Allah Te‘âlâ’nın insanlığa son hitâbını getiren ve onu açıklayan, fiilî olarak yaşayıp öğreten Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in fazîleti, Kur’ân-ı Kerîm’de “âlemlere rahmet” vurgusuyla beyân edilmiştir:
﴾وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَم۪ينَ﴿
“(Habîbim!) Biz seni (cinler, melekler, kâfir ve Müslüman tüm insanlar dâhil) bütün âlemler için ancak büyük bir rahmet olarak gönderdik. (Nitekim kâfirler bile maymuna, domuza dönmekten ve topluca helâk olmaktan senin hürmetine korunmuşlardır!)”[1]
Câbir (RadıyallAhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ümmetine olan merhametini şöyle beyân buyurmuştur: “Benim ve sizin durumunuz, ateş yakıp da, ateşine cırcır böcekleri ve pervaneler düşmeye başlayınca, onlara engel olmaya çalışan adamın durumuna benzer. Ben sizi ateşten korumak için kuşaklarınızdan tutuyorum, siz ise benim elimden kurtulmaya, ateşe girmeye çalışıyorsunuz.”[2]
Örnekliği Merhametindendir
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), Allah Te‘âlâ’ya kullukta, insanî ilişkiler ve hayatın istisnasız her alanında bizler için en güzel örnektir. Onun örnekliği de, tebliğ vazifesinin yanında, ümmetine olan hassasiyetinden de anlaşılacağı üzere merhametindendir. Bu örneklik Kur’ân-ı Kerîm’de önemle ifade buyurulmuştur:
﴾لَقَدْ كَانَ لَكُمْ ف۪ي رَسُولِ اللّٰهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ كَث۪يرًاۜ﴿
“Andolsun ki elbette sizin için; (özellikle de) Allâh’a ve o son güne ümit bağlamakta bulunmuş olan ve (korku, arzu, bolluk ve darlık gibi tüm hallerinde) Allâh’ı çokça anmış olan kimseler için Allâh’ın Rasûlünde pek güzel ve uyulmayı gerektiren çok güzel bir örnek bulunmaktadır!”[3]
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve Ramazân-ı Şerîf
Kur’ân-ı Kerîm’de, “Yine muhakkak ki sen elbette pek büyük bir ahlâk üzeresin!”[4] âyet-i kerimesiyle methedilen Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in üstün ahlâkı, Ramazân-ı Şerîf ayında daha farklı tezâhür etmekteydi. Nitekim Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in amcazadesi, ümmetin âlimi, İbni Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ) şöyle buyurmuştur:
“Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), insanların en cömerdi idi. En cömert olduğu zaman ise Cebrâil (Aleyhisselâm)ın kendisiyle (çokça) buluştuğu Ramazân-ı Şerîf ayı idi. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), Cebrâil (Aleyhisselâm) ile Ramazân-ı Şerîf ayının her gecesi buluşur ve onunla Kur’ân-ı Kerîm’i müzakere ve mukabele ederdi. Bu sebepledir ki, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) (bu ayda) hayır ve ihsanda, (önünde engel olmadan) esen rüzgârdan daha fazla cömert olurdu.[5] Kendisinden bir şey istenildiğinde, istenileni mutlaka verirdi.”[6]
İmam Şafii (Rahimehullâh) bu hadîs-i şerîfle ilgili şu îzâhta bulunmuştur: İnsanların Ramazân-ı Şerîf ayında namaz ve oruç gibi ibâdetlerle meşgul olarak maişetlerini temin edememeleri sebebiyle muhtaç duruma düşme ihtimaline binaen ve Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)e ittibaen, Müslümanın bu ayda daha fazla cömertlikte bulunması müstehabdır.[7]
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Ramazân-ı Şerîf ayında ashâbını farz olan oruçla beraber Kur’ân-ı Kerîm okumaya, (Ramazân-ı Şerîf gecelerinin ihyâsı olan) terâvîh namazını kılmaya, son on günde i‘tikâfa ve Kadir gecesini aramaya teşvik etmiş ve sadakayı -sâir aylara nazaran- artırmayı tavsiye buyurmuştur.
Dipnotlar
[1] Enbiyâ Sûresi:107.
[2] Müslim, Fezâil:19. Ayrıca bk. Buhârî, Rikâk:26; Tirmizî, Edeb:82.
[3] Ahzâb Sûresi:21.
[4] Kalem Sûresi:4.
[5] Buhârî, No. 6, 1902, 3220, 3554 ve 4997; Müslim, No. (2308) 50.
[6] Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, No. 2042 ve 3010; İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, No. 30920 ve 32471; Abd ibni Humeyd, Müsned, No. 647.
[7] Ebu’l-Hasen el-Mâverdî, el-Hâvi’l-Kebîr, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, c. 3, s. 479.