Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz’e bağlanan Silsiletü’z-Zeheb (altın silsile), hilâfet teamülüyle birbiri ardına eklenen altın halkalar vasıtasıyla bugüne ulaşmıştır ve bundan sonra da aynı şekilde devam edecektir. Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimiz bu vakıayı sözleşme ve biat hakikatini ihtiva eden, Fetih Sûresinin 10. âyet-i kerîmesini tefsir ederken alışverişe benzetmek suretiyle şöyle açıklamıştır:
“İyi dikkat edin, âyet-i celîlede işaret buyurulduğu üzere tarîkata girmekle Mevlâ ile alışveriş ediyoruz. Onun husûsî kulu oluyoruz. Kıymetli bir alışveriş, her alışverişe benzemez. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ile biat eden, sözleşip el ele tutan Allah-u Teâlâ ile sözleşmiş oluyor. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) âhirete intikal ettiğinde Hazreti Ebû Bekr (Radıyallâhu Anh) onun vekili olmuştur. O âhirete intikal ettiğinde vekâleti Selmân-ı Fârisî (Radıyallâhu Anh) almıştır.
Bu vekâlet işi bize kadar böyle geldi. Bu durumda âcizaneden ders alan, silsile tarîkiyle Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ile sözleşmiş, ondan ders almış oluyor. Onunla sözleşen Allah (Celle Celâlühû) ile sözleşmiş oluyor.”
Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizin bu hususları birinci dersi tarif ederken yapmış olduğu sohbette de beyan etmiş olması ve bu sohbetin ilk kez ders alacak ihvân tarafından okunma geleneği ayrıca önemlidir.
Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizin beyân ettiği üzere bu yol, teselsül yani birbirine ekli altın halkalar vasıtasıyla 32. halka olarak Mevlânâ Mustafa İsmet Ğarîbullâh (Kuddise Sirruhû) Hazretlerine ulaşmış ve o da “Risâle-i Kudsiyye” adlı manzûm eserinde şöyle buyurmuştur:
“Bu Hâlid’den bu Abdullah merdân,
Süleyman’dan bu ben kudsî canân,
Ayırma gayrılık yok cümle bir cân,
Gelince ta ki Mehdî birdir ihvân,
Hemen bil Hâlid’i Hakk’a gidelim,
Cemali bâ kemâle seyr idelim.”
Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimiz, “Risâle-i Kudsiyye”nin kaydettiğimiz 351. beytini açıklarken, tarîkat-ı aliyyenin Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinden Abdullah Mekkî (Kuddise Sirruhû) Hazretlerine ve ondan da Mevlânâ Mustafa İsmet Ğarîbullâh (Kuddise Sirruhû) Hazretlerine hilâfet yoluyla geçtiğini, Hazreti Mehdî’ye (Aleyhi’r-Rıdvân) kadar da bu şekilde, hilâfet yoluyla devam edeceğini beyân etmiştir. Bu ifadelerinin ardından, “Direksiz kubbeler durdukça bu yol duracak. Ne zaman ki bu yol biter, o zaman direksiz kubbeler yıkılır” vurgusunda bulunmuştur.
Mevlânâ Mustafa İsmet Ğarîbullâh (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin halifesi Halil Nûrullâh ez- Zağravî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri de kaleme aldığı “Âdâbu’s-Sâlikân” adlı risalesinde, bağlı bulunduğu kolun Hazreti Mehdî’ye (Aleyhi’r-Rıdvân) kadar elden ele teselsül şeklinde, halifelerle devam edeceğini beyân buyurmuştur.
Tarihten bugüne hem eserlere kaydedilerek muhafaza edilen hem de mürşidler eliyle bizzat uygulanan bu hilâfet teamülü, yakın tarihimizde Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizin tayiniyle Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizin hilâfeti olarak tecelli etmiştir.
“Allâh-u Teâlâ Bizi Şeyhsiz Bırakmasın!”
Her mürşid yolunun açık kalmasını ister. Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimiz de bu hissiyatla, “Allâh-u Teâlâ bizi şeyhsiz bırakmasın!” şeklinde duâ edilmesini tavsiye etmiş ve bir şeyh efendinin cenazesinin ardından tâziye ziyaretine gittiğinde mahzun ihvânı şöyle teselli etmiştir: “…Sizin bugün üzüntü değil sevinç duymanızı gerektiren ehem bir husus var. O da şudur ki: O zat, yerine kâim-i makâm olarak halifesini yetiştirdi. Ne mutlu sizlere ki başınıza böyle bir zat tayin edildi. Bunun için şükredip matemi terk etmeli, âdâb-ı erkân neyi nasıl iktiza ediyorsa öyle yaparak mürşidinizin kıymetini bilmelisiniz…”
Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimiz bu hassasiyetle, tarîkatının kesilmemesi için daima duâcı olmuş ve Mültezem’de duâ ettiği esnada kabulle müjdelenmiş, sâlih hocalar ve sâliha hoca hanımlar yetiştiren bu muazzez ocağın kıyamete kadar açık kalarak İslâm’a ve Müslümanlara hizmet edeceğini ihvânına haber vermiştir. Bu müjdenin ardından gelişen manevî süreç neticesinde Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimiz, seçkin cemaatinden kıymetli bir zevâtı toplayarak onların huzurunda vazifenin kendisinden sonra Hasan Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimize ait olduğunu ilân etmiştir.
Daha sonra bu ilân, Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizin tensibiyle yazılmış ve şahidlerin imzasıyla kayıt altına alınmıştır. Muhafaza edilen bu hakikat, Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizin cenaze namazının ardından milyonların huzurunda kamuoyuna ilân edilmiştir. O günden itibaren Hasan Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimiz, Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizin halifesi, altın silsilenin 37. halkası olarak irşâd hizmetlerini vefatına kadar, iki yıla yakın bir süre sürdürmüştür.
Şeyhimiz Fikri Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizin Hilâfeti
İlmî ve manevî şahsiyeti, başta nezaket ve letafeti gibi özellikleriyle nûmune-i imtisâl olarak insanlığın kendisinden istifade ettiği Hasan Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimiz, vefatından iki ay kadar önce bir akşam Fikri Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizden bahis açtıktan sonra Ahmet Ustaosmanoğlu Hocamıza haber verilmesini istemiş ve bu davete icabetin ardından dört şâhid huzurunda Ahmed Fikri Doğan Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizi kendisinden sonra halife tayin etmiştir. Bu gerçek, cenaze namazının hemen ardından bir milyonu aşkın cemaatin huzurunda Fatih Camii’nde ve defin işlemleri sonrası Sakızağacı Şehidliği’nde ilân edilmiştir.
Bundan sonra, tarîkat-ı aliyyenin usûl ve teamüllerine uygun olarak işleyen manevî süreç neticesinde Fikri Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimiz, Hasan Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizin halifesi, altın silsilenin 38. halkası olarak irşâd hizmetlerine başlamıştır.
Şeyhimiz Fikri Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimiz ve Tarîkat-ı Aliyye’ye Hizmetleri
Küçük yaşlarda başladığı ilim tahsil hayatını hâfızlığını da yanında ikmâl ettiği merhûm İlyas Vanlıoğlu Hoca Efendi’nin rahle-i tedrîsinde sürdüren ve kıymetli âlimlerden ders alarak yetişen Fikri Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimiz, 1962’de Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimize intisâb edip ders halkasına ve hizmetine girmiştir.
Fikri Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimiz, 1999 yılında Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizin emri ile İsmailağa Camii’nde imam-hatip olarak vazifeye başlamıştır. Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizin en güvendiği şahsiyetlerden biri olan Fikri Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimiz, o büyük velînin sağlığında iktida ederek namaz kıldığı İsmailağa Cami-i Şerîfinin tek imamı olmakla şereflenmiştir. Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizin huzurunda Mektûbât-ı Rabbânî, Risâle-i Kudsiyye ve diğer eserlerden sohbet ve derslerini yıllar boyunca sürdürmüştür. İsmailağa Cami-i Şerîfinden, emekliliğinden sonra da hiç ayrılmamış ve ilim yolunda hizmetlerine tedrîsât ve te’lîf alanında çalışmalarıyla devam etmiştir. “Delîlü’s-Salikîn Siracü’l-Müttakîn” (2 cilt) ve “Envâru’l-Kulûb” gibi kıymetli eserler kaleme almıştır.
İlmî çalışmalarının yanı sıra tarîkat-ı aliyyenin âdâb, erkân ve ders tâlimiyle beraber deruhte ettiği teveccüh yetkisiyle tasavvuf yolunda hizmetlerini Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimiz ve Hasan Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizin irşâd devirlerinde kırk yılı aşkın bir süre yürütmüştür. Daha önce de anlattığımız üzere Hasan Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizin rahmet-i Rahmân’a kavuşmasının ardından, halîfesi olarak İsmailağa Cami-i Şerîfinde insanlığı Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına davet edip doğru yolu gösterme ve hakikati öğretip saadete kavuşturmaya yönelik irşâd hizmetlerine başlamıştır.
Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizin Evlâtlarından İsteği
Başta “Mektûbât-ı Rabbânî” olmak üzere tasavvufa dair eserlerde silsile konusunda daima müstakil bahisler açılmış ve bir tarîkatın şeyhsiz devam edemeyeceği açıkça vurgulanmıştır. Tasavvuf tarihi boyunca aksine herhangi bir beyân ve uygulamanın görülmediği bu konuda Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizden sonra silsilenin kesileceği ve bir daha halife gelmeyeceği yönünde söylemlerle yola çıkarak âdeta bir “paralel yapı” şeklinde hareket edenlere itibar edilmemelidir.
Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimiz, küçük bir cemaatle başladığı ilim ve irşâd hizmetlerini yüksek gayretle nakış nakış işleyerek büyük bir davaya dönüştürmüştür. Manevî evlâtlarından da daima kardeşlik duygusuyla bir arada olmalarını ve büyük davasına ayrılığa düşmeden birlik-beraberlik içerisinde sahip çıkmalarını istemiştir.
Bugün o büyük mürşidden istifade etmiş olan manevî evlâtlarına düşen en büyük sorumluluk, muazzez ocağından ayrılmamak ve “Her mahalleye bir kız ve bir erkek medresesi” emri doğrultusunda ilim ve tasavvuf hizmetlerini sahiplenmektir. Bu davaya zarar verecek söylem ve davranışlardan kaçınmak, ihvânı bölmeye yönelik teşebbüslere izin vermemek bugün hepimizin temel vazifesidir. Aksi takdirde, Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizin bizlere emanet etmiş olduğu hizmetlerin zararına sebep olmak, onun rızâsından uzaklaşmaya sebep olacaktır. Bu duruma düşmekten, Allâh-u Teâlâ’ya sığınırız.
Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizin manevi evlâtları olarak bugün bizler, bizi şeyhsiz bırakmadığı ve muazzez kapımızı açık tuttuğu için Mevlâ Teâlâ’ya şükretmeli ve bu şükrün îfâsı yolunda, Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimiz ve Hasan Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizin bizlere emaneti olan Şeyhimiz Fikri Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizin meşihatinde aynı usûl ve esaslara bağlı olarak tasavvuf yolunda derslerimize ve seyr u sülûkün hedeflediği manevî gelişimimize devam etmeliyiz.
60 yıl boyunca Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizin hizmetinde olup ilmî çalışmalarında yanında bulunan ve 40 yılı aşkın süredir vekili olarak tarîkat hizmetlerini yürüten Şeyhimiz Fikri Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimiz, Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizin usûlünü ve esaslarını en iyi bilen şahsiyetlerin başında gelmektedir. Bu birikimi ve tecrübesinin fevkinde devraldığı manevî vazifeyle Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizin davasını en hassas şekilde muhafaza ederek gelecek nesillere öğretecek olan yegâne şahsiyetin Fikri Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimiz olduğu konusunda ihvânımız asla şüphe duymamalıdır.
İhvân ve muhibbânımızın Hakkı Hak olarak bilip tâbî olacağına ve bu mukaddes yolun geleceğine zarar vermeye yönelik oluşumlardan uzak duracağına inanıyoruz. Şeyhimiz Fikri Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizin irşâdını mübârek kılıp bizleri yüksek maneviyatından hissedâr ve nasipdâr eylemesini Cenâb-ı Hak’tan niyâz ediyoruz.