Hilkati itibarıyla üstün meziyetlerle donatılan Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e Mevlâ Te‘âlâ tarafından mükemmel bir hitabet ve kusursuz bir konuşma yeteneği bahşedilmiştir. Bu özellikleri vesilesiyle fesahât ve belâgatin şiarı olarak temayüz etmiştir. Zira o, müşerref olduğu Kur’ân-ı Kerîm ile tüm şair ve edipleri hayrete düşürüp âciz bırakmıştır.
Bu sıfatları hâiz olan Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in konuşma âdâbı ile ilgili birçok rivayet bulunmaktadır. Fakat Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in konuşma âdâbı anlatan hadîs-i şerîfleri, Şemâil-i Muhammediyye nâm eserinde derç etmiştir.
Konuyla İlgili Rivâyetler
Hazreti Âişe (Radıyallâhu Anhâ) annemiz anlatıyor: “Zât-ı Risâlet Efendimiz, bir cümle kelâm ettiğinde, şu sizin hızlıca konuştuğunuz gibi konuşmaz; meclisinde bulunan kimselerin ezberleyeceği şekilde, tane tane ve her kelimenin arasını ayırarak (noktasına virgülüne dikkat ederek) konuşurdu.”[1]
Enes ibni Mâlik (Radıyallâhu Anh) anlatıyor: “Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bir meseleyi anlatırken meramının iyice anlaşılması için kelamını üç kere tekrar ederdi.”[2]
Hind ibni Ebî Hâle (Radıyallâhu Anh)ın Detaylı Anlatımı
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in reyhanesi Hazreti Hasan (Radıyallâhu Anh) anlatıyor: Dayım Hind ibni Ebî Hâle, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in bütün vasıflarını iyi tarif eden ve özelliklerini de çok iyi bilen kimselerdendi. Bir gün kendisinden, biricik dedemin [Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in] konuşma şeklini anlatmasını istedim. Bu ricam üzerine sevgili peygamberimizin konuşma şeklini şöylece anlattılar:
“Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in, – Rabbi’sinin Celal sıfatını ve hadiselerin akıbetini müşahede ettikleri için- mübarek çehreleri hüzünlü ve her daim tefekkür halindeydi. Ayrıca istirahat edecek vakti de yoktu. Suskun bir meşrebe sahip olup gerekmedikçe konuşmazdı. Kelâmına Allah (Celle Celâluhû)nun adını anarak başlar ve yine O’nun ism-i şerifi ile noktalardı. Cevâmi‘u’l-kelim (az söz ile çok mânâ ifade etme) özelliğine sahipti.
Onun mübarek sözleri -hak ile batıl arasını ayıran- bir gerçektir. Kelâmını ne uzun ne de kısa tutardı. Konuşurken muhatabına kaba davranmaz ve asla aşağılamazdı. Az bile olsa her nimete ta‘zîm ederdi. Bununla birlikte, yiyecek ve içecek gibi nimetlere kusur bulmadığı gibi övmezdi de!
Dünya ve dünyalık menfaatler, onu ne öfkeli duygulara sevk etmiş, ne de sinirlendirmiştir. Ancak bir haksızlık karşısında ise, hak yerini buluncaya kadar, ne öfkesi diner ne de herhangi bir kimse gazabına engel olabilirdi. Bununla beraber, kendi nefsi için öfkelenmez ve intikam alma derdine düşmezdi. Bir şeye işaret etmek istediğinde, parmakları ile değil, bütün eli ile işaret ederdi. Hayret ettiği bir durum karşısında, mübarek ellerini havaya açardı.
Hitâbı esnasında ellerini de hareket ettirerek- beden dili ile- konuşur ve sağ elin avuç içini sol elin başparmağına dokundururdu. Gazaplandığı vakit öfkesine engel olur ve muhatabını bağışlardı. Mutlu olduğu vakit mübarek gözlerini yumardı. En aşırı olarak tarif edilebilecek gülmesi dahi tebessüm olup, mübarek dişleri berrak inciler gibi görünürdü.”[3]
Dipnotlar
[1] Tirmizî, Şemail, 34. Bab, No. 224.
[2] Tirmizî, Şemail, 34. Bab, No. 225.
[3] Tirmizî, Şemail, 34. Bab, No. 226.