İnsanlık âlemi olarak zor bir süreçten geçiyoruz. Yetkililerimizin talimatlarına uymak kadar, manevî tedbirler de hiç şüphesiz büyük önem taşıyor. Bu konuda malûmat aktardığımız sayfamız güncellenmekte, duâ ve terkiplere yönelik ilâve işlemi devam etmektedir. Şâhid olduğumuz buhranlı sürecin; Mevlâ Teâlâ’nın rahmet ve inâyeti, devletimizin ve milletimizin kararlılığı ile en kısa zamanda izâlesini diliyor, vefât eden kardeşlerimize rahmet, tedavisi süren hastalarımıza âcil şifâlar temennî ediyoruz.
Hocalarımızın Tavsiyeleri
Hocalarımız, başımızdaki musibetlerin kalkması ve vatanımızın muhafazası için –belirtilen sayıları muhafaza ile- şu zikirlerin okunmasını tavsiye ettiler:
Salât-ı Tefrîciyye (4444 Kere)
Salâten Tüncînâ (1001 kere)
Âyetü’l-Kürsî (313 Kere)
Fetih Sûresi (33 kere)
Hasbünallâh ve Ni‘mel Vekîl «حَسْبُنَا اللّٰهُ وَ نِعْمَ الْوَكِيلُ» (450 kere)
Yâ Kerîm ente’l-Kerîm «يَا كَرِيمُ اَنْتَ الْكَرِيمُ» (500 kere)
Yâ Hafiyye’l-eldâf edriknî bi-lütfike’l-hafiyyi «يَا خَفِيَّ الْاَلْطَافِ اَدْرِكْنِي بِلُطْفِكَ الْخَفيِّ» (500 kere)
Yâ Erhâme’r-Râhimîn İrhamnâ «يَا أَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ اِرْحَمْنَا» (500 kere)
Zâhirî ve Mânevî Tedbirler
Salgın hastalıklar da dâhil her türlü musibetin zahirî sebeplerinin yanı sıra manevî sebepleri de olduğu gibi, alınması gereken tedbirler ve mücadele konusu da böyledir. Musibet ve belâlar karşısında bir mü’minin öncelikli olarak yapması gereken, Allah Teâlâ’nın takdiri olmaksızın başına herhangi bir şey gelmeyeceği hakikatini hatırlamasıdır. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulmuştur:
“(Ey insan!)Eğer Allâh sana (hastalık ve fakirlik gibi)bir zarar dokunduracak olursa, Kendisinden başka onu açacak hiçbir kimse yoktur! Ama eğer sana (sağlık ve zenginlik gibi) bir hayır dokunduracak olursa, tabii ki O her şeye (hakkıyla gücü yeten bir) Kadîr’dir.”[1]
Hastalığı ve belâyı, deva ve salâhı yaratan Allah Te‘âlâ olduğundan, musibete uğrayan mü’minler, şifânın da ancak Allah Te‘âlâ’dan geleceğini bilirler.
“O Zât ki; beni yaratmıştır, artık O(, yarattığı her şeye yararlarını gösterdiği gibi) beni (de din ve dünya menfaatlerine) hidâyet etmektedir… Öyle bir Zât ki; beni yediren de, beni içiren de sadece O’dur… Hastalandığım zaman O bana şifâ(; sıhhat ve âfiyet) vermektedir… Öyle Zât ki; beni (dünyada) öldürecektir, sonra beni (âhirette) diriltecektir…”[2]
Bu tavır noktasında mü’minlere en güzel örnek Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)dir. Çünkü o, şöyle duâ etmiştir: “Rahatsızlığı gider! Şifâ veren Sensin. Senin vereceğin şifâdan başka şifâ yoktur. Öyle bir şifâ ver ki, ardında hiç hastalık izi bırakmasın!”[3]
İstircâ
İstirca, âyet-i kerîmede beyan edildiği üzere, başa bir musibet geldiğinde, «اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ» “Şüphesiz biz Allâh’a ait (kul ve köleler)iz ve kesinlikle biz ancak O’na dönücü kimseleriz!” demektir.[4]
Hastalıklar, musibetler ve belâlar karşısında, istircâda bulunmakla beraber tevbe-istiğfâr eden mü’minler, devayı da her şeyden evvel Kur’ân-ı Kerîm’de ararlar. Zira Kur’ân-ı Kerîm, mü’minler için bir şifâ kaynağıdır. Bu hakikat, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle ifade buyrulmuştur: “(Rasûlüm!) De ki: “O (Kur’ân-ı Kerîm), îmân etmiş olan o kimseler için büyük bir hidâyet ve tam bir şifâdır…”[5]
Zâhirî Tedbirler ve Sünnet
Genel anlamda tüm tedbirler, hususan salgın hastalık konusundaki tedbirleri temelde zahirî ve batınî tedbirler olarak iki başlık altında ele almak doğru olmakla beraber, dinî açıdan sadece batınî ya da manevî tedbirleri zikretmek doğru değildir. Zira hayatın istisnasız her alanda tanzim ve tahkimini esas alan Dîn-i Mübîn-i İslâm, bizlere hem zahirî hem de manevî tedbirleri öğretmiştir. Nitekim bugün Bilim Kurulu ve devlet yetkililerimizin bizlere önlem olarak ilân ettiği başta temizlik ve karantina olmak üzere her türlü tedbir, dinimiz tarafından da telkin edilmiştir. Nitekim Kur’ân ve Sünnet’e, eslâfımızın hayatına, ümmetin tarihî tecrübesine bakıldığında bu tavsiye ve uygulamaları görebilmek mümkündür.
Elleri Yıkamak Peygamberlerin Sünnetidir
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Yemek öncesi ve sonrasında el yıkamak, fakirliği uzaklaştıran şeylerdendir. Bir de o, peygamberlerin sünnetlerindendir.”[6]
Bu hadîs-i şerîf, yemek öncesi ve sonrasında, ele herhangi bir şey bulaştığında el yıkamanın sadece ümmet-i Muhammed’in tecrübesi olmayıp geçmiş ümmetlere de peygamberleri tarafından öğretilen bir temizlik kuralı olduğunu göstermektedir.
Salgın Hastalıktan Korunma (Karantina)
Teknik tabirle ve günümüz dilinde “karantina” olarak ifade ettiğimiz tedbir, Asr-ı Sâadette şahit olunan bir salgın hâdisesiyle mücadele konusunda gündeme gelmiş ve Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ashâbına şöyle buyurmuştur: “Bir yerde bulaşıcı hastalık ortaya çıktığını duyduğunuz zaman oraya girmeyiniz. Bulunduğunuz yerde bulaşıcı bir hastalık ortaya çıkarsa, oradan da çıkmayınız.”[7]
Aslen İtalyanca olduğu belirtilen “karantina” kelimesinin, tarihte geniş bir devrin ünlü denizcileri Venediklilerin kullandığı ve gemilerin kırk gün açıkta beklemesini ifade eden bir kelime olduğu kaydedilmektedir. Bilhassa tasavvufî meşreplerde gördüğümüz erbaîn, çile ve halvet gibi ıstılahlar, bir sâlikin kırk gün boyunca tecridinin ifadesi olmaktadır.
Tasavvuf tarihi ve ıstılahatına dair kaleme alınmış kitaplara bakıldığında, bu tatbikatın köken olarak Âdem (Aleyhisselâm)ın çamurunun yoğrulma süresinin kırk gün oluşuna, Musa (Aleyhisselâm)ın Tur Dağı’na çıkmadan önceki mîkatını kırk günde tamamlayışına, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Selem)in Hira günlerine dayandığı tespit edilmektedir.[8]
Tecrit hâlinin maddî ve manevî açıdan faydaları, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) tarafından şöyle ifade buyrulmuştur: “Kim kırk gün, Allah Te‘âlâ için ihlâsla amel ederse, kalbinden diline doğru hikmet pınarları fışkırır.”[9]
Konunun diğer veçheleri bir yana, sağlığı korumak gayesiyle başvurulan bu yöntem, ümmet tarafından geçmiş asırlarda da tecrübe edilmiştir.
Maddî ve Manevî Hastalıklara İlâçtır Sadaka
Dîn-i Mübîn-i İslâm, refah seviyesi yüksek bir toplumun inşasının temelinin “infak” olduğunu beyan etmiştir. Varlığı Allah Te‘âlâ yolunda sarf etmek olan infak; lügat anlamıyla, zekâttan sadakaya kadar geniş bir manayı kapsamaktadır. Farz, vâcib veya nâfile olsun, malî ibadetlerimizin, musibetleri önlemede ya da başa geldiğinde def etmede mühim bir yeri vardır. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Mallarınızı zekâtla koruyun, hastalarınızı sadaka ile tedavi edin, belâlara karşı duâlarla hazırlıklı olun!”[10] Konuyla ilgili bir başka hadîs-i şerîfte de, sadakanın “kötü ölümü” önleyeceği müjdelenmiştir: “Sadaka vermek Rabbinin isyan edenlere karşı gazabını söndürür ve kötü ölümü de önler.”[11]
Şahit olduğumuz salgın hastalık, başımıza gelen büyük bir musibet ve neticesi bakımından dünyevî anlamda feci ölüme sebebiyet veren elim bir hâdisedir. Bu gibi durumlardan korunmak ve feci ölümlerden muhafaza için sadakaları artırmalı ve bunu yaygınlaştırıp sosyal bir anlayış hâline getirmeliyiz. Nitekim İsmailağa Derneği, bu iş için çalışan ve hizmetlerinde İslâmî esas ve hassasiyetleri, sünnettin nezahetini esas alan bir yardım kuruluşudur.
Her Türlü Hastalıktan Muhafaza İçin Duâlar
Şâhid olduğumuz salgın hastalık ve her türlü musibete karşılık okunması gerek duâ ve zikirler; Sünnet-i Seniyyede, ulema, evliyâ ve sulehânın tatbikat ve tavsiyelerinde önemli bir yer tutmaktadır. Müktesebatımızda yer alan bazı duâ, zikir ve terkipleri istifadenize sunmak istiyoruz.
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), her türlü fenalık ve dertten muhafaza için şöyle duâ etmiştir:
“أعُوذُ بِاللَّهِ مِنْ جَهْدِ الْبَلَاءِ، وَدَرَكِ الشَّقَاءِ، وَشَمَاتَةِ الْأَعْدَاءِ، وَسُوءِ الْقَضَاءِ”
“Dayanılmayacak dertten, insanı helâke götürecek zorluklara uğramaktan, başa gelecek her türlü fenalıktan ve düşmanı sevindirecek felâketlerden Allah’a sığınırım.”[12]
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) hastalıklardan muhafaza için şöyle duâ etmiştir:
«اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنَ البَرَصِ، وَالْجُنُونِ، وَالْجُذَامِ، وَمِنْ سَيِّئِ الْأَسْقَامِ»
“Allah’ım! Alaca hastalığından, akıl rahatsızlığından, cüzzâm (salgın hastalık) illetinden ve (her türlü) kötü hastalıklardan sana sığınırım.”[13]
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den rivâyet edilen, birçok niyeti hâvî, ezkâr kitaplarımızda da sıklıkla tavsiye edilen bir duâ şöyledir:
،اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ صِحَّةً فِي إِيمَانٍ، وَإِيمَانًا فِي حُسْنِ خُلُقٍ، وَنَجَاحًا يَتْبَعُهُ فَلَاحٌ وَرَحْمَةً مِنْكَ»
«وَعَافِيَةً وَمَغْفِرَةً مِنْكَ وَرِضْوَانًا
“Allâh’ım! Senden îmân içinde sağlık, güzel ahlâk içinde îmân, peşinden rahmet, âfiyet, mağfiret ve rızâ gelen bir kurtuluş istiyorum.”[14]
11 Kere Kureyş Sûresi’ni Okumak
İmâm-ı Rabbânî Hazretleri 2. cildin 69. mektûbunda şöyle buyurmaktadır:
“Korkulu yerlerde ve düşmanın istilâ ettiği mahallerde Kureyş Sûresi’ni okumak, emin olmak ve kurtuluş için tecrübe edilmiştir. Bunun gece-gündüz on bir kere okunması gerekir; daha az olmaz.”
Eyüp Sabri Paşa’nın Mir’âtü’l-Haremeyn kitabında nakledildiğine göre, bu tertip vaktiyle Mekke’deki veba salgınında tecrübe edilmiştir.
Zararlardan Korunmak İçin Bir Duâ
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Bir kimse, bir konağa iner de, orada şu duayı okursa, oradan göçünceye kadar kendisine hiçbir şeyin zararı dokunmaz:
«أعُوذُ بكَلِمَاتِ اللّٰه التَّامَّاتِ من شَرِّ ما خَلَقَ»
“Allah’ın bütün kelimeleri ile yarattıklarının şerrinden zatına sığınırım.”»[15]
Sabah-Akşam Duâları
Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Her kim (akşamleyin) üç defa şu duayı okuyan kimseye, (o gece) sabaha kadar ona ansızın bir musibet gelmez. Kim de bu kelimeleri sabahleyin söylerse akşama kadar ona ansızın bir musibet gelmez:
«بِسْمِ اللّٰهِ الَّذِي لَا يَضُرُّ مَعَ اسْمِهِ شَيْءٌ، فِي الْأَرْضِ، وَلَا فِي السَّمَاءِ، وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ»
O Allâh’ın ismiyle (akşamladım) ki, O’nun ismiyle birlikte (olana) ne yerde, ne de gökte hiçbir şey zarar veremez. O, hakkıyla işiten, çok iyi bilendir.”[16]
Yûnus (Aleyhisselâm)ın Duâsı
Sıkıntılı durumlarda okunması tavsiye edilen duâların başında, Yûnus (Aleyhisselâm)ın Kur’ân-ı Kerîm’de geçen duâsı gelir. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bu duânın fazîleti hakkında şöyle buyurmuştur:
“Hiçbir Müslüman yoktur ki; bir şey için bu duayı yaptıktan sonra Allah Teâlâ duâsına icâbet etmesin.”
﴾لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنْتَ سُبْحَانَكَۗ اِنّ۪ي كُنْتُ مِنَ الظَّالِم۪ينَۚ﴿
“Senden başka hiçbir ilâh yoktur! (Haksız yere bir kuluna belâ vermekten ve beni kurtarmak dâhil herhangi bir şeyden âciz kalmaktan, uzaklık ve) tesbîh Sana! Gerçekten de ben (Senden izinsiz ümmetimi bırakıp hicret ederek kendimi tehlikeye arz ettiğim için, nefsine yazık eden) zâlimlerden oldum!”[17]
Mahmud Efendi Hazretlerimizin Tavsiyeleri
Mahmud Efendi Hazretlerimiz, daima zikir ve niyâz üzere bulunmayı tavsiye etmiş ve sıkıntılı dönemlerde özellikle şu tertibi tavsiye etmişlerdir: “Sıkıntılı zamanlarda, 450 kere
«حَسْبُنَا اللّٰهُ وَ نِعْمَ الْوَكِيلُ» ‘Hasbünallâhu ve Ni‘me’l-Vekîl’ zikrini okumaya devam edelim.”
Şifâ Duâsı
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) hastalıklara şifâ için şöyle duâ etmiş ve ümmetine tavsiye buyurmuştur:
،اللَّهُمَّ رَبَّ النَّاسِ، مُذْهِبَ البَأسِ، اشْفِ أَنتَ الشَّافي، لا شافي إِلاَّ أَنْتَ»
«.شِفاءً لا يُغادِرُ سَقَماً
“Ey insanların, ıstırabları gideren Rabbi, Allâh’ım! Senden başka şifâ verecek yoktur. Buna, hiçbir iz bırakmayacak şekilde şifâ ver; şifâ veren ancak Sensin.” [18]
Bu konuda malûmat aktardığımız sayfamız güncellenmekte, dua ve terkiplere yönelik ilâve işlemi devam etmektedir. Şahid olduğumuz buhranlı sürecin; Mevlâ Teâlâ’nın rahmet ve inayeti, devletimizin ve milletimizin kararlılığı ile en kısa zamanda izalesini diliyor, vefat eden kardeşlerimize rahmet, tedavisi süren hastalarımıza âcil şifâlar temennî ediyoruz.
Dipnotlar
[1] En‘âm Sûresi, 17.
[2] Şuarâ Sûresi, 78-81.
[3] Müslim, Selâm, 47.
[4] Bakara Sûresi, 156’dan.
[5] Fussilet Sûresi, 44’ten.
[6] Taberânî, el-Mu’cemu’l-Evsat, 8/81, No. 6162.
[7] Buhârî, Tıb, 30; Müslim, Selâm, 100.
[8] Nakşibendî tarikatımız, seyr-i sülûkta “Halvet der-Encümen” esasını benimsediğinden, bu yoldaki sâliklere –istisnaları olmakla birlikte- çile usûlü tatbik edilmemektedir. Makalenin konusu bu olmadığından, buradaki malûmatla iktifa edilmiştir. Çile hakkında detaylı malûmat için bkz. Şehâbeddin es-Sühreverdî, Avârifü’l-Maârif, (İhyâu ulûmiddin ile birlikte), Beyrut, ts., s. 121-129.
[9] Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, 5/189.
[10] Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Kebîr, 10/28, No. 10196.
[11] Tirmizî, Zekât, 28
[12] Buhârî, De‘avât, 28; Müslim, Zikir, 53.
[13] Ebû Dâvûd, Vitr, 32
[14] Hâkim, el-Müstedrek, 1/704, No. 1919
[15] Müslim, “Kitâbü’z-Zikri ve’d-Duâ”, 54 (2708).
[16] Ebû Dâvûd, “Edeb”, 101.
[17] Enbiyâ Sûresi: 87’den.
Hadîs-i şerîf için bkz. el-Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb, 2/319, No. 2545.
[18] Buhârî, Tıb, 38.