Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’e iman ederek onunla karşılaşan ve Müslüman olarak vefât eden kimsedir. Çoğulu ise “Ashâb” veya “Sahâbe”dir.
Onlar Rasûlüllah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in Sohbetiyle Yetiştiler
Sahâbe-i Kirâm, Resûlüllah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in mübârek sohbetleriyle şerefyâb oldular. Peygamberimizin (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) terbiyesinde ve onun mübârek feyziyle yetiştiler. Onların akılları, ruhları, kalp ve vicdanları o nurun şuâlarıyla aydınlandı. Zira onlar dağların güney yamacındaki çiçekler gibi, ışığı doğrudan doğruya güneşten aldılar. Sahâbe-i Kirâm, Peygamber Efendimiz’e (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) hakkıyla vâris oldular. Onlar sağa sola sapmadan sadece Kur’ân ve sünnet caddesi üzerinde yürüdüler. Allah’a ulaştıran yollardan her birinde birer önder, birer rehber oldular. Nitekim Hazret-i Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Ashâbım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız hidayet bulursunuz.” [1]
Sahabe-i Kirâm (Radıyallâhu Anhüm Ecmaîn) vahyin gelişine bizzat şahit oldular, Kur’ân-ı Kerîm’i ilk defa onlar dinlediler. Onlar Kur’ân-ı Hakîm’in ilk talebeleri olma şerefine erdiler. Kur’ân-ı Kerim’in kıraatini, tefsirini ve ahkâmını bizzat Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)den öğrendiler. Kendilerinden sonra gelen hiçbir kimsenin ulaşamadığı ve ulaşamayacağı feyz ve berekete, ilim ve irfana, ihlâs ve sadakate eriştiler.
Sahabenin Fazîleti Hakkında Bizzat Cenâb-ı Hakk Şâhittir
Sahâbe-i Kirâm, imanlarına sadakatle bağlı kaldılar, hayatlarını takvâ üzere yaşadılar. Bu hususa Allah Teâlâ’dan daha güzel kim şahit olabilir? Cenâb-ı Hakk onlar hakkında şöyle buyurmuştur: O zaman, inkâr edenler kalblerine taassubu, câhiliye taassubunu yerleştirmişlerdi; Allah da Resûlünün ve mü’minlerin üzerine (kalblere huzur veren) sükûnetini indirdi ve onları takvâ sözüne (kelime-i şehâdete) bağlı kıldı. Zâten (onlar), buna çok lâyık, buna ehil idiler. Allah ise, herşeyi hakkıyla bilendir.[2] Başka bir âyeti kerimede ise: “Hem evlerinizde (vakarınızla) oturun ve evvelki câhiliye devri (kadınlarının) açılıp saçılması gibi, ziynetlerinizi ızhâr etmeyin; namazı hakkıyla edâ edin; zekâtı verin, Allah’a ve Resûlüne itâat edin! Ey Ehl-i Beyt! Allah (bu emirleriyle), sizden ancak kiri (günâhı)gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.[3] Diğer bir âyet-i kerimede “Sizler (Sahâbe), insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız…” [4]
Ashâb-ı Kirâm sayesinde hem Kur’ân-ı Kerim en sağlıklı bir şekilde bizlere ulaştırılmış hem de Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in sîret ve siyeri, davranışları, hadîsleri ve sünnetleri yazılı belgeler halinde en ince ayrıntısına kadar bizlere aktarılmıştır. Onlar, Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)den duydukları ve yazdıkları hadisleri hiçbir değişikliğe uğratmadan, kendilerinden sonraki nesillere ulaştırmışlar ve bunu da ibâdet şuuru ile yapmışlardır. Daha sonra gelen tabîin ve tebe-i tabîin de hadîsleri aynı şekilde bir sonrakilere naklederek günümüze kadar sağlam bir şekilde ulaşmasını temin etmişlerdir.
Hazret-i Ömer (Radıyallâhu Anh) zamanındaki fetihlerle İslâm devletinin çeşitli bölgelerine dağılan Ashâb-ı Kirâm (Radıyallahu Anhüm), oralarda bereketli birer ilim merkezi oluşturdular. Oralarda İslâm’ı tebliğ ettiler ve Müslüman olanlara Kur’ân’ı Kerîm’i ve Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in sünnetini öğrettiler. Böylece, İslâm dininin sağlam bir şekilde Arap yarımadası dışına yayılması da sahabenin yaptığı hayırlı hizmetler vesilesiyle oluştu. Bu sebepledir ki, bu ümmet, her şeyiyle ashâba borçludur. Onlara ne kadar teşekkür edilirse edilsin, onların hakkı ödenemez.
Sahâbe Dîni Nakleden En Güvenilir Topluluktur
Son olarak şunu da eklememiz gerekir ki, bugün Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in hadislerinin, günümüze kadar nakledilmesinde en büyük pay sahibi olan sahâbe-i kirâm efendilerimize olan güveni sars çalışanların hedefi, aslında Kur’ân-ı Hakîm’in âyetlerini inkâr ettirebilmek için bir zemin hazırlamaktan başka bir şey değildir. Çünkü hadisler de Kur’ân-ı Hakîm de bizlere tıpkı hadisler gibi sahâbe, tâbiin ve onlardan sonra gelen ulemâ yoluyla gelmiştir. Sahâbeye olan güvenilirliği sarsıp, hadislerin inkâr ettirilmeye çalışılması sûretiyle peygambersiz bir din anlayışı empoze edilmek istenmekte ve deizme yol yapılmaktadır. Bu yolun sonu da neûzübillah âyetleri inkâr etmek ve ateizm gibi ifsad akımlarına çıkmaktadır. Cenâb-ı Hakk uyanık olmayı cümlemize nasîb ve müyesser eylesin.
Dipnotlar
[1] İbnü‘l Esîr, Câmiu‘l-Usûl fî Ehâdîsi’r-Resûl, 8/556; İbn Abdi’l-Berr, Câmi‘u’l-İlm, 2/91.
[2] Fetih Sûresi, 26.
[3] Ahzâb Sûresi, 33.
[4] Âl-i İmrân Sûresi, 110.