Kurban münasebetiyle sıklıkla karşımıza gelen şu suale yazılı olarak cevap vermek ihtiyacı duyduk.
Sual; Kurban bayramı günlerinde sefere çıkan kişi, kurbanını seferî olduğu bir yerde kestikten sonra, bayram günleri çıkmadan evine dönüp mukim olsa tekrar kurban kesmesi gerekir mi?
Konuya girmeden önce ilgili birkaç meseleye temas etmek faydalı olacaktır.
Kurban; şartlarını bulunduran kişilere, kesilerek eda edilmesi vacip olan bir ibadettir. Bu şartlara ait bazı İhtilafları göz ardı edip tercih edilen görüşlere göre bunları sıralayacak olursak;
1. Müslüman olması.
2. Vakti içerisinde olması; kurban vakti: bayram namazından sonra 3. günün akşam ezanına kadardır. (esasen kurban vakti, sabah namazının girdiği vakitte başlasa da bayram namazından sonra kesilmesi şarttır).
3. Akıl- baliğ olması.
4. Nisab miktarı mala malik olması/ Ekonomik durumunun müsait olması; yani ticari amaçlı olsun veya olmasın asli ihtiyaçlarının dışında nisab miktarı mala sahip olan kişilere kurban vaciptir. (Nisab miktarında, 81 gramdan 96 grama kadar farklı görüşler var. En yaygın olan 86 gram altın değeri olduğudur).
5. Mukim olması.
Mesele 1: Kurban bayramı 3. Günün akşam namazına yakın zengin olan fakire, mukim olan misafire, Müslüman olana, akıl ve baliğ olana kurban kesmek vacip olur.
Mesele 2: Birinci meselenin tam aksine; kurban bayramı 3. Günün akşam namazına yakın, fakir düşenden, (ihtiyacına binaen) sefere çıkan kişiden kurban sorumluluğu düşer.
Bu iki meselede Hanefi fıkıh kitaplarında ihtilaf yoktur.( Fakat bunlar kurban kesilmeden önce olan durumdur. Sualde ise kurban kestikten sonra mukim olan misafirden bahsedilmektedir.)
Mesele 3: Kurban bayramının ilk günlerinde fakir olduğu halde kurban kestikten sonra 3. Günün akşam vakti girmeden nisap miktarı mala sahip olan kişinin tekrar kurban kesmesi gerekir mi?
Bu mevzuda Hanefi fıkıh kitaplarında ihtilaftan söz edilmektedir. Önceki âlimlere göre; tekrar kurban kesmesinin vacip olması daha sahih olan görüştür. El-mebsut, el-Muhitu’l-Burhâni, Tuhfetu’l-Fukaha, Bedaiu’s-Sanâi’, ve diğerleri.
Aynı görüşü Bedaiu’s-Sanâi’den özetle nakleden dönemindeki müteahhir âlimlerin önde gelenlerinden Muhammed Emin İbn Abidin şöyle der: “Evet fakir olduğu halde kurbanını kestikten sonra vakit çıkmadan nisap miktarı mala sahip olanlara iâde-i kurban (kurbanı tekrar kesmesi) vaciptir. ”Ancak sonra gelen âlimler: Önceki kestiği kurbanın yeterli olacağını ileri sürerek, tekrar kurban kesmesini vacip görmediler ve bununla fetva verdiler. Şahsen biz de bu görüşü alıyoruz (9/458 baskı, Dar-u Alemi’l-Kütüp)
Mesele 4: Kurban bayramı günlerinde sefere çıkan kişi kurbanını seferi olduğu bir yerde kestikten sonra, kurban bayramı günleri çıkmadan önce evine dönüp mukim olsa tekrar kurban kesmesi gerekir mi?
Bu konuda Hanefi fıkıh kitaplarından Alauddin el-Haskefî’nin “ed-Dürrü’l-Muhtar” isimli eserine haşiye yazan et-Tahtavi ve İbn Abidîn’in aynı kitaba haşiye olarak yazdığı “Reddu’l-Muhtar” isimli eserinin dışında sarih/açık bir ifade bulamadık. Reddu’l-Muhtar’da; seferdeyken nafile olarak kurban kesen kişiden vacip olan kurbanın düştüğünü açıkça ifade etmiştir. (et- Tahtavî 4/163),(ibn Abidin 9/453) [2] yani seferde nafile olarak kesilen kurban, vacip olan kurbanın yerine geçerli olur.
Zenginlik ile mukim olma şartları, kurbanın vacip olması noktasında aynı şartlar olarak değerlendirilir. Fakat fakir kişinin kestiği kurbanın nezir hükmünde olması, misafirin kestiğinin ise bu hükümde olmaması, zenginlik ile mukim olma şartları arasında fark olduğunu açıkça gösterir.
Fakihler; kurban kesen fakirin kestiği kurbanın adak olacağını, buna rağmen ondan yiyebilir mi, yiyemez mi meselesini uzun uzun anlatmışlardır. Seferdeyken kurban kesen birinin, kestiği kurbanın adak mı –değil mi, yenir mi – yenmez mi, meselesinden bahsetmemişlerdir. Bu da bize zenginlik ve mukim olma şartını aynı ölçüde değerlendirmediklerine dair bir delildir.
Tuhfetu’l-Fukaha’da Alauddin es-Semerkandî şöyle der: “seferde olanlara kurban vacip değildir. Tıpkı bayram ve Cuma namazlarının vacip olmayışı gibi.” Malumdur ki seferdeyken kıldığı Cuma namazından sonra mukim olan kişiye, öğlen namazı vacip olmayacağı gibi, Cuma namazını da tekrar etmesi vacip değildir. (Mukim olduğunda şehirde henüz Cuma namazı kılınmamış olabilir)
Bu meselede de gördüğümüz gibi Cuma namazının vacip olması için mukim olmak şart ise de Cuma namazının sahih ve farzı düşürücü olması için ikamet şart değildir. Bu da bize her şartı eşit olarak değerlendirmememizi, mukim olma şartıyla, zengin olma şartının farklı olabileceğini, birine ait meseleleri diğerine taşımak için mücerret şart birliğinin kâfi gelmeyeceğini göstermiş olur.
Zira sefere çıkan kişiye kurban kesmemek kolaylıktır, ruhsattır. Şayet tekrar kurban kesmesini gerekli görecek olursak ruhsat, ruhsatlıktan çıkar ve kolaylık zorluğa döner.
Mukimliğin, zenginlik gibi bir şart olmadığına seferin ruhsat olduğuna dair, İbn Ebi Şeybe musannefinde misafir olan kişiye Cuma namazı vacip değildir babına bakılabilir.
Abdurrezzak Musannefinde seferde olanın kurban kesmemesinin ruhsat olduğuna açıkça rivayet etmiştir. Abdur’ric’i talak-Rezzzak , Es-Sevrî’den o da Ebu Hanifenin hocası Hammad b. Ebi Süleymandan o da İbrahim en-Nehâi’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
عبد الرزاق عن الثوري عن حماد عن إبراهيم قال رخص للحاج والمسافر في أن لا يضحي
“Hacda olanlara veya seferde olanlara kurban kesmeme ruhsatı verilmiştir.”
Sonuç:
Kurban bayramı günlerinde sefere çıkan kişi kurbanını seferi olduğu bir yerde kestikten sonra, kurban bayramı günleri çıkmadan yani 3. Günün akşam vakti girmeden önce evine dönse, mukim olsa tekrar kurban kesmesi gerekmez. Seferdeyken kestiği kurban yeterlidir