Şu anda Efendi Hazretlerini selâmladık. Her zaman büyük insanlarla hem rûhen hem bedenen beraber olmak mümkün olmaz. Dünya bu, “Kişi sevdiğiyle beraberdir.’’ Kişi neyi, kimi seviyorsa onunla beraber dirilecek yarın. Kimin yanında olursak Allâh-u Te‘âlâ bizden memnun olur? Onu düşünüp onunla beraber olmak iki türlü olur; bir rûhen beraber olmak, iki bedenen beraber olmak. En azından rûhen beraber olursak kârdayız. Allâh-u Te‘âlâ’nın düşmanlarıyla beraber olmak zarardır.
Âyetlere kısaca mana vereceğiz ve onlarla alâkalı fıkhî bilgiler vereceğiz. Biliyorsunuz mensubu olduğumuz dinin farzı, vâcibi, sünneti, müstehâbı, haramı, mekrûhu ve müfsidi, âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerden çıkıyor. O hâlde âyet-i kerîmeleri okuduğumuzda, hüküm bildiren âyetler çıkınca farz mıdır, vâcib midir, sünnet midir, müstehab mıdır, buna da işaret etmemiz lâzım. Onun için bir âyet-i kerîmeye mana verileceğinde birçok tefsirlere bakıp fıkıh fetvalarını bilmek lâzım. Bütün ayetlerin anlaşılması için sebeb-i nüzûlünü bilmek lazım. Bütün âyetlerin ne sebeple indirildiğini bilirsek anlama bakımından daha iyi olur ve Rabbimizin kitabına ünsiyet bağlamış ve böylece Rabbimize daha yakınlaşmış oluruz. Hepimizin bildiği âyet-i kerîmeler ama olsun, insan ne kadar dinlerse hiç dinlememiş gibi dinlemek lazım.
İmâm-ı Âzâm müctehidlerin reisi, “Bu ilmi nasıl elde ettin?” diye sordular. “Bin kere dinleyip çok iyi bildiğim meseleyi bin birinci kere duysam hiç duymamış gibi dinlerim” dedi. Biz böyle değiliz. Bir kere dinlediğimizi bir daha dinlemek istemeyiz. Şu hastalarımız var. Hoca olanlarımız yeni yeni meseleler bulur ki, demesinler hoca aynı şeyi söylüyor diye.
Vaaz Sadece Söz Söylemek veya Dinlemek Değildir
Vaaz sadece söz söylemek, dinlemek değil, söyleyen söylediğini yaşasa dinleyen de dinlediğini tatbik etse tamamdır. Çok kitaplara gerek yok. Her kitap din için değil. Kimi kitaplar para için yazılmıştır. İmam Buhârî’nin 11 ciltlik kitabı, İmam Serahsî’nin 30 ciltlik kitabı. Onlar Kur’ân’ı okumakla elde ettiler. Mesela gece namazında bir âyet, saf bir gönülle tekrar tekrar okusan Allâh-u Te‘âlâ ona göre geniş manalar döker. Ne söyleyeceğini bilmeyen, çok kitap okumaya müracaat etmeden evvel gönlümüzü, okuduklarımızı anlayacak masivadan temizlenmiş bir gönül elde etsek çok kitap okumaya gerek kalmaz. Şimdi nice cereyanlar var. Kendi talebelerimiz yanlış olduğunu bildiği hâlde o tuzağa düşüyor.
Bâtıl Görüşlerin Televizyonda Konuşulmasındaki Tehlikeli Gayeler
Bugünlerde tenasühü’l-ervâh diye bir mesele konuşuluyor. Bunu bir program olarak televizyona sokmuşlar. İslâm’dan hariç olan batıl fırkaya göre ruh bir bedenden başka bir bedene intikal eder, diye inanıyorlar. Öldükten sonra dirilmeye inanmayanlar, dinin kurallarından kurtulmak isteyenler, insan ruhu başkasına geçer diyorlar. Yeni doğan çocuklar 4-5 yaşında olunca 60 yaşındaki insanın bildiğini biliyor. Televizyonda yaptıkları şu numara, dört yaşındaki çocuğu konuşturuyorlar. Çocuk kendisi doğmadan 60 sene önce ölen birinin hayatını anlatıyor. İşte anası şudur, babası şudur, şurada doğdu, şöyle yaşadı diye takır takır anlatıyor. Demek ki o adam ölmüş olan ruhu bu çocuğa geçmiş onun için biliyor. Tanımadığı bir adamın hayatını anlatıyor.
İtikat bakımından iğnenin ucunda duruyoruz. Buna inanınca âhirete inanmak ortadan kalkıyor.
İsrâ Sûresinde şöyle buyuruluyor:
«(Habîbim!) Sana (insan bedeninin kendisiyle hayat bulup yönetildiği) ruhtan soruyorlar. De ki: “Ruh (sadece) Rabbimin (bildiği ve mâhiyetini kimseye bildirmediği özel) iş(ler)inden (biri)dir. Size ise (Allâh-u Te`âlâ’ya âit sonsuz ve sınırsız) ilim(ler)den ancak pek az bir şey verilmiştir (ki, duyularınız vasıtasıyla o bilgilere ulaşmaktasınız. Böylece ruhu diğer yaratıklardan ayıracak bazı özel vasıflarıyla ilgili bilgi edinebilirsiniz, ancak gerçek mâhiyetini bilmeniz mümkün değildir).»[1]
İnsanlar küfre gidiyor, adama namaz kıl diyorsun kılmam diyor. Çünkü aklına koymuş ben nasıl olsa öldükten sonra dirilmeyeceğim, benim ruhum başkasına geçecektir. Adamın bir tanesi diyor ki: “Benim bedenim daha önce şu sokaklarda merkep olarak gezdiğini hatırlıyorum.” Allâh-u Te‘âlâ Hazretleri, bunlar dinlere inanmıyorlar diye bu belâ ile ibtilâ etmiştir.
Bu çocuğa da cinler musallat olmuş, cin konuşuyor onlar ise çocuk konuşuyor zannediyorlar. Cin, çocuğun ağzından adamın hayatını anlatıyor, çocuk bir hoparlör gibi kullanılıyor. Böyle tuzaklara düşmeyelim. Önümüzde Kur’ân-ı Kerîm varken, bu kadar âlimler varken, ilmin içinde olup bu kadar yanlış işleri yapmak, böyle bozuk itikadlara düşmek hiç olmuyor.
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) buyuruyor: ‘‘İlim tamamen kaldırıldığı zaman insanlar cinlerle teselli olacaklar.’’ İnsanın ruhu başkasına gitmez. Çünkü Allâh-u Te‘âlâ buyuruyor ki: Allâh, o (eceli gelmiş) canları ölümleri ânında tamamen alır; o öl(üm vakitleri gel)memiş olanları da uykularında (alır. Ölüm ânında tamamen, uykudaysa kısmen o ruhların bedenleriyle olan alâkalarını keser)!..[2] İkisi de hemen hemen aynıdır. Sadece fark, uykuda bedende canlılık var, ölümde yok. Ruhun bedenle alakasını kesmesi aynıdır. Ama uzaklık ve yakınlık olmadığı için bedende beraber hemen alâka kurabilir.
Öldükten sonra senin ruhun bir başkasına gidebilir, diye düşünüyorsun. Sekiz milyar insan her gün uyuyor, birinin ruhu bir başkasına gitti mi, yok! İşte, mezardan kalktığın zaman da aynı. Böyle düşünmek fâizi, şarabı, adaletsizliği, yabancı kadınlarla alâkayı yasak eden, parlak olan Dîn-i Mübîn-i İslâm’a çamur atmaktır. Çamur dine tutmuyor ama senin itikadına zarar oluyor. O parlak olan şer-i şerîfe karşı nükteler meydana geliyor. Zayıf itikadlıları kaydırıyorlar.[3]
Dipnotlar
[1] İsrâ Sûresi, 85.
[2] Zümer Sûresi 42’den.
[3] Girişte belirtildiği gibi, ders âyet-i kerîmelerinin tefsir edildiği sohbetin tam metni için bkz. Hızır Efendi, Sohbetler, s. 17-18.