Sevban (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Ramazan bayramından sonra altı gün oruç tutan, senenin tümünü tutmuş gibi olur. Zira (ayet-i kerimede) ‘Kim bir hayır amelde bulunursa ona yaptığının on misli ecir verilir’ (buyrulmuştur).[1]
Şevval ayında tutulacak altı günlük oruç peş peşe tutulabileceği gibi, ayrı ayrı da tutulabilir; fakat peş peşe tutulması Hanefilerden İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’e göre daha faziletlidir ve mezhepte fetva da buna göredir.[2]
Hadis-i şerifte dikkat çekilen ‘bir yıl oruç tutmuş gibi olma’ faziletinin hesabı, otuz günlük Ramazân orucu ve altı günlük Şevval ayı oruçlarının toplamının 36 günlük oruca tekabül etmesi, ayet-i kerimedeki müjdeye bağlı olarak on misliyle hesaplanması neticesinde bir hicrî yıl olan 360 gün sonucuna ulaşılması şeklindedir. Bu durum hadis-i şerifte de açıkça ifade buyrulmuştur: “Kim, Ramazan (orucunu tutar ve) bayramından sonra altı gün oruç tutarsa, onun tutmuş olduğu oruç, senenin tamamının orucu olmuş olur. Her kim hayırlı bir iş ile gelirse (bir iyilik işlerse) kendisine onun (yapmış olduğu iyiliğin) on misli sevap verilir.”[3]
Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır ki o da: 360 gününün tamamını oruçlu geçiren bir kimsenin elde edeceği ecirle, dikkat çekmiş olduğumuz hadis-i şerifte geçen faziletin eşit olacağı yönündeki düşüncedir. Zira 360 gün oruç tutan bir kimse her tuttuğu gün içerisinde oruçtan hâsıl olacak ecirlerin yanı sıra, türlü ecirlere de nail olacaktır. Velhasılıkelam Şevval ayında tutulacak müstehab oruç, bilinçli ve sağlık durumu elveren bir müminin müstağni kalamayacağı bir ibadettir.
Şevval Orucuna Niyetin Vakti ve Şekli
Oruca niyet, şekil ve vakit açısından tutulacak olan orucun türüne göre değişiklik gösterir. Ramazan orucu, tayin edilmiş adak ve mutfak nafileler için niyetin vakti güneşin batışından itibaren, ‘istivâ’ ya da ‘kaba kuşluk vakti’ olarak ifade edilen vakte kadar devam eder. Şevval orucu için; ‘niyet ettim yarın oruç tutmaya’, ‘niyet ettim nafile oruç tutmaya’ gibi, yalnızca oruca niyet edilmesi kâfidir.[4]
Oruç Borçlarını Ödemede Acele Etmek
Üzerinde geçmiş Ramazan aylarından oruç borcu olan bir kimsenin yetiştiği Ramazan orucunu tutması durumunda bunun geçerli olup olmayacağı konusunda ihtilâf edilmiştir. Hanefî ulularının mezhebine göre her ne kadar bu geçerli olacaksa da, diğer mezheblerin buna cevaz vermemesi önemle göz önüne alınarak münferid ibadetlerde ihtilâftan kaçınma esasına binaen oruç borçlarını kaza etme konusunda acele edilmelidir.
Bu hassasiyetler doğrultusunda gerek geçmiş Ramazan aylarına ait gerekse de gönül coğrafyamızdan henüz ayrılmış olan Ramazan ayına ait oruç borçlarımızı Şevval ayından itibaren başlayarak tutmak lehimize olacaktır.
Şevval Orucu Kaza Orucu Yerine Geçer mi?
Bir kimse muhakkak ki Şevval ayı içerisinde kaza oruçlarını tutabilir. Böyle yaptığı takdirde ise daha önce açıklamış olduğumuz faziletlere erişemez. Zira fazileti elde etmek, eksiksiz tutulan Ramazân orucuna Şevvalde altı gün ilave etmekle olur.
Kaza ve nafileye birlikte niyet etme konusu da zaman zaman gündeme gelmektedir ki, farz ve nafileyi bir niyette cem etmek fıkhî açıdan doğru olmayan davranışlardandır.
Nafile İbadetlerle Farzlardaki Eksiklikler Telafi Edilir
Farz olan Ramazan orucunun dışında, oruç tutmanın faziletli oldurulan bildirilen günlerde ve senenin sair günlerinde nafile oruç tutmak güzeldir. Üç aylara girildiğinde orucu artırmak hem Receb ve Şâban aylarında oruç tutma faziletine vesile olacak hem de Ramazan orucuna hazırlık olacaktır.
Nafile ibadetlerin, farzlarda söz konusu olan eksiklikleri tamamlamak gibi bir yönü de vardır. Bu durum hadis-i şerifte şöyle ifade edilmiştir: “Kıyamet günü, Müslüman kulun ilk hesaba çekileceği şey, farz namazdır. Eğer bunu tam kılmışsa, mesele yok. Aksi takdirde meleklere, ‘Bakınız onun nafile namazları var mı?’ denilir. Eğer nafilesi varsa, farz namazları nafilelerinden ikmal edilir. Sonra diğer farz ameller için de bunun gibi yapılır.”[5] Hadis-i şerifte müstakil olarak ‘namaz’ ibadetinden bahsedilmişse de şarihlerin beyanına göre aynı durum, aralarında farz-nafile münasebeti olan ibadetlerin tamamı için de geçerlidir.
Dipnotlar
[1] Müslim, Sıyam, 39; Tirmizî, Savm, 53.
[2] Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihâli, Sad. Hüsameddin Vanlıoğlu, Abdullah Hiçdönmez, Fatih Kalender, Emin Ali Yüksel, İstanbul, 2015, Yasin Yayınevi, s.356
[3] İbnü Mâce, Sıyâm, 33
[4] Ömer Nasuhi Bilmen, a.g.e. s.370-371
[5] Tirmizî, Salât, 188; Ebû Dâvûd, Salât, 145.