Reğaib gecesi olarak idrâk edeceğimiz milâdî takvime göre 30 Mart Perşembeyi 31 Mart Cumâ’ya bağlayan bu gece, Receb-i Şerîf gibi haram aylardan olup fazîletleri sabit mukaddes ayın ilk Cumâ gecesidir. Fazîleti sair aylarda da sabit olan Cuma günü ve gecesi, Receb-i Şerîf’e tevâfuk ettiği gün ve gecelerde bu mübârek ayın fazîletleriyle birlikte daha bir önem kazanmaktadır.
Receb-i Şerîf’in ilk Cumâ gecesini de içine alarak bizleri müjdeleyen: “Beş gece vardır ki, onlarda yapılan duâlar geri çevrilmez. Receb-i Şerîf’in ilk Cuma gecesi, Şa‘bân-ı Şerîf’in ortasında bulunan gece (Berat Gecesi), Cuma gecesi, Ramazan ve Kurban Bayramı geceleridir,”[1] şeklindeki hadîs-i şerîf bu geceyi, Receb-i Şerîf ayında ve onun dışında yer alan diğer Cumâ gecelerine nazaran daha mühim kılmaktadır.
Duâların geri çevrilmeyeceği müjdesiyle önem kazanan bu gece, Müslümanlar tarafından ciddî şekilde rağbet gördüğünden ve bağışlanma, ihsân, bol lütuf ve bahşiş mânâlarını da ihtivâ ettiğinden ‘Leyle-i Reğâib’ olarak adlandırılıp ihyâ edilmektedir.
Receb-i Şerîf’in ilk Cumâ gecesinden gafil olmak, fazîletlere nâiliyetten ve affolunup bağışlanmaktan mahrum kalmak olacaktır. Bu sebeple bu gecenin idrâkinde olmanın lüzumu: “Sakın ola Receb’in ilk Cumâ gecesinden gaflet etmeyin. Çünkü o geceyi melekler; ‘Reğâib’ diye isimlendirir”[2] ikazıyla beyân olunmuş, bu geceyi ve bu gibi zaman dilimlerini şuûrlu bir şekilde ihyâ edenlere melekler tarafından istiğfâr edileceği bildirilmiştir.
Osmanlı ecdâdımız da bu gecelere büyük önem vermiş, camilerde kandiller yakarak bu geceleri, ilan etmek suretiyle alaylar ve sohbet-zikir meclisleri kurarak ihyâ etmişlerdir. Cami, mescid ve muhtelif mekânlarda kurulduğu gibi bu meclisler evlerimizde de kurulmakta, bu geceler cemaatler hâlinde heyecanla ihyâ edilmektedir.
İdrak ettiğimiz mübarek Reğaib gecesini kişisel bir muhasebe vesilesi kılarak Mevlâ Te‘âlâ’dan hakikî bir pişmanlıkla af dileyerek; geçmişte düşmüş olduğumuz hatalara bir daha düşmeme konusunda kararlılıkla ve ümitvâr bir hâlde yine O’na ilticâ ederek değerlendirmeliyiz.
Rûh, beden ve nefsten müteşekkil âdemoğlunun ibadetlerden lezzet alamaması, nefsinin kötü hasletlerinin rûhunu kuşatması sebebiyledir. Reğâib gecesi vesilesiyle ruhları karartan kötü duygu ve düşüncelerden arınmaya çalışmalı, rağbet mânâsının da bereketiyle ibadetlere şevkimizi daha da artırıp gündüzünü de oruçlu geçirmek suretiyle ilahî rahmetlere mazhâr olmaya çalışmalıyız.
Taleplere icâbet gecesi olan bu gecede sohbet meclislerine iştirâk etmeli, namazlarımızı cemaatle kılma hususunda daha bir hassas davranmalı, sınırlı bu mübârek saatleri mümkün mertebe tevbe, istiğfâr, salât ü selâm, duâ ve niyâzla geçirip gün içinde hayırlara vesile olacak birtakım amellerle meşgul olmalıyız.
Bu yoğun hissiyatla mübârek Reğâib gecemizin; sohbet meclislerimizde bizlerle beraber olacak ihvânımız ve gönül dostlarımız başta olmak üzere, bütün ümmet-i muhammed’e ve insanlık âlemine hayırlar getirmesini Mevlâ Te‘âlâ’dan niyâz ediyor; kerem ve ihsânın sınırsız bir şekilde lütfedileceği bu gecede yapacağınız ibadet, taat ve duâlarınızın kabul buyrulup en hayırlı şekilde karşılık bulmasını temennî ediyoruz.
Dipnotlar
[1] Beyhakî, es-Sünen; Şuabü’l-İman, 3/342; es-Suyûtî, Camiu’s-Sagîr, c. III, s. 454.
[2] Abdülkadir Geylânî, Ğunyetü’t-Tâlibîn, Berakât Yayınevi, İstanbul -1994, s. 272