Nemrut, İbrahim (Aleyhisselâm)ı ateşe attı. Boynuna kadar hayvan derisine sardı ve ateşe attı. Neticede artık ateş yakıldı ve o anda İbrahim (Aleyhisselâm) yanına ağzında su olan bir kuş geldi. İbrahim (Aleyhisselâm) ona, “Ne işin var senin burada? Bak yanıyor her taraf. Kanatların yanacak çabuk git buradan!” dedi. Kuş ise dedi ki: “İbrahim! Senin ateşine su atmaya geldim!” ve suyu ateşe attı. İbrahim (Aleyhisselâm) ise, “Senin suyundan ne olacak, bu kadar ateşe?” dedi. Kuş cevap olarak, “İbrahim! Nerden olduğumuz belli olsun diye…” dedi.
Arkasından bir karga geldi. Karganın ağzında bir çöp var. İbrahim (Aleyhisselâm) ona, “Sen ne arıyorsun burada?” dedi. Karga ise, “Ateşine bu çöpü atmaya geldim. Düşman olduğumuz belli olsun diye!” dedi. Buraya gelmek ile sen neye dost olduğunu gösterdin. Ama şu tablonun, şu kıstasın, şu ölçünün bundan sonrada aynen devam etmesi lazım. Saflar netleşmediği müddetçe, Allah (Celle Celâluhû)dan rahmet asla ve kat’a beklemeyelim.
Leyla ve Mecnun
Mecnun Leyla’ya aşıktır. Mecnun’a demişler ki, “Mecnun! Şu ağacın ne güzel boyu var!” Mecnun demiş ki: “Leyla’nın boyuna benzer.” Bu sefer “Mecnun! Şu ağacın ne güzel dalları var!” deyince o da, “Leyla’nın kollarına benzer.” demiş. Buradan ne anlıyoruz şimdi? İnsan sevdiğini her yerde görmeli. Adama ağaçtan bahsediyorlar, onun aklı fikri Leyla’da. Sevgi insanı böyle konuşturur. Sen bana baktığın zaman ağlaman lazım. Ben sana baktığım zaman ağlamam lazım. Çoluk çocuğuna baktığın zaman gözlerinin dolması lazım. “Allah’ım! Bunlar ne acayip bir nimettir!” diye. Off Of! Nerden gidiyoruz nerden?
Sehl-i Tüsteri (Kuddise Sirruhu) buyurur ki: “Bir insan bir nefesten öbür nefese Allah demeden gidecek olsa, Mevla’yı zikretmeden geçecek olsa bu insan ömrünü zayi etmiştir, hidayetini kaybetmiştir. Bak bu kafayla bu sözü anlayamayız. Bazı sözlerin iyi anlaşılması biraz derin düşünmeye bağlıdır. Derin düşünmekte kafayla oluyor. İlimle ve birikimle oluyor. Eğer sende malzeme var ise tamam, arabanın motorunu indirirsin aşağıya. Ama sende bir tane anahtar varsa sen bütün cıvataları o anahtarla sökemezsin.
Her cıvataya ayarına göre anahtar lazım. Bazı sözlerin hakikatini ve derinliğini anlamasak bile inan geç. Söyleyen hakikaten ciddi bir insansa, aklı başında Allah’tan korkan biri nsansa, kendi kendine de ki, “Ben anlamadım ama vallahi bu adam doğru söylüyor ya Rabbi!” de. Çünkü bu adam öyle sıradan bir adam değil.
Marka Müslüman
Hacı Ubeydullah Ahrar (Kuddise Sirruhû) buyuruyor ki: “Tarikat ve tasavvuf denen şey, şeyhinin sana teveccüh etmesi, bakması, senin maneviyatını kendi tasarrufu altına alması, seninde böyle işte tesbih çekip de murakabeye dalman değildir. İş nedir bilir misiniz? Asıl iş yapılan bütün işleri bir noktaya bağlamaktır. Ve bütün mahlukata bakarken özel bir gözle bakabilme işidir.” diyor.
“Bu gözü sana eğer Allah veriyorsa, eğer bu gözü yakalayabiliyorsan, nereye bakıyorsan Allah için bakıyorsun. Allah için bakabiliyorsan tamamdır iş. Eğer hareketlerin, kafan, kalbin, düşüncen Allah için değilse böyle tarikat olmaz. Bu din, din değildir!” diyor. Marka müslüman olmaktan, Cenâb-ı Hak bizleri muhafaza eylesin. Nasıl ki bir kan, yaşamamız için elzem ve gerekli bir kan gibi din-i mübin-i İslâm’a sahip olmaya, imanı ve İslâm’ı damarımızda ki kan gibi telakki etmeye Cenâb-ı Hakk bizleri muvaffak eylesin!