاَ فَقَهَرَ وَاْلحَمْدُ ِللَّهِ الَّذِى نَظَرَ فَخَبَرَ وَالْحَمْدُ ِللَّهِ الَّذِى مَلَكَ فَقَدَرَ وَالْحَمْدُ ِللَّهِ الَّذِى يُحْيِى الْمَوْتٰى
“Bütün hamdler, yüce olan ve kahreden(; dilediğini zorla da olsa yaptıran) Allâh-u Te’âlâ’ya mahsustur.
Bütün hamdler, (her şeyi) görüp bilen Allâh-u Te’âlâ’ya aittir.
Bütün hamdler, (her şeye) sahip olan ve gücü yeten Allâh-u Te’âlâ’ya mahsustur.
Bütün hamdler, ölüleri dirilten Allâh-u Te’âlâ’ya mahsustur” derse, anasının onu doğurduğu günkü gibi günahlarından çıkar. (Abdülkadir-i Geylânî, el-Ğunye)
Artık bunca müjdeyi duyan oruçlu kul, oruç saatlerini, özellikle de günahlarının dahi yazılmadığı iftara yakın anlarını zikir ve dua ile değerlendirmelidir.
Nitekim: Enes (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ki Allâh-u Azze ve Celle hafeza (yazıcı) meleklerine: ‘Oruçlu kullarıma ikindiden sonra bir günah yazmayın’ diye vahyeder.” (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl)
İftarın Sünnetleri
İftarı hurmayla açmak sünnettir. Nitekim Selman ibni Âmir (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Sizin biriniz oruçluysa, hurmayla iftar etsin, hurma bulamazsa, suyla iftar etsin. Çünkü su, temizleyicidir(; susuzluğu giderir ve mideyi yıkar).” (Tirmizî; İbn-i Mâce; Ebû Dâvûd)
Enes ibni Mâlik (Radıyallâhu Anh) şöyle demiştir:
“Rasûlüllâh(Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) namaz kılmadan önce yaş hurmayla iftar ederdi, yaş hurma bulamazsa, kuru hurmayla iftar ederdi. O da yoksa birkaç yudum su içerdi.” (Ebû Dâvûd)
Ramazân-ı Şerîfte İftar Vermek
Aç doyurmak, her zaman büyük sevap kazandırmaktaysa da, özellikle ramazân-ı şerîf ayında iftar vermek, iftar verilen kişilerin sevabının bir katını iftar açtırana kazandırmaktadır. Ayrıca günahların bağışlanması, boyunların cehennemden âzâd olunması, kalp yumuşaklığı, Allâh rızası için ağlayabilme ve Kadir Gecesi Cebrâîl (Aleyhisselâm) ile musâfahalaşma gibi bir çok fazilet bahşeder. Bu husustaki hadîs-i şerîfleri zikredecek olursak:
Hâlid el-Cühenî (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûl-ü Ekrem (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Her kim, bir oruçluya iftar yemeği yedirirse, kendisine onun sevabı kadar bir sevap vardır. Şu kadar var ki, oruçlunun ecrindende hiç bir şey eksiltilmez.”(Tirmizî, Savm)
Selmân-ı Fârisî (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Her kim, o (ramazan ayı)nda bir oruçluyu iftar ettirirse, günahlarına mağfiret ve boynunun cehennemden kurtulmasına vesile olur. Bir de oruçlunun mükâfatından bir şey eksiltilmeksizin, iftar ettirene de onun bir misli verilir.
Allâh-u Te’âlâ, bir yudum süt veya su ile oruçluyu iftar ettirene de bu sevabı verir. Bir oruçluyu doyurana Allâh-u Te’âlâ, benim havzımdan öyle bir şerbet içirir ki, cennete girinceye kadar bir daha susamaz.”(İbni Huzeyme)
Ebû Sa’îd (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)şöyle buyurmuştur:
“Hangi bir Müslüman diğer bir Müslümanı çıplaklığından dolayı giydirirse, Allâh-u Te’âlâ onu cennetin yeşil renkli ince ipeklerinden giydirir.
Hangi bir Müslüman diğer bir Müslümanı açlığından dolayı yedirirse, Allâh-u Te’âlâ ona cennet meyvelerinden yedirir.
Hangi bir Müslüman diğer bir Müslümanı susuzluğu yüzünden içirirse, Allâh-u Te’âlâ ona damgalı cennet şarabından içirir.” (Ebû Dâvûd)
Ancak bu faziletlere erişebilmek için, iftar ettirenin kazancının helâlden olması şartı vardır.
Nitekim Selmân (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh(Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Her kim ramazân-ı şerîf ayında helâl bir kazançtan oruçluyu iftar ettirirse, ramazân-ı şerîfin bütün gecelerinde melekler ona salât eder ve Cebrâîl (Aleyhisselâm) Kadir Gecesi onunla musâfaha eder. Cebrâîl (Aleyhisselâm) kiminle musâfaha ederse, onun kalbi yumuşar ve gözyaşı çoğalır.” (İbnü Ebi’d-dünya, Fedâil-ü şehr-i ramazân)
Ziyafetinde iftar açtığı kimselere dua etmesi de sünnettir. Nitekim Enes (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edildiğine göre, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Sa’d ibn-i Ubâde (Radıyallâhu Anh)ın ziyafetinde ekmek ve zeytinyağı yedikten sonra:
اَفْطَرَ عِنْدَكُمُ الصَّائِمُونَ وَاَكَلَ طَعَامَكُمُ اْلاَبْرَارُ وَصَلَّتْ عَلَيْكُمُ الْمَلآئِكَةُ
“Yanınızda oruçlular iftar etsin, yemeğinizi iyiler yesin ve melekler size salât etsin” diye duada bulunmuştur. (Ebû Dâvûd)
Ramazân-ı Şerîfte İstiğfâr
İbni Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûllüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Muhakkak ki ramazânda, gecenin ilk üçte birinden ya da son üçte birinden sonra bir münâdî:
‘Dilekte bulunan bir isteyici yok mu ki (ona isteği) verilsin? Bağışlanmak isteyip de istiğfarda bulunan yok mu ki kendisi için (günahları) bağışlansın?
Dönüş yapan bir tövbe edici yok mu ki Allâh-u Te’âlâ onun tövbesini kabul etsin’ diye nida eder.” (Beyhakî, Şu’abu’l-îmân)
Bu hadîs-i şerîf, ramazân-ı şerîf ayında tevbe ve istiğfârda bulunanların mutlaka bağışlanacaklarını bildirmekle beraber, ilaveten kabul saatlerine işaret etmektedir.
İbni Abbas (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulmuştur:
“Her kim receb, şaban ve ramazanda, öğlen ikindi arası:
أَسْتَغْفِرُ اللّٰهَ الْعَظِيمَ الَّذ۪ي لٰا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْحَيَّ الْقَيُّومَ وَأَتُوبُ اِلَيْهِ تَوْبَةَ عَبْدٍ ظَالِمٍ لِنَفْسِهِ لَا يَمْلِكُ لِنَفْسِهِ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا وَلَا مَوْتًا وَلَا حَيَاةً وَلَا نُشُورًا
‘Kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan, Hayy ve Kayyum olan O büyük Allâh-u Te’âlâ’dan mağfiret talep ederim.
Kendisi hakkında ne bir zarara ne de bir faydaya, ne ölüme, ne de yaşamaya ve ne de dirilmeye malik olmayan, (günahlar işleyerek) kendisine zulmetmiş bir kulun tevbe-siyle O’na tevbe ederim’ derse, Allâh-u Te’âlâ (o kişinin sevab ve günahlarını yazmakla görevli) iki meleğe:
‘Bu kulun amel defterindeki günahlarıyla alâkalı yazıları yakın!’ diye vahyeder.” (Safûrî, Nüzhetü’l mecâlis, 1/140)
İstiğfarın bir çok sîğası varsa da evlâ olan “Seyyidü’l-istiğfâr (istiğfarların efendisi)” denilen sîğa ile yapılmasıdır.
Nitekim Şeddâd ibni Evs (Radıyallâhu Anh)ın rivayet ettiği bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Seyyidü’l-istiğfâr şudur:
اَللَّهُمَّ اَنْتَ رَبِّي لاَ اِلَهَ اِلاَّ اَنْتَ خَلَقْتَنِي وَ اَناَ عَبْدُكَ وَ اَناَ علَى عَهْدِكَ وَ وَعْدِكَ ماَاسْتَطَعْتُ. أَبُوءُ لَكَ بِنِعْمَتِكَ عَلَيَّ وَأَبُوءُ لَكَ بِذَنْبِى فاَغْفِرْلِى فَإِنَّهُ لاَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ اِلاَّ اَنْتَ. أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ ماَ صَنَعْتُ
‘Ey Allah’ım! Benim Rabb’im ancak Sensin. Senden başka hiçbir ilah yoktur. Beni Sen yarattın. Ben Senin kulunum. Ben gücümün yettiği kadar Senin ahdin ve va’din (sözün ve müjden) üzere sâbitim.
‘Ben yaptığım şeylerin şerrinden Sana sığınıyorum. Ben, Senin ihsan ettiğin nimetlerini itiraf ediyor, günahlarımı da itiraf ediyorum. Öyleyse beni mağfiret eyle! Şu muhakkak ki, günahları Senden başkası bağışlayamaz. ’
İnsan akşama girerken bu duâyı okuduğu zaman, o gece ölürse cennete girer yahut cennet ehlinden olur.
Bu duâyı sabaha girerken okuduğu zaman da, o günde ölürse, o da cennet ehlindendir.”(Buhârî; Ebû Dâvûd; İbni Mâce)
Bu ayda çokça yapılması emredilen zikirlerin en üstünü, kelime-i şehâdet zikri ile istiğfardır. Nitekim Selmân-ı Fârisî (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edildiğine göre, Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şabân-ı şerifin son günü yapmış olduğu bir konuşmasında şöyle buyurmuştur:
“O hâlde, onda dört hasleti çoğaltın, bunların ikisiyle Rabbinizi razı edersiniz, diğer ikisine de mutlaka muhtaçsınız. Rabbinizi, kendisiyle razı edeceğiniz iki haslet:
لٰا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُLâ ilâhe illallâh şehâdeti ve istiğfârdır.” (İbni Huzeyme)
En ufak bir rızası dahi cennetten ve tüm nimetlerinden değerli olan Allâh-u Te’âlâ’nın rızasını kazanmak için bu mübarek ayda kelime-i şehâdet zikriyle istiğfârı çok yapmalıyız.
Rasûlüllâh Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) gibi geçmişi geleceği bağışlanmış bir zâtın bile günde yüz kere istiğfar ettiği düşünülürse, ya bizim gibilerin ne kadar istiğfar etmesi gerekir!!!
Ramazân-ı Şerîfte Kur’ân-ı Kerîm Hatmi ve Mukabele
Kur’an-ı Kerîm ramazân-ı şerîf ayında indiği için bu ayla çok yakın münasebeti vardır.
İbn-i Abbas (Radıyallâhu Anhümâ) şöyle demiştir:
“Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) hayırda insanların en cömerdiydi. En cömert olduğu zaman da, ramazânda Cibrîl (Aleyhisselâm)ın kendisiyle çokça buluştuğu ve onunla Kur’ân’ı karşılıklı olarak okuyup dinledikleri zamandı. Cibrîl (Aleyhisselâm), ramazânın her gecesinde O’nunla buluşur, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ile karşılıklı Kur’ân dersi yaparlardı. Cibrîl (Aleyhisselâm), Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e kavuştuğu zaman, Peygamber Efendimiz(Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), hayır bakımından, (eserken engele uğramayan) salıverilmiş rüzgârdan daha cömert olurdu.” (Buhârî)
İşte bu hadîs-i şerîften dolayı bütün ümmet, ramazân-ı şerîf ayında, bir hâfız efendi tarafından okunan Kur’an-ı Kerîm’i takip ederek hatim yapma sünnetini devam ettirmişlerdir ki buna “Mukabele” denmektedir.
Bu mübarek ayda, özellikle de gece saatlerinde okunması halinde, Kur’ân-ı Kerîm’in büyük şefaati gerçekleşecektir.
Nitekim oruçla Kur’ân-ı Kerîm’in, dolayısıyla da ramazân-ı şerîf ayı ile Kur’ân-ı Kerîm’in birlikte şefaat edeceklerini bildiren şu hadîs-i şerîf, konumuz açısından aydınlatıcı niteliktedir.
Abdullah ibni Amr (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Oruçla Kur’ân kıyamet gününde kula şefaat edeceklerdir. Şöyle ki, oruç: ‘Ey Rabbim! Ben onu gündüzleri yemekten ve şehvetlerinden menettim, onun için beni, onun hakkında şefaatçi kıl’ diyecektir.
Kur’ân da: ‘Ben onu geceleri uykusuz bıraktım, beni de onun hakkında şefaatçi kıl’ diyecek, böylece ikisi de (o kula) şefaatçi kılınacaklardır.” (Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned)
Yine böylece Kâ’bu’l-Ahbâr (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen:
“Kıyamet günü bir münâdî: ‘Her amel edene amelinin karşılığı fazlasıyla verilecektir. Ancak Kur’ân ve oruç ehli olanlara ecirleri hesapsız olarak verilecektir’ diye nida edecektir.”(Beyhakî, Şu’abu’l-îman) şeklindeki eser de, bu mübarek ayla Kur’ân-ı Kerîm’in münasebetine işaret etmektedir.
Bundan dolayıdır ki Hâfız İbni Hacer (Rahimehullah)ın nakline göre; İmâm-ı Mâlik (Radıyallâhu Anh) ramazân-ı şerîf girdiğinde, hadis rivayetini ve ehl-i ilimle sohbeti bırakır, Kur’ân-ı Kerîm’i mushafa bakarak okumaya yönelirdi.
İmam-ı Şâfi’î (Radıyallâhu Anh) ramazân-ı şerîfte, namaz harici altmış hatim yapardı. Ebû Hanîfe (Radıyallâhu Anh)ın da böyle yaptığı rivayet edilmiştir.
Selefin bazısı terâvîhte üç gecede bir, kimi de yedi gece de bir hatim yaparlardı. Katâde (Radıyallahu Anh) bunlardandır.
Abdurrezzâk (Rahimehullah)ın nakline göre; ramazân-ı şerîf girdiğinde Süfyân-ı Sevrî (Radıyallahu Anh) bütün (nâfile) ibadetleri bırakır ve Kur’ân-ı Kerîm tilâvetine yönelirdi.
Ramazân-ı Şerîfin Her Cumasında Yâsîn Sûresini Okumak
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur:
“Her kim ramazân-ı şerîf ayının her cumasında Yâsîn Sûresi’ni okumaya devam ederse, Allâh-u Azze ve Celle onu iman takısıyla takılar ve vakar tacıyla taçlandırır. Şahitlerin huzurunda (mahşer günü) bir münâdî:
‘İşte bu, Allâh-u Te’âlâ’nın sana ramazân-ı şerîf ayında Yâsîn Sûresi’ni okumana karşılık sevabıdır’ diye nida eder.”(İsmail Hakkı, Mecâlisü’l-va’z- ve’t-tezkîr, sh:110)