Cemaat-i Müslimîn, ihvân-ı dîn. Bugün, Allâh-u Te‘âlâ’nın Kur’ân-ı Kerîm’inden âyet-i kerîmelerle, sevgili Efendimiz Muhammed Mustafa (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in mübarek sözlerinden ve Allah dostlarından Mevlânâ Mustafa İsmet Ğarîbullâh (Kuddise Sirruhû)dan beyitler okuyacağız.
Risâle-i Kudsiyye’den beyitler okumamızın sebebini size defalarca söylemişizdir. Maksat, tasavvuf ilminden bir kapı aralamaktır. Rasûlüllâh Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: ‘‘Rabbim bana üç ilim öğretti. Birincisi, yaymakla emrolunduğum şeriat ilmidir. İkincisi, açıklamasından men olunduğu nübüvvet ilmidir. Üçüncüsü, açıklamasıyla muhayyer bırakıldığım tasavvuf ilmidir. Kabiliyetli bulursan söyle, kabiliyetli bulmazsan söyleme!”[1]
Bu ilmi sahâbe, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den aldı. Sahâbeden tâbiûn, tabiûndan mürşidler aldı ve sonra Nakşibend Hazretlerine ulaştı. Bid’atlerden arındırdı, saf ve pâk etti. Biz onun aldığı bu zikirle merkeze ulaşmak istiyoruz. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den alınan bu zikri Nakşibend Hazretleri nakletmiş ise buna Nakşî tarîkatı diyoruz. Bu zikri Kâdirî tarîkatının şeyhi nakletmiş ise Kâdirî tarîkatı diyoruz. Yalnız bu zikirlerin hepsi Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den alınmıştır.
Eğer sen, “Ben zâhirî ilim ile Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e ulaşmak istiyorum, nereden ulaşayım?” dersen, sana “İmâm-ı Âzâm’ın mezhebinden ulaş” deriz. Eğer dağıtım yoluyla Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e ulaşmak istiyorsan, Nakşibend Hazretlerinin tarîkatından ulaş. Senin aldığın bu mezheb ve tarîkat, işin özüdür. Sadece tarîkat ve mezheb denilerek öz malın ismi değişmiş, o sana yabancı geliyor. Sen onu bid’at zannediyorsun. Çoğu alimlerin tasavvuftan haberi yok. Halbuki nefs-i emmârenin terbiyesi bâtınî ilimle yani tarîkat ile mümkündür. Tasavvuf da zâhirî ilimden alınmıştır.
Tarîkatın Hakiki Mahiyeti
Tarîkat, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i şu altı cihetten yani zahiren, bâtınen, kavlen, fiilen, amelen ve itikaden taklitten ibarettir. Eğer bu altı cihetten Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i taklit olmazsa, o tarîkat vasfını kaybeder. Mürşid efendi de bu altı cihetten Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i taklit eder ve müridanına bunları taklit etmeyi söyler. Peki, mürşid efendinin müridanına Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i taklit etmeyi söylemesi suç mudur, hayır! Tarîkata karşı çıkmak, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in kalb-i şerîfinden alınan bâtınî ilme karşı çıkmaktır. Tarîkatı inkâr eden kâfir olmaz ama mübtedî‘ yani bid’at sahibi olur ve çok mânevî hâllerden mahrum kalır.
Tarîkatı olmayan hocadan istifade edilemez. Çünkü içerden nefs-i emmâre kuduruyor. Şeytanın da ilmi vardı ama tarîkatı yoktu. Tarîkat ile nefs-i emmârenin kulağı bükülüyor ve kafasına vuruluyor. Mürşid, ot biter gibi bitmez! Adam ot biter gibi bitmiş de mürşidim diyor! Mürşid olması için muanan (elden ele) olacak. Ricâli malûm (bilinen) olacak.[2]
İzah İnsana Her Şeyi Anlatır
Bu ilim bu zamanlarda kürsülerden pek konuşulmuyor. Hâlbuki bu, güzel izah edilse ilk dinleyenin hatta avamın da anlayacağı bir ilimdir. İzah insana her şeyi anlattırır.
Bu tasavvuf ilmi kürsülerden anlatılmaya anlatılmaya insanlardan uzaklaştırıldı. Şimdi bu ilmi duymak şöyle dursun, inkâr edenler çoğaldı. Tasavvuf ilmi dediğimiz ledün ilmi, Allah (Celle Celâluhû) ile dostluğumuzu artıracak. Allâh-u Te‘âlâ’ya bizi yaklaştıracak, Kurân-ı Kerîm’le dostluğumuzu artıracak. Allâh-u Te‘âlâ ile aramızdaki yabancılığımızı atacak ve şer-i şerîfi kuvvetlendirecek ilimdir. Ama insanlar her şeyde gevşekliğe özendiği gibi ilimde, dinde ve şeriatta da gevşekliği tercih ediyorlar. Şems-i nübüvvet uzaklaştıkça, insanlarda o nasihatlere karşı burudet (soğukluk) hasıl oluyor. 1400 sene evvelkilerle şimdikiler bir değil, bu böyle gelmiş böyle gider.
Umumi olarak insanlarda dine karşı bir soğukluk vardır. Kış geliyor ama bazı evlerde sobalar vardır, ev sıcaktır. Aynen bunun gibi, küfür sel gibi akıyor ama bazı mıntıkalarda iyi iman meşalesi tütecektir; Mehdî ve İsa (Aleyhimesselâm) gelinceye kadar. İnsanlar istedikleri tuzakları kursunlar veya kurmasınlar, dinde istersek çalışalım istersek çalışmayalım, Allâh-u Te‘âlâ nurunu tamamlayacaktır.[3]
Dipnotlar
[1] Hadîs-i şerîfin, “iki kap ilim” lâfzıyla gelen metni için bkz. Buhârî, İlim, 43. Bazı tasavvufî eserlerde “üç kap/üç tür” olarak zikredilip tafsîl edilmiştir. Bkz. es-Serrâc, el-Lüma‘, s. 455-456. Bu bölüm, Hızır Efendi, Sohbetler, s. 55’ten iktibâs edilmiştir.
[2] Hızır Efendi, Sohbetler, s. 38-39.
[3] Hızır Efendi, Sohbetler, s. 56.