Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) efendimiz, Dîn-i Mübîn-i İslâm’ın direği mesabesinde olan namaz ibadetini, ashâbına fiili olarak öğretmiştir. Namaza daima rağbet göstermiş ve bu konuda ashâbını, ehl-i beytini ve ümmetini öğütlemiştir.
Kâinatın efendisi (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in namaza düşkünlüğü, muhtelif hadîs-i şerîflerde farklı anlatımlarla ifade edilmiştir. Nitekim bir hadîs-i şerîfinde bizzat şöyle buyurmuştur: “Göz aydınlığım/nurum namaza konulmuştur.”[1] Huzeyfe (Radıyallâhu Anh)dan şöyle rivayet edilmiştir: “Sıkıntılı bir durum olduğunda Nebî (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) kalkıp namaza dururdu.”[2] Ali (Radıyallâhu Anh) da şöyle anlatmıştır: “Bedir savaşının gecesinde etrafıma bakındığımda Nebî (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in dışında (savaşa hazır olmak için) herkesin istirahat uykusunda olduğunu gördüm. O ise sabaha kadar namaz kılıp dua etti.”[3]
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in Ayakları Şişinceye Kadar Namaz Kılması
Âişe (Radıyallâhu Anhâ) anamız şöyle buyurdu: “Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) gece ayaklarında yarıklar oluşuncaya kadar namazda kıyam yapardı da ona: ‘Niye bu kadarını yapıyorsun? Hâlbuki Allah Teâlâ senin gelmiş geçmiş bütün günahlarını bağışladı’ diye sorunca, o: ‘Şükreden bir kul olmayayım mı?’ diye cevap verdi.”[4]
el-Mühelleb Ahmed ibnü Ebî Sufre el-Esedî (v. 435) bu hadîs-i şerîfin açıklamasında şöyle demektedir: “Bu hadîs-i şerîf, kişinin kendi bedenine zarar vermesi dahi söz konusu olsa da fazlaca ibadet etmesinin caiz olduğunu ifade etmektedir. Elbette kişinin ruhsatla amel edip nefsini zora sokmayacak kadar ibadetle kendisini sorumlu tutması caizdir. Ancak birincisi daha faziletlidir. Dikkat edilmelidir ki, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) dahi (fazlaca ibadet ettiği ile ilgili kendisine yöneltilen soruya): ‘Allah Teâlâ’ya şükreden kul olmayayım mı?’ şeklinde cevap vermiştir.
Buna itibarla cennete mi yoksa cehenneme mi müstahak olduğunu bilmeyenlerin ibadet hususunda tutumları nasıl olmalıdır? Fazlaca ibadet eden kimse bu hususta kendisine örnek olarak kabul edeceği kimse, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) olacaktır.
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve salih zatlar, -her ne kadar emn-ü eman içinde olsalar da- Allah Te‘âlâ’nın kendilerine ihsan ettiği nimetlere bakarak ve bu büyük nimetlerin kendilerine istihkakları olmadan verildiğinin idrakinde olarak haşyet (Allah Te‘âlâ’dan korkma) makamının gereği ile amel eder (devamlı ibadetle meşgul) olmuşlardır. Bu sebeple, bu zatlar Allah Te‘âlâ’ya şükür amacıyla üzerlerine farz kılınanın çok üstünde gayret sarf etmişler ancak bu gayretlerini de azımsamaktan da geri durmamışlardır. Nitekim Talk ibnü Habîb (v. 100 senesi öncesinde): ‘Allah Teâlâ’nın kullar üzerine olan hakkı, kulların eda edemeyecekleri kadar çoktur. Nimetleri ise sayılamayacak kadar fazladır. Öyleyse sabah akşam Allah Te‘âlâ’ya (yönelerek) tövbe etmekle meşgul olun!’ buyurmaktadır.”[5]
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi Vesellem)in Namazını Huşû İçinde Kılması
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bir hadîs-i şerîfinde şöyle buyurmaktadır: “Allah Te‘âlâ, kulu namazında sağa-sola dönünceye kadar ona yönelmeye devam eder. Kul namazında sağa-sola dönünce, Allah Te‘âlâ da ona yönelmekten vazgeçer.”[6]
Nitekim Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) namaz esnasında sağa-sola dönülmesini hadîs-i şerîfinde: “Şeytanın namaz kılan kimsenin namazından hızlıca aşırdığı (pay)”[7] olarak tavsif etmektedir. Ebu’l-Hayr Mersed ibni Abdillâh el-Yezenî (v.100 senesi öncesinde), “İnsan çok hırslı ve pek sabırsız biri olarak yaratıldı. Kendisine şer dokunduğunda çokça sızlanır, iyilik dokunduğunda ise (infak hususunda) elini sıkı tutar. Ancak namaz kılanlar müstesna ki “onlar namazlarına daimdirler.”[8] âyet-i kerîmelerindeki “namazında daim olanlar” ifadesiyle övülen kimselerin kim olduklarını öğrenmek istemiş ve Ukbe ibni Âmir el-Cühenî (Radıyallâhu Anh)a (v. 60 senesi civarında): “Bunlardan maksat devamlı namaz kılan kimseler midir?” şeklinde soru yöneltmiş, bunun üzerine Ukbe ibni Âmir (Radıyallâhu Anh) da, “Hayır! Bilâkis bunlar namaz kıldıklarında sağına, soluna ve arkasına dönmeyen kimselerdir.”[9] diyerek âyet-i kerîmede övülen kimselerin namazlarını huşû içinde sağına-soluna dönmeden kılan kimseler olduğunu ifade etmiştir.
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) namaz kılan kişinin sağa-sola yüzünü çevirerek dikkatini dağıtmamasını emir buyurduğu gibi namaz kılanın huşû hâline bir zarar gelmemesine dikkat edilmesini de emir buyurmuştur. Nitekim bir hadîs-i şerîfinde şöyle buyurmuştur: “Evde namaz kılanı meşgul edecek (dikkatini dağıtacak) bir şeyin bulunması doğru değildir.”[10]
Âişe (Radıyallâhu Anhâ) anamız buyurmaktadır ki: Nebî (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) işlemeleri/nakışları bulunan bir hamisa (yün veya tiftikten, dört köşeli, siyah bir nevi aba) giyerek namaz kılmaya durdu. Namaz esnasında elbisenin çizgilerine gözü ilişti. Namazını bitirince buyurdu ki: “Bu hamisayı Ebû Cehm’e götürüp onun enbicaniyyesini (Enbican bölgesi mamulü olan işlemeleri olmayan kalın aba) bana getirin. Zira bu hamisa az önce beni namazımda meşgul etti” dedi.[11]
Dipnotlar
[1] Nesâî, hadîs-i şerîf no. 3939-3940; Müsned-i Ahmed ibni Hanbel, hadîs-i şerîf no. 12293-12294 ve 14037; Ta‘zîmu Kadri’s-Salâh, hadîs-i şerîf no. 332; Müstedrekü’l-Hakîm, hadîs-i şerîf no. 2676.
[2] Ebû Dâvûd, hadîs-i şerîf no. 1319; Müsned-i Ahmed ibni Hanbel, hadîs-i şerîf no. 23299; Ta‘zîmu Kadri’s-Salâh, hadîs-i şerîf no. 212.
[3] Müsned-i Ahmed ibni Hanbel, hadîs-i şerîf no. 1161; Müsnedü’t-Tayâlisî, hadîs-i şerîf no. 118; Nesâî, hadîs-i şerîf no. 825; Ta‘zîmu Kadri’s-Salâh, hadîs-i şerîf no. 213.
[4] Buhârî, hadîs-i şerîf no. 4837; Müslim, hadîs-i şerîf no. 81 (2820).
[5] İbn Battâl, Şerhu Sahîhi’l-Buhârî, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad, 3/121-122; İbnü’l Mülakkîn, et-Tevdîh li Şerhi’l-Câmi‘i’s-Sahîh, 9/53.Ayrıca bkz. Abdullah ibnü‘l-Mübârek, ez-Zühd, 1/295, hadîs-i şerîf no. 287; el-Fesevî, el-Ma‘rife ve’t-Târih, Mektebetü’d-Dar, el-Medine el-Münevvere, 2/25; Ebu Nu‘aym, Hilyetü’l-Evliyâ ve Tabakatü’l-Esfiyâ, Mektebetü’l-Hancı, Kahire, 3/65.
[6] Ebû Dâvûd, hadîs-i şerîf no. 909; Nesâî, hadîs-i şerîf no. 1195; Müsned-i Ahmed ibni Hanbel, hadîs-i şerîf no. 21508.
[7] Buhârî, hadîs-i şerîf no. 751 ve 3291.
[8] Meâric Sûresi, 19-23.
[9] Abdullah ibnü’l-Mübârek, ez-Zühd, 2/736, hadîs-i şerîf no. 938; İbn Cerîr et-Taberî, Câmi‘u’l-Beyân an Te’vîl-i Ayi’l-Kur’ân (Tefsîru’t-Taberî), 23/269; Ebu’l-Hasen el-Vâsıtî, et-Tefsîru’l-Vesit li’l-Kur’âni’l-Kerîm, Mecma‘u’l-Buhûsi’l-İslâmiyye, c. 10, s. 1579.
[10] Ebû Dâvûd, hadîs-i şerîf no. 2030; Müsned-i Ahmed ibni Hanbel, hadîs-i şerîf no. 16657 ve 23221.
[11] Buhârî, hadîs-i şerîf no. 373, 752 ve 5817; Müslim, hadîs-i şerîf no. 61-63 (556).