Muhterem Müslümanlar!
Allah’ın mazlum kulları! Allah’ın şeker kulları! Allah (Celle Celâlühû) bilmediklerimizi anlamaya, anladıklarımızı yaşamaya, duyduktan sonra işittik ve itaat ettik Yâ Rabbi!, dinledik ve itaat ettik demeye, duyduklarının bedelini ödemeye, neticede hem dünyada hem âhirette aziz ve bahtiyar olmaya Cenâb-ı Hakk bizleri muvaffak eylesin! Duyup da duymamış olmaktan, işittik ve itaat ettik diyecek yerde işittik ve isyân ettik, dinledik ama biz yine eski kafadan gideriz, eski günahlardan vazgeçmeyiz diyenler gibi yanlışlarda ısrar etmekten, gaflete maruz kalmaktan, neticede dünyada ve âhirette bütün sermayeyi eritip iflasa maruz kalmaktan, eli koynunda kalmış öksüz, yetim çocuk gibi Allah ve Rasûlü’nün ve diğer ruhanîlerin huzurunda mahcup olmaktan, ezik Müslüman olmaktan, yüzü kara olmaktan Mevlâ mazlum Müslümanları, bizleri masûn ve mahfûz eylesin!
Muhterem Kardeşlerim!
Allah Teâlâ ne nimet verdi ise, arkadan muhafazasını istiyor. Hiçbir nimet verilmesin ki bunu istediğiniz gibi, nasıl istiyorsanız harcayın, ben size hesap kitap sormam demiyor. Allah Teâlâ’nın böyle bir kanunu yok. Ne verdi ise kuruşuna kadar bu nimet sorulacaktır. Madem ki bizim için dünyada ve âhirette en büyük sermaye îmân ve amel-i sâlihtir öyleyse bu imanın muhafazası, bu nimetin mutlaka ve mutlaka bir hesabı olacaktır. Onun için, nasıl ki bir memleketin toprağından herkes istifade ediyor, öyleyse herkes askerlik yapacak. Eğer bir seferberlik ilan edilse, yani toplu savaşma kararı alınsa kadın-erkek herkes cepheye gidecek. Bunun mantığı nedir? Bunun mantığı şudur; toprak bizimdir. Bu toprağın muhafazasından herkes sorumludur. İstanbul’a su veren bir göl var değil mi? Terkos gölü. Madem ki o gölün suyundan herkes istifade ediyor, öyleyse herkes o gölü arı-duru, tertemiz tutmaya gayret göstermeli. O suda herkesin istifadesi vardır. Madem ki Allah İslâmiyeti en büyük nimet olarak gönderdi, madem ki îmân, İslâm bir ihtiyaçtır, ihtiyacımız olan şeyi Allah Teâlâ bildi ve daha biz dünyaya gelmeden dünyaya diğer nimetler gibi İslâmiyeti de gönderdi, dayadı, döşedi her şeyi, öyleyse bunların mutlaka ve mutlaka bir muhafazası söz konusudur.
Din sadece hacıya hocaya gelmedi. Sadece dervişe, zâhide gelmedi. İslâmiyet, rahata, huzura ihtiyacı olan herkesin temel gıda maddesidir. Ben gelirim işimi yaparım ve çeker giderim, din ise dinin yeri camidir. Din diskoteğe giremez, dükkâna giremez, bankaya giremez gibi sözlerin manası yoktur. Bal gibi de girer. O senin anladığın din anlayışı camide yok veya o anlayışı İslam temsil etmiyor. O senin dediğin din anlayışını kilise temsil ediyor. Nasıl ölmek ve dirilmek istiyorsan öyle yaşamaya mecbursun. Yok hocam, ben yine kendi bildiğimi yapacağım diyorsan bende bir dua yapar senin biletini keserim sen de buna âmîn dersen tamam? Ben şöyle dua etsem; Ya Rabbi! Ben insanım. Yarın bir gün öleceğim. Ben yahudi gibi, hristiyan gibi, ateist gibi, mason gibi, ölmek istiyorum. Ve hesap-kitap için yarın rûz-i mahşerde çağrıldığım zaman beni Müslümanlarla beraber değil, Muhammed Mustafa ile beraber değil, evliyaullâh ile beraber değil, dinsiz, dansöz, ne kadar zibidi varsa, hristiyanı, yahudisi şusu busu varsa beni onlarla beraber huzuruna getir. Ben Muhammed’i istemiyorum, ben evliyâ mevliya istemiyorum. Onlarla değil, bu soysuzlarla senin huzuruna gelmek istiyorum diyorsan tamam! Bunu kesinlikle demezsin. Yani bulunduğumuz çelişkinin boyutunu, maruz kaldığımız zikzakın enini boyunu göstermek için bu misali veriyorum. Ben böyle dua etsem sen buna âmîn der misin? Demezsin. Peki âmîn demeyeceğimiz bir duanın karşısında dünyada böyle bir yaşantıya nasıl rıza gösterebiliriz. Bunun anlamı yoktur. Trafiğin bile bir kanunu vardır. Hayatın da bir kanunu vardır. Trafikte herkes kendine göre bir kural uygulasa trafik arap saçına döner, işin içinden çıkılmaz. Benim canım soldan gitmek istiyor, öbürü sağdan gitmek istiyor. Böyle iş olmaz. Hayatın da bir kanunu vardır. Hayvanların da bir kanunu vardır. Cansız varlıkların dahi bir kanunu var. Cenâb-ı Hakk seni başı boş bırakmıyor. Ben sizi başı boş bırakayım, siz de kendi halinizde yiyin, için, gezin öyle mi? Dikkat edelim Cemaat-i Müslimîn.