Resûl-i Ekrem (Sallâllâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki, “İki sarhoşluk sizi perişan etti.” Bu hadisi İmam İsfehânî “Hilye” adlı kitabında söylüyor. Hazreti Ayşe (Radiyallâhu Anhâ) annemizden rivayet ediyor.” İki sarhoşluk sizi perişan etti, komaya soktu” diyor Efendimiz,” Birisi hayat tutkusu, yemek, içmek, keyif yapmak, gezmek, tozmak, diğeri ise cehâlet tutkusu, cehâlet düşkünlüğü.”
Bilmesek ne olacak ya! O kadar da ince gitmeyelim ya! Bu iki duygu var ya, sizi lime lime eritecek” diyor Rasûlüllah (Sallâllâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem), “O zaman insanlara güzel şeyleri söylemeyeceksiniz. Banane ya! İnsanların yanlışlarını göreceksiniz fakat ikâz etmeyeceksiniz.” diyor Resûl-i Ekrem (Sallâllâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem). Orada kronik bir hadise var. Cehâlet tutkusu içimize sindi.
Keyfim Bozulmasın
Birşeyler öğrenmeyi risk görmeye başladık. Çile ve meşakkat görmeye başladık. Neticede “Keyfim bozulmasın da dinden mi gidecek, al götür.” der gibi bir hal oluştu bizde. Maazallah! Ama, “Herkesin vurdumduymaz olduğu bir ortamda, Allah (Celle Celâluhû)nun kitabı, Muhammed Mustafa (Sallâllâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem)in sünneti ile hareket edenler, Mekke-i Mükerreme’den Medine-i Münevvere’ye gelen Muhâcirin-i Kirâm ve onlara yardım eden, onlara kucak açan, onlara bak kardeşim, sen her şeyini malını, mülkünü bütün varını orada bıraktın, hiçbir şeyin yok, hatta ve hatta benim iki tane hanımım var, birini boşayayım da sen nikahla diyecek kadar, beraber yattığı hanımını bile, tabi usulü dairesince kardeşi ile paylaşan, Ensar-ı Kiram ile beraber olacak” diyor Hadis-i Şerif.
Kim, ümmetin fitneye maruz kaldığı, dik kafalılık yapıldığı bir ortamda, kimsenin vaaz-ü nasihat dinlemeye tahammül etmediği bir zamanda yine Allah (Celle Celâluhû)nun kitabı ve Muhammed Mustafa (Sallâllâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem)in sünnetinde ısrar ederse, kim benim ilk göz ağrım, ilk aşkım gitti ve ben onun için varım deyip de davasının ve aşkının bedelini öderse, Muhacirûn ve Ensâr ile beraber olacak diyor Resûl-i Ekrem (Sallâllâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem). İman bunu gerektiriyor.
Dava Gayreti
İnsanların çoğu bu devletten maalesef mahrumdur. “Bana ne! Onun namazı ya! Nasıl kılarsa kılsın!” deyip onu terk ediyor, yani ikâz yapmıyor. Süfyân-ı Sevri (Rahmetullahi Aleyh) bir adam gördü. Bu adam ayakta bevl ediyordu afedersiniz. O adama bu işin çirkin olduğunu söyleyemedi. Ve kahrından kan bevletti kan! Onlar yanlışı görüp de ikâz edemedikleri zaman komaya giriyorlardı, titremeye başlıyorlardı. Neler neler! Bu din-i mübîn-i İslâm bu gayretlerle, bu çilelerle, bu fedakarlıklarla bize geldi. Biz şimdi tabi bolluğuna rastladık herhalde, bozuk para gibi harca gitsin. Bu ne oluyor ya!
Bir adam var. İsmi mühim değil, çünkü yaramaz bir adamın adamı o. Bu adam, “Ayasofya camisinde Cuma namazı kılıyoruz. Hoca minberde hutbe okuyor. Minberin dibindeki adam hutbeyi nasıl duyuyorsa, en arkadaki insanlarda aynen öyle duyuyordu.” diyor. Çünkü kimsede çıt yoktu. Öksürmek, aksırmak yok. Adam icabında kendisini boğuyordu gene de yapmıyordu. Niye? Çünkü ses, hocanın ses dalgalarını engelleyip de arkaya gitmesine engel olmasın diye. Namazdaki hal ne ise, hutbede de aynen o hal vardı. Kimsede böyle sağa-sola gitmek, bağdaş kurmak, elini dayamak, uyumak, horlamak edepsizce yok ya! Adam öksürecek ama öksürmemek için zorluyor kendisini. Allah (Celle Celâluhû) ile beraberlik kolay mı dostum?