Şehirlerin sınırlarının belirlenmesi, seferîlik hükümlerinin tahakkuku bakımından mühimdir. Sınırlara dair hükümler ve mesafe takdirine yönelik mesnedler, iki makale ile istifadelerinize sunulmuştur:
Seferîlikte Şehirlerin Sınırları-1
Seferîlikte Şehirlerin Sınırları-2Şehirlerin sınırlarının belirlenmesi konusunda diğer mühim etkenlerin başında da nehirler ve üzerinde bulunan köprüler gelir. Köprülerin bu hususiyeti ile ilgili detay ve hesaplamalar aşağıda belirtilen makalelerimizde delilleriyle birlikte yer almaktadır.
Seferîlikte Köprü Meselesi-1
Seferîlikte Köprü Meselesi-2
Seferilik; dört rekâtlı namazların kısaltılması ve hanımların mahremsiz yolculuk yapabilme sınırları gibi meselelerle alakalanır. Öyleyse kişinin seferi olup olmadığını bilmesi mühimdir. Bir kişinin seferi olması, kat ettiği mesafe ile belirlenir. Kişinin seferde kat ettiği mesafeyi hesaplayabilmesi için bu hesaba nereden başlayacağını bilmesi ehemmiyet arz eder. Kişi bulunduğu şehrin sınırlarını aştığı andan itibaren seferi kabul edilir.
Peki, şehrin sınırları neresidir? Haritadaki sınırlar fıkıhta muteber midir? Dış meydan diye de tabir edebileceğimiz “fina”nın durumu nedir? İstanbul gibi tam ortasında boğaz bulunan veya arasından nehir geçen şehirlerde durum nasıldır? Bu iki yakayı iki ayrı mahal olarak mı kabul etmemiz gerekir, yoksa tek mahal olarak mı kabul etmemiz gerekir? O şehrin bir yakasından diğer yaka istikametine doğru yola çıkanların, seferilik mesafesini nereden hesaplamaları ve nereden itibaren namazlarını kısaltmaları gerekmektedir? Yine o şehrin herhangi bir yakasına, diğer yakadan geçerek varacak olanların, nerede seferiliğin bittiğine hükmedip namazları tam kılmaları gerekmektedir? Suyun üzerinde köprünün bulunması hükme tesir eder mi?
İşte bu makalede bu soruların cevaplarını bulmaya gayret edeceğiz.
Muvaffak kılan ancak Allah’tır.
Haritadaki Sınırlar
Bir şehrin veya kasabanın gerçek sınırları, bütün evlerin bir arada bulunduğu yerleşim bölgesidir. Yani bir şehrin sakini, gittiği istikametteki evlerin bittiği yerden, yani o şehrin yerleşim bölgesini geçtiği andan itibaren sefer mesafesini hesaplamaya ve namazlarını o sınırı geçtiği andan itibaren kısaltmaya başlamalıdır. İl siyasi/idari sınırlarından, yani haritadaki sınırlardan değil… Zira haritadaki sınırlar o şehrin gerçek sınırları değildir. İl, ilçe sınırları; vali, kaymakam ve belediye başkanı gibi resmi vazifelilerin yetkilerinin geçerli olduğu sınırlardır. Meseleye fıkıh nazarından baktığımızda ise yerleşim bölgesi esas kabul edilmektedir.
Eserler
Bu hususta bizi aydınlatacak malumatı eserlerde bulabiliyoruz. İbni Ebi Şeybe, Musannef’inde Hazreti Ali (radiyallhu anh)’tan şöyle bir nakil yapmıştır:
Hazreti Ali (radiyallhu anh) Basra’dan yola çıkmış, öğle namazını dört rekat olarak kılmış ve yanındakilere ilerideki bir kulübeyi göstererek (أَمَا إنَّا إذَا جَاوَزْنَا هَذَا الْخُصَّ صَلَّيْنَا رَكْعَتَيْن) “Bu kulübeyi de geçince iki kılacağız” demiştir.[1]
Muhaddis Abdurrezzak’ın Musannef’inde rivayet şu şekildedir:
Hazreti Ali (radiyallhu anh) Basra’ya doğru yola çıkmış, (bulunduğu şehrin çıkışında) bir kulübe görmüş ve (لَوْلاَ هَذَا الْخُصُّ لَصَلَّيْنَا رَكْعَتَيْن) “Bu kulübe olmasaydı iki kılacaktık” demiştir.[2]
Bu nakillerden de anlaşılacağı üzere şehirlerin hakiki sınırları; evlerin bir arada bulunduğu yerleşim bölgesinin sınırlarıdır. O şehre bağlı bulunan kasabalar ve köyler, ahkâma müstakillen tabi olurlar.
Tahavi Meani’l-asar isimli eserinde, Hazreti Ali (radiyallhu anh)’tan bu manayı teyit eden şöyle bir rivayette bulunmuştur:
“Abdurrahman bin Yezit anlatıyor: Hazreti Ali (radiyallhu anh) ile beraber Sıffin’e doğru yola çıktık. Köprü ile kantara arasındayken namazı kısaltarak, iki rekât olarak kıldırdı.”[3]
Bedrettin el-Ayni bu rivayetin şerhinde şöyle demektedir:
Kantara; taştan yapılan köprüye denir. Öyle anlaşılıyor ki buradaki köprü Küfe’nin köprüsüdür. Kantara da yine Küfe’ye aittir.[4]
Tasvir edildiği şekliyle köprü ile kantara arasındaki yer harita sınırları içerisinde kalmalıdır. Fakat bu sınırlar itibari sınırlar olduğu için üzerine fıkhi hüküm terettüp etmez.
Bütün fıkıh kitapları ittifak halinde, şehrin sınırlarını, şehrin binaları ile kayıtlamışlardır. Bunun üzerine bir de şehre bitişik dış mahalleler ve dış meydan diye tabir edebileceğimiz finanın eklenip eklenmeyeceği tartışılmıştır [5] Daha ilerideki kasaba ve köyler ise idari olarak o şehrin valisine bağlı dahi olsa seferilik hususunda bu durum zikre şayan görülmemiş, müessir olarak sadece aradaki mesafeye değinilmiştir.
Şehirlerin sınırlarının daha iyi anlaşılabilmesi için “Fina” bahsini ve şehirleri ayıran fasılaları incelemek yerinde olur.
“Fina”
Fina lügatte; “avlu” demektir. İbni Manzur, Lisanu’l-arap’ta “Evin önündeki geniş mekân” şeklinde izah etmiştir.[6] Mucemu’l-vasit’de “Bir konağın ortasında veya bir cephesinde bulunan saha” şeklinde tarif edilmiştir.[7]
Fıkıh kitaplarımızda şehrin finası “Şehir halkının ihtiyaçları için tahsis edilen mekân” şeklinde tarif edilmiştir.[8]
Baberti, şehrin finasını tarif ettikten sonra “evin finası da, diğer her şeyin finası da böyledir” demektedir.[9]
Bazı kitaplar, şehir halkının ihtiyaçları kabilinden at koşturma alanlarını ve kabristanı zikretmişlerdir.[10]
Allame Şürumbulâli şunları saymıştır: vefat edenlerin defni, atların koşturulması, süvarilerin idman yapması, askerlerin toplanması, ok veya tabanca ile atış talimi yapılması, imal edilen silahların denenmesi.[11]
İbni Abidin mevzu akışında, toprak/hafriyat atmak ve elbise yıkamaktan da bahseder.[12]
Bu tariflerden de yola çıkarak fina için “şehrin dış meydanı” denilebilir.
Fina Mesafesi
Fina mesafesi ile alakalı Burhanettin İbni Maze’nin nakillerini tertip ederek aktaralım:
Nevadir’de İmam-ı Muhammed Fina mesafesini bir galve (ok atım mesafesi) olarak takdir etmiştir. Şeyhu’l-islam Haherzade ve İmam-ı Serahsi, İmam-ı Muhammed’in bu görüşüne ittiba etmişlerdir.
İmam-ı Ebu Yusuf “bir veya iki mil[13] civarı” demiştir. Bu neticeye İmam-ı Ebu Yusuf’tan gelen şu rivayetten yola çıkarak varmaktayız: Eğer İmam (Halife, Vali, Emir) herhangi bir sebebe binaen şehir ahalisini ile beraber, bir iki mil civarı şehirden ayrılsa, derken cuma namazı vakti girse, İmam orada cemaate cumayı kıldırsa olur.
Bazıları “sesin ulaştığı son nokta” demiştir. Mesela birisi çıkıp bağırdığında veya müezzin ezan okuduğunda sesin ulaştığı yerler finadır. Cumayı burada eda etmek caizdir. Ötesi fina olamaz. Bu sebeple de cumayı orada eda etmek caiz olmaz.
Bazıları iki fersah, bazıları da “her mil üç fersahtan üç mil” (yani dokuz fersah) demişlerdir. [14] [15]
İmam-ı Muhammed’in finayı bir galve olarak takdir ettiği birçok eserde menkuldür.[16] Bu takdir finanın tarifine dahi girmiş ve bazı fakihler finayı tarif ederken “Şehre bitişik olan veya şehre bir galve uzaklıkta bulunan, ahalinin ihtiyaçları için ayrılmış mahaldir” şeklinde tarif etmişlerdir.[17]
Mil ve fersah ile alakalı farklı nakiller mevcuttur.[18]
Dürer’de bu nakiller şöyle sayılmıştır: Bazıları finayı bir fersah (1,848 km), bazıları iki fersah (3,696 km), bazıları üç fersah (5,544 km), bazıları bir mil (5,544 km), bazıları iki mil (11,088 km), bazıları da üç mil (16,632 km), olarak takdir etmiştir.[19] [20]
Allame Şürumbulâli, “Eğer ezanın duyulduğu mesafe ile sesin duyulduğu mesafeyi tek sayarsak toplam da sekiz, ayrı ayrı sayarsak toplam da dokuz farklı görüş ortaya çıkmaktadır” demiştir.[21]
Şehrin sınırından bağıran kişinin duyulma mesafesi ile şehirdeki tüm minarelerden aynı anda okunan ezanın duyulma mesafesi, az da olsa farklı olabilir.
İsmailağa Fıkıh Kurulu
Konunun devamını ihtiva eden bir sonraki makalede; mezkûr mesafelerin mesnetleri, mesafe takdiri ile ilgili diğer kanaatler ve seferîlik başlangıcının fina ile alâkasına dair hüküm ve açıklamalar yer almaktadır. Devamı için tıklayınız.
Dipnotlar
[1] İbn Ebi Şeybe, r.8253.
[2] Abdurrezzak, r.4319.
[3] Et-Tahavi, Şerhu meani’l-asar, r.2419.
[4] El-Ayni, Nuhabu’l-efkâr, c.6 s.357.
[5] Burhanettin İbni Maze, el-Muhitu’l-burhani, c.2, s.87; İbni Nüceym, el-Bahru’r-raık, c.2, s.139; el-Ayni, el-Binaye Şerhu’l-hidaye, c.3, s.14; İbnu’l-Hümam, Fethu’l-Kadir, c.3, s.160; Fahrettin ez-Zeylai, Tebyinu’l-hakayık, c.2, s.139; Molla Hüsrev, Dürerü’l-hükkam, c.2 s.97; Şeyhzade (Abdurrahman b. Muhammet el-Geliboli), Mecmaü’l-enhur (Damat), c.1, s.238 ve diğerleri.
[6] İbni Manzur, lisanu’l-arap, (فني) maddesi.
[7] İbrahim Mustafa-Ahmet ez-Ziyat-Hâmit Abdulkadir-Muhammet en-Neccar, Mucemu’l-vasit, (ف) maddesi.
[8] Es-Serahsi, el-Mebsut, c.2, s.121; Molla Hüsrev, Dürerü’l-hükkam, c.2 s.120; İbnu’l-Hümam, Fethu’l-Kadir, c.3, s.199; Fahrettin ez-Zeylai, Tebyinu’l-hakayık, c.1, s.218.
[9] El-Baberti, el-İnaye Şerhu’l-hidaye, c.2, s.389.
[10] Molla Hüsrev, Dürerü’l-hükkam, c.2 s.97; Eş-Şürunbulâli, Nuru’l-izah, s.69.
[11] İbni Abidin, Reddü’l-muhtar, c.2, s.139.
[12] İbni Abidin, Reddü’l-muhtar, c.2, s.121.
[13] Esasen 1 mil: 4000 ziraya (1.848 metre) tekabül eder. 1 Fersah ise 3 mil/12.000 ziraya tekabül eder. (Muhammet Revvas el-Kala’ci-Hâmit Sadık Guneybi, Mucemu lugati’l-fukaha, s.451.) Fakat bazen mil ile fersahın, birbirlerinin yerlerinde kullanıldığı olur. Burada da mil derken fersah kastedilmiş olabilir.
[14] Esasen 1 fersah (5.544 km) 3 mile tekabül etmektedir. Musannif ise 1 mili 3 fersaha mukabil olarak zikretmiştir. Fersah ve milin birbirleri yerinde kullanıldığı vakidir. Öyleyse fersah derken 4.000 ziraya (1.848 metre) tekabül eden mesafeyi, mil derken de 12.000 ziraya (5.544 metre) tekabül eden mesafeyi kastetmiş olmalıdır. Neticede üç mil diye tabir ettiği mesafe 36.000 ziraya (16.632 metre) tekabül eder. Allahualem.
[15] Burhanettin İbni Maze, el-Muhitu’l-burhani, c.2, s.154-5.
[16] El-Baberti, el-İnaye Şerhu’l-hidaye, c.2, s.389; El-Ayni, el-Binaye Şerhu’l-hidaye, c.3, s.47; İbnu’l-Hümam, Fethu’l-Kadir, c.3, s.199; Molla Hüsrev, Dürerü’l-hükkam, c.2 s.120.
[17] İbnu’l-Hümam, Fethu’l-Kadir, c.3, s.199; Molla Hüsrev, Dürerü’l-hükkam, c.2 s.120.
[18] İbnu’l-Hümam, Fethu’l-Kadir, c.3, s.199; Fahrettin ez-Zeylai, Tebyinu’l-hakayık, c.1, s.218.
[19] Molla Hüsrev, Dürerü’l-hükkam, c.2 s.120.
[20] Burada da fersah ile mil birbirleri yerinde kullanılmış gibi görünmektedir. Biz metre hesabını musannifin sıralamasından anlaşılan kastına göre beyan ettik. İbni Abidin’in sıralaması ise “1 mil, 2 mil, 3 mil, 1 fersah, 2 fersah, 3 fersah” şeklindedir (İbni Abidin, Reddü’l-muhtar, c.2, s.139). Bu sıralama Mucemu lugati’l-fukaha’dan (s. 451.) aldığımız rakamlara muvafıktır.
[21] İbni Abidin, Reddü’l-muhtar, c.2, s.139.