31 Ekim 2016 milâdi tarihi, İsmailağa Camii Haziresinde medfûn bulunan, camimizin bânîsi Şeyhülislâm Ebû İshâk İsmail Nâim Efendi Hazretlerinin oğlu, Altmış Birinci Şeyhülislâm İshâk Efendi Hazretlerinin vefâtına tekâbül etmektedir. Bu vesileyle vefâtlarının sene-i devriyesinde kendilerini rahmet ve minnetle yâd ediyoruz.
İzzetli Osmanlı Devletinin izzetine izzet katan, şerefli, faziletli ve hayat sürdükleri asırda Devlet-i Âliyye’ye adeta mühür vurmuş, çok mühim bir ailenin mensubu, Osmanlı Devrinin altmış birinci Şeyhülislâmıdır. Dedesi Rumeli Kazaskerlerinden Kadı İbrahim Efendidir. Babası İsmail Nâim Efendi, 56. Osmanlı Şeyhülislâmı, kardeşi Muhammed Esad Efendi, 67. Osmanlı Şeyhülislâmı, yeğeni Mehmed Şerif Efendi ise 83. Osmanlı Şeyhülislamıdır. İlmî şahsiyetinin yanında siyasi ve idari kimliğiyle de mühim bir şahsiyet olan babası Şeyhülislâm İsmail Naim Efendi, Şeyhülislâm İshak Efendinin adıyla: ‘’Ebû İshâk’’ şeklinde künyelenmiştir.
Şeyhülislâm İshak Efendi Hazretleri, 1679 (H. 1090)’da İstanbul’da doğdu. Eğitimini büyük bir âlim olan babasından aldı. Zamanın bilginleri derecesinde üst düzey bir birikim ve geniş bir kültüre sahipti.
Ankaravî Mehmed Efendi’den mülazım oldu. 1669’da Şeyhülislâm Hacı Feyzullah Efendi’nin huzurunda verilen sınavda, bilginlerin dikkatini çekti ve daha sonra müderrislik pâyesi aldı. Müderrisliğin yanında, teftiş ve kısmet hizmetlerinde bulundur.
Kısa bir süre sonra 1716 (H. 1128)’da İzmir ve Mekke pâyelerine erişti. Kadılık mesleğini seçtiğinden 1723’de meşhur tezkire müellifi ve yakın arkadaşı Salim Efendinin yerine İstanbul Kadılığına atandı.
Kadılık dönemi Sultan III. Ahmed’in saltanatı, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın sadrazamlığı yıllarına rastlar. İbrahim Paşa’nın ilim ve telif faaliyetlerine yönelik topladığı heyette yer alarak bu vetirede iki kitap tercemesi gerçekleştirmiş ve pek çok kitabın tercümesine öncülük etmiştir.
Osmanlı’nın ilk matbaası olan İbrahim Müteferrika öncülüğünde kurulmuş olan matbaanın kuruluş sürecinde gayretleriyle etkin rol oynadı, matbaada musahhihlik yaptı. Şeyhülislâm İshak Efendi ayrıca meşhur Vankulu lügatinin de musahhihidir.
Sultan ve devlet ricaliyle olan diyaloğu ve etkili şahsiyetiyle devlet kademelerindeki vazifelerini yükselerek devam ettirdi. 1728 (H. 1141)’de Anadolu Kazaskeri oldu. Sonrasında Rumeli kazaskerliğine atanmışsa da, vazifeyi devralabilmesi kargaşa ortamı ve birtakım engellemeler sebebiyle mümkün olmadı.
1730 (H. 1143)’da İstanbul’da çıkan Patrona Halil ayaklanmasından sonra vazifeden ayrılarak sessiz bir hayat yaşamaya başladı ise de, 1732 (H. 1145)’de Şeyhülislâm Ebu’l-Hayr Ahmed Efendi’nin başkanlığında yapılan bir toplantıda fikirlerini açıkça ve ileri derecede kırıcı şekilde belirtmesi, arpalığı olan Kütahya’da zorunlu ikâmete tabi tutulmasıyla neticelendi.
Patrona Halil İsyanının Etkisi
Şeyhülislâm İshak Efendi Hazretleri, Sultan III. Ahmed ve Damad İbrahim Paşa’ya ziyadesiyle muhabbet besleyen, onların şahsiyeti ve hayatıyla ilgili kasideler yazmış önemli bir edebiyatçıydı. Sultan III. Ahmed’in cülûsu, yaptırdığı köşk, saray, çeşme ve şehzadelerinin doğumu için tarihi manzumeler kaleme almış, Damad İbrahim Paşa’yı da kasideler ve gazellerle methetmiştir. Bu muhabbetin ziyadeliğinden sebep, Patrona Halil İsyanıyla birlikte Sultan III. Ahmed’in tahttan indirilişi ve Damad İbrâhim Paşa’nın idamı 1143 (1730) kendisini son derece üzmüş ve siyasi-idari hayattan uzaklaşarak inzivaya çekilmeye sürüklemiştir.
1 yıl 10 gün süren zorunlu ikametinin ardından affedilerek İstanbul’a gelince, 1733 (H. 1146) yılında Rumeli Kazaskerliği (Sadâret-i Rum)’ne atanmasına rağmen devlet ricalinde kendisine muhalif konumda bulunanların engellemesi sebebiyle vazifeyi üstlenmesi mümkün olmadı.
Şeyhülislâm Ebu’l-Hayr Ahmed Efendi ile çekişmesi devam ederken Sultan I. Mahmud, İshak Efendiyi tanıdıktan sonra haksızlığa uğradığına kanaat getirip kendisini affetti ve İzmit’e getirtti. 1146 (1733) yılı başlarında gecikmeli de olsa Rumeli Kazaskerliği payesi verilmiş oldu.
Şeyhülislâm’ın görevinden azledilmesinin ardından 22.10.1733 (H. 1146) tarihinde Meşihat Makamı’na yükseltildi. Padişah Sultan I. Mahmûd, Şeyhülislâm İshak Efendi Hazretlerine olan muhabbeti sebebiyle kendisine Bahçekapı’da bir saray bağışladı.
Şeyhülislâm Hazretleri vazifesi sırasında, Sultan I. Mahmud’a kasideler sundu, çeşitli vesilelerle tarihi manzumeler kaleme aldı ve divanını da yeniden düzenleyerek Sultana takdim etti.
İshak Efendi Şeyhülislâm iken 31.10.1734 (H. 1147)’de İstanbul’da vefât etti. Meşîhat süresi 1 yıl 9 gündür. Sultan Selim Camii civarında Çarşamba mahallesinde, babasının yaptırdığı camiin bahçesine (günümüzde İsmailağa Camii haziresi) defnedildi.
Şeyhülislâm Paşmakçı-zâde’nin dâmadı olmuştur. Fazîletli ve kültürlü bir insan, iftâ makamına yapılan başvurmalarda harç almayacak, hediye kabul etmeyecek, birçok işlemlerde kalem ücretlerini bizzat kendisi ödeyecek kadar cömert ve hayırsever bir kişiydi. Arapça ve Farsça bilirdi. Şiir ve edebiyat konusunda önemli bir şahsiyetti. Bir gazelinden ünlü iki beyit örnek olarak aşağıya alınmıştır:
Halimi arz et sabâ dildâre,
Allah aşkına
Sûziş-i dilden haber ver yâre,
Allah aşkına.
Ey tâbib-i hâzk nabz âşinâ-yi
derd-i dil,
Hasta-i Hicrem, bana bir çare,
Allah aşkına.
Bu gazelin şu mısraı da atasözü haline gelmiştir:
‘’Keşf-i esrar eyleme ağyâre Allah aşkına.’’
Oğullarından Zeynüddin Ahmed, Selânik kadısı iken 1190’da (1776) vefat etmiş, Yahyâ Şerif Efendi ise Anadolu Kazaskerliğine kadar yükselmiştir.
Eserleri
1- el-İstişfâ fî tercimeti‘ş-Şifâ: Kâdı İyâz’ın eş-Şifâ‘ adlı meşhur eserinin tercümesidir. Mukaddimesinde belirttiğine göre Şeyhülislâm İshak Efendi Hazretleri bu eserini Sultan III. Ahmed’e sunmak istemiştir. Birçok nüshası bulunan eserin Süleymaniye kütüphanesindeki nüshasında dönemin Şeyhülislâmı Yenişehirli Abdullah, Rumeli Kazaskerliği yapmış Ebülhayr Ahmed, yine Rumeli Kazaskerliği yapmış Mirzazâde Şeyh Mehmed ve Bursa Kadılarından Mestçizâde Abdullah Efendi tarafından yazılmış takrizler yer almaktadır. İstanbul Arkeoloji müzesi kütüphanesinde bulunan diğer nüsha, Şeyhülislâm İshak Efendinin sayfa kenarlarına almış olduğu birtakım notları ihtiva etmesi sebebiyle ayrıca önem taşımaktadır.
2-Bustânü’l-Ârifîn Tercümesi: Ebü’l-Leys es-Semerkandî’nin bu meşhur eserini Şeyhülislâm İshâk Efendi Hazretleri el-Kasrü’l-Metin adıyla tercüme etmiş ve Sadrazam Damad İbrahim Paşa’ya sunmuştur.
3- Divan: Şeyhülislâm İshâk Efendinin, Bi‘setnâme Mesnevisi başta olmak üzere, on bir adet na‘t, yirmi bir kaside, elli tarih, on dördü Farsça 165 gazel, on üç kıta, bir lugaz ve altı ilâhiden müteşekkil Türkçe, Arapça ve Farsça şiirlerini topladığı eseridir.
4- Bi‘setnâme: Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in peygamberliğini konu edinmekle beraber, yirmi üç yıllık risâletinin kapsadığı ay sayısına tekabülle 278 beyitten oluşan Bi‘setnâme, bazı divan nüshalarında yer alırken bazılarında yer almamakta, kütüphane kayıtlarında ayrı bir eser olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu itibarla mezkûr eserin önce müstakil bir eser olarak kaleme alındığı ve daha sonra divân nüshalarının bazısının baş tarafına kaydedildiği düşünülmektedir. Eser, bazı tez çalışmaları ve makalelerde konu edinilmiştir.