Benim Allâh’a sözüm var; benim canımı rahlenin başında al Allâh’ım diye…
Benim aldığım kitapların fiyatı önce bir milyardan başlıyor.
Benim yıllık kitap giderim yirmi milyardır. Ben öyle yapacağım, böyle yapacağım bunu bulacağım…
Yalnız; kitap için her türlü şeyi yapmaya benim heyecânım var.
O kadar parayı buluyorsun, işte git bul o parayı evin olsun vs.
Bana bak! Dişlerini sökerim ha! Ona göre!
Bizim en büyük zaten sakatımız; Efendim işte ne yapacaksın bu kadar kitabı, ona para buluyorsun, buna para bulamıyorsun vs.
Yâhu sen kitabı ekmekle ne kıyas ediyorsun ya? Kitabı sen tuğlayla nasıl kıyas edersin ya? Kitabı sen evle nasıl kıyas edersin ya?
Benim yaptığım belki iş değil yani. Ben kendime kıyak baksaydım, ben niye düşeyim ki hastanelere? Niye ben şekere olayım ki peki?
Sen öldükten sonra kitabın olsa ne olur peki? Ama bu böyle işte.
Her türlü eksikliğimize rağmen, günahımıza rağmen ben bundan vazgeçemem arkadaş ya!
Ben bir cümle okuyayım ben bittim ya bittim ya!
Ben bunu okuduktan sonra dünyada, ben dünyada zaten cennete girdim ben.
Cennet bahçesine uğradığınız zaman otlayın diyor Rasûl-i Ekrem (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) Yâ Rasûlallah! Cennet bahçesi ne? “İlim toplantılarıdır.”
Ama bu Allah öyle bir Allah ki; burada başlıyor meyveye. O zaman sana yakîn geliyor, îkân geliyor. Burada ilim insana bu kadar güzel zevk ve tat veriyorsa ki dünyanın cenneti buysa, ya öbür taraf ne?
Haydi! Ben ne kadar konuşursam konuşayım. Bunlar size böyle işte rüzgâr esti, havada savruldu bir toz gibi gelir. Kuş tüyü gibi gelir. Öyle değil! Bu daha öteye gidiyor.
Karıyı getiriyorlar buna alternatif yapıyorlar. Tüküreyim içerisine. Evlenmeye paran yok. Eee. Sen kitap alıyorsun. Ya git Allah aşkına, git ya, git be, canımı sıkma!
Ben sana Allah’tan bahsediyorum, Muhammed Mustafa’dan bahsediyorum, o bana karıdan bahsediyor. Bana bundan bahsediyor. Evin yok bilmem ne.
E tamam anlıyorum lazım eyvallah vs. Ama ben îcabında çardırda dururum ben. İslamiyet göçtü gidiyor, ondan sonra millet hala ev düşünüyor. Tamam, haklı eyvallah!
Ama bunu getirip de bana mazeret dayamanın anlamı ne?
Rasûl-i Ekrem (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) vefat etti. Selmân-ı Fârisî (Radıyallâhu Anh) eve girmedi. Bir duvarın dibinde bitirdi ömrünü. Öyle yıkılmış bir ev, bir duvarı kalmış öyle. Onun dibinde bitirdi ömrünü. Niye böyle yapıyorsun yahu sen? Rasûl-i Ekrem (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) bu dünyadan gittikten sonra evde yaşasam ne yazar dışarıda yaşasam ne yazar? Benim gündüzlerim bile gece oldu diyor? Bırakın beni ben de böyle gideyim diyor.
Benim onlar gibi olmak zaten hayalim de yok yani. Beceremem çünkü. Ama oradan bir ses gelmiyor mu? Oradan bir koku gelmiyor mu? Bir mesaj gelmiyor mu?