İhtidâ hareketinin en önemli unsurlarının başında hiç şüphesiz sûfiler gelmektedir. Türkler arasında İslâmiyet’in yayılması konusunda Sâmânî sûfilerinin tesiri son derece büyük olmuştur. Selçuklular da bu zeminin üzerinde yükselmiş, mimarisinden sanatına, edebiyatından her türlü özelliklerine kadar tarihin en önemli medeniyetlerinden biri olarak vücut bulmuştur.
İmâm Mâtüridî (Rahimehullâh)ın açtığı çığırla büyüyüp gelişen ve Mâverâünnehir başta olmak üzere, Horasan ve çevresindeki coğrafyayı etkisi altına alarak insanların sahîh bir i‘tikâd ile buluşmasına vesile olan Mâtürîdîlik, Selçuklu Devleti’nin de temel i‘tikâdî anlayışı olmuştur. Selçuklu Devleti, Mâtüridîlik yoluyla güç kazandığı gibi, Mâtürîdîlik de Selçuklular yoluyla güçlenmiş ve Ehl-i Sünnet’in ilgili coğrafyada hâkimiyeti bu birliktelikle sağlanmıştır.
Büyük Selçuklu devletinin i‘tikâdde Mâtüridî mezhebini benimsemiş olması, aynı dönemde Irak’ın Şiî Deylemlilerin hâkimiyeti altında bulunması sebebiyle daha bir önem kazanmıştır. Selçukluların Şiîliğe karşı durma konusundaki özverileri, bir diğer merkezin teşeyyü‘ (Şiîleşme) hareketine maruz kalmasına da engel olmuştur. Selçuklu Devleti’nin amelde Hanefî mezhebini benimsemiş olması da bu mezhebin gerek yayılması gerekse de yayıldığı bölgelerde yetişmesine vesile olduğu büyük âlimler yoluyla, müktesebatının mühim bir kısmının teşekkülüne de zemin hazırlamıştır.
Kâdılkudatlığa Hanefî kâdıların tayini, Bağdat gibi bir merkezde Hanefî mezhebini esas alan medreselerin inşâ edilmesi gibi önemli gelişmelerin kaydedildiği Selçuklu döneminde, Şâfiî, Mâlikî, Hanbelî ve Zâhirî mezhepleri de değer görmüş, onların ilmî faaliyetleri ve gelişmeleri konusundaki gerekli çalışmalar desteklenmiştir.
Selçukluların mezhep ihtilaflarında Ehl-i Sünnet’in görüşünü daima tercih edip bilhassa bölgede etkinliği bulunan Şiî temayüllere karşı durmaları, Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat i‘tikâdının bu bölgede iyiden iyiye güçlenmesini sağlamıştır. Bu sebeple Selçuklular dönemi, tarihçiler tarafından, gerek Hristiyanlığa, gerekse de içeride Şiîlere karşı bir derlenip toparlanma dönemi olarak değerlendirilmiştir.
Tasavvuf Adı Altındaki Sapmalara Karşı Çıkma
Selçuklu döneminde tasavvufî hareketler de öne çıkmış, onların faaliyetleri de Selçuklu tarihinde önemli bir yer teşkil etmiştir. Tasavvufî hareketlerin desteklenmesi, sûfilerin irşâd ve ıslah yaklaşımlarını hür bir şekilde yerine getirebilmelerinin sağlanmasının yanında, tasavvuf adı altında yayılmaya çalışılan birtakım sapmaların engellenmesi noktasında âlimlere ve muteber sûfilere gereken destekler siyasi olarak verilmiş ve bu akımların önüne geçilmiştir.
Nizâmülmülk Faktörü
Sultan Melikşâh’ın kudretli veziri Nizâmülmülk, Büyük Selçuklunun Ehl-i Sünnet hassasiyeti konusundaki duruşunun tesisi noktasında mühim bir şahsiyettir. İlme ve ulemaya son derece hürmetkâr olan Nizâmülmülk, kendisinden önceki vezirlerin kovuşturmaya tâbi tuttuğu ve bu politikalar sebebiyle yurtlarından ayrılmak zorunda kalan âlimlerin, faaliyet bölgelerine geri dönerek verimli hizmetlerde bulunmalarını sağlamıştır. Tarihte medrese yaptıran ilk vezir olduğu ifade edilen Nizâmülmülk, Şiî-Bâtınî unsurlarla mücadele konusunda kelâmî alanda olduğu kadar, fıkıh, hadis, tefsir ve tasavvuf gibi İslâmî İlimlerin her alanında da önemli hizmetlere öncülük etmiştir. Aynı zamanda, tarihçilerin başucu kitaplarından olan Siyasetnâme adlı eseriyle de, tarihin yetiştirdiği eşsiz devlet adamlarından biridir.