Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi, Osmanlı’nın son döneminde yetişmiş, ilmî yönden olduğu kadar, fikrî yönden de son derece kuvvetli, üst düzey bir siyasî birikim ve aklî muhakeme kabiliyetini haiz, devrinin en büyük âlimlerinden biridir hiç şüphesiz. Osmanlı Medeniyetinin çökme tehlikesini vaktiyle iliklerine kadar hissettiği bir dönemde çöküşü engellemeye yönelik büyük mücadeleler vermiş, hayatı ve mücadelesini satırlara dökmenin hiç de kolay olmadığı mühim bir dava adamıdır. Vefâtına tekabül eden 12 Mart tarihini vesile ittihaz ederek kendisinden hasbelkader bahsetmeye çalışacağız…
Osmanlı devrinin 127. Şeyhülislâmı olan Mustafa Sabri Efendi (Rahmetullâhi Aleyh) Hazretleri, 22 Haziran 1869 (H. 12 Rebîülevvel 1286) tarihinde Tokat ilinin Turhal ilçesi Kat köyünde doğar. Köyde yaşayan ailelerden Asarkaya (Karabacak) ailesine mensup olduğu ifade edilen babasının adı Ahmed’dir. Tahsiline memleketinde Pazar nahiyesinde başlayıp hâfızlığını on yaşında ikmâl ettikten ve buradaki eğitimini Zûniyezâde Ahmed Efendi’den icâzet alarak tamamladıktan sonra, tedrisatının ilerleyen safhası için Kayseri’ye gider. İslâmî ilimlerdeki alt yapısı Divrikli Hoca Mehmed Emin Efendi’den aldığı; sarf, nahiv, mantık, meâni, bedii kalem, fıkıh, fıkıh usûlü, tefsir, hadis, vaz’ı münazara ve kıraat dersleriyle kâfi derecede sağlamlaşır. Sağlam ilmî zeminin üzerine inşa edilecek olan allameliğinin yolu, Mehmed Âtıf Efendi’den ve dönemin Huzur Dersleri başmuhatabı Gümülcineli Ahmed Asım Efendi’den aldığı icazetle neticelenecek derslerle adım adım döşenir. Hocası Ahmed Asım Efendi, bu büyük şahsiyeti kendisine damat olarak seçip kızıyla evlendirir.
1890 (H. 1307) senesinde açılan rüûs sınavını kazanıp da Fatih Camiinde ders vermeye başladığında yaşı henüz 22’dir. Bu dersler kapsamında 50’den fazla öğrenciye icâzet verir. 1896 (H. 1314) senesinde sınava girerek Beşiktaş Asariye Camii imamlığı vazifesini alır; 1897 (H. 1315) senesinde huzur derslerine katılan en genç muhatab olma şerefiyle beraber dördüncü rütbeden Osmânî ve Mecidî nişanlarını da alarak bu görevi 1913 (H. 1332) tarihine kadar sürdürür.
1900 (H. 1318) başında Yıldız Sarayındaki Kitâbe-i Şehriyârî’de ‘hâfız-ı kütüb’ vazifesi kapsamında Sultan 2. Abdülhamid Hân’ın kitapçılığına getirildiğinde önemli ve nadir eserleri de inceleme imkânı bulur. Burada görev yaptığı dönemde Köse Niyazi Efendi’den Kıraat ilmine çalışan Mustafa Sabri Efendi (Rahmetullâhi Aleyh) Hazretleri, yaklaşık beş yıl müddetince bu görevde kaldıktan sonra, yeniden müderrisliğe döner. Mustafa Sabri Efendi (Rahmetullâhi Aleyh) Hazretleri’nin bir dönem Silistre müftülüğü vazifesini üstlendiği de kaydedilmiştir.
Şeyhülislâm Hazretlerinin Siyâsî Yönü
Bir adet altın liyakat madalyası ve 4. Rütbeden Osmânî nişanı ile taltîf olunduktan birkaç sene sonra Fatih Dersiâmlığının yanında, Tokat Mebusu olarak siyasete de duhul edip 1908 (H. 1324)’de II. Meşrutiyet’in ilanını müteakip teşekkül etmiş olan Meclis-i Mebûsâna girer.
Mustafa Sabri Efendi (Rahmetullâhi Aleyh) Hazretlerinin önemli hususiyetlerinden bir diğeri de, bizzat kurarak yönettiği ya da bünyesinde görev almak suretiyle destek verdiği dernek faaliyetleri yani teşkilatçılığıdır. Evvela 1908’de Cemiyet-i İttihadiye-i İslâmiye adlı derneği kurar; 1910’da Ahali Partisinin de kurucuları arasında yer alır.
Evini Musahara Eden İttihatçıları Atlatırken…
1913 senesinde hükümet istifa etmeye hazırlanırken ‘Bâbıali Baskını’ olarak bilinen hadiseden sonra hazırlanan tutuklular listesinde Mustafa Sabri Efendi (Rahmetullâhi Aleyh) Hazretlerinin adı da yer alır. Mustafa Sabri Efendi (Rahmetullâhi Aleyh) Hazretleri o dönem Çarşamba caddesine yakın bir evde oturmaktadır. İlgili talimat gereği evinin etrafı bir gece ansızın sarılır. Büyük kerîmeleri Sabiha hanımefendi durumu fark edip endişeye kapılarak babasına derhal haber verir. Mustafa Sabri Efendi (Rahmetullâhi Aleyh) Hazretleri, evin hemen yan tarafında çatısı bulunan Hacı Ahmed Efendi’nin marangozhanesine bakan pencereden (bir başka anlatıma göre bacadan), kerimelerinin yardımıyla çatıya, çatı kapağından da, içeride yatmakta olan çırağın yardımıyla marangozhaneye iner. Geceyi burada geçirdikten sonra sabah, marangozhanenin sahibinin de yardımıyla kıyafet değiştirip birkaç gün, yakındaki Rum evlerinden birinde kaldıktan sonra önce Mısır’a, oradan da Romanya’ya giden bir vapura binerek Dobruca bölgesindeki liman şehri Köstence’ye intikal eder. Bir süre sonra ailesini de buraya aldıran Mustafa Sabri Efendi (Rahmetullâhi Aleyh) Hazretleri, ittihatçılar iktidardan ininceye kadar ikamete burada devam eder. Romanya’da bulunduğu süre içerisinde Türkçe dersleri verir. Bu serüvenin sonunda yakalanarak İstanbul’a getirildiği ve Bilecik’te zorunlu ikamete tabi tutulduğu, çıkartılan affın ardından da tekrar İstanbul’a döndüğü kaydedilir.
Yeniden İstanbul Yılları…
Bir süre Romanya’da kalan Mustafa Sabri Efendi (Rahmetullâhi Aleyh) Hazretleri, İstanbul’a geldikten sonra 1918 (H. 1334) senesinde Dârü’l-Hikmet-i İslâmiye üyesi olup ayrıca Medresetü’l-Mütehassisîn ile Süleymaniye Medresesinin Hadis Müderrisliğine getirilir; Medresetü’l-Vâizîn’de de tefsir dersleri verir; Tedkîk-i Müellefât-ı Şer‘iyye’nin kurucuları arasında yer alır.
İttihat ve Terakki Partisinin dağılmasının ardından başa gelen Hürriyet ve İtilâf Partisinden Tokat Mebusu ve merkez üyeliği ile siyasete yeniden döner; Damad Ferid kabinesinde Şeyhülislâm olarak vazife alır. Damad Ferid Paşa Paris Konferansına gittiğinde sadrazam vekilliği görevini de yürütür. Mayıs 1919’da Hükümetin istifasıyla beraber kendisi de görevden ayrılınca, Şeyhülislâmlık vazifesinin ilk dönemi de böylece sona erer. Damad Ferid Paşanın kurduğu sonraki iki ayrı kabinede de yine vazife alarak meşihat makamında tekrar bulunur; görev aldığı son kabinede ayrıca Şûrâ-i Devlet Reisi (Danıştay Başkanlığı) vazifesini de yürütür. Sultan Vahideddin Hân’ın, Mustafa Kemal Paşa’yı Anadolu’ya göndermesine de şiddetle karşı çıkar. Kabinenin düşmesi üzerine Sultan Vahideddin Hân tarafından Âyan meclisi üyeliğine getirilir. 19 Şubat 1919’da, ileride İskilipli Âtıf Hoca, Bediüzzamân Said Nursi gibi âlimlerle birlikte görev yapacakları Teâlî-i İslâm Cemiyeti’ne dönüşecek olan Cem‘iyyet-i Müderrisîn reisliğini yapar. Bir süre sonra (1919) Sadık Bey tarafından kurulmuş olan Hürriyet ve İtilaf Fırkasına duhul ederek İttihat ve Terakkî’ye karşı en şiddetli hücumlarda bulunur. 1920’de Hürriyet ve İtilaf Fırkası ikiye bölününce Mutedil Hürriyet ve İtilaf fırkası reisliğini üstlenir. Sevr projesini değerlendiren Şûrâ-yı Saltanat’ta da görev almış olan Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi (Rahmetullâhi Aleyh) Hazretlerinin resmî vazifeleri de, bu son vazifelerinin tamamlanmasıyla beraber son bulur.
Şeyhülislamlığı – Meşihat Süresi
Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi (Rahmetullâhi Aleyh) Hazretleri, muhtelif kabinelerde vazife alarak Meşihat makamında bulunur ve dört ayrı meşihat görevi toplamı 8 ay 21 gün kadar tutar. Aksiyoner bir şahsiyet olmasından mütevellit, zaman zaman Damad Ferid’in yönetimini de kâfi bulmadığı ifade edilir. Sultan Vahideddin Hân ile son derece yakın olduğu bilinir. Bir dönem, Sadrazamlık vazifesi için kabinesini kurmak üzere harekete geçtiği de belirtilir.
Cumhuriyet’in ilanının ardından, yurt dışına çıkartılmasına karar verilen 150’likler listesinde yer alır, dersiâmlık maaşının kesilmesinin ve vatandaşlıktan çıkarılmasının üzerine bir süre Mısır’da bulunur. O dönem Hicaz Şerîfi olan Hüseyin’in daveti üzerine Mısır’dan Mekke-i Mükerreme’ye gitmesine rağmen Vahideddin Hân adına hutbe okunması konusunda ısrar edince Harem-i Şerîf’ten ayrılıp yeniden Mısır’a döner. Sultan Vahideddin Hân da aynı şekilde mukaddes topraklardan ayrılıp İtalya’ya gider.
Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi (Rahmetullâhi Aleyh) Hazretleri Mısır’da kaldığı süre içerisinde kendisine yöneltilen birtakım siyasî eleştirilere, Lübnan’a giderek oradan cevap verir. Lübnan’ın ardından durağı; akrabalarının bulunduğu Yunanistan sınırları içerisinde yer alan Gümülcine olur. Velûd bir âlim olan Şeyhülislâm Hazretleri, burada da yayınlarına devam eder ve oğlu muhterem İbrahim Sadri Bey ile birlikte, siyasî gündeme, dinî mübîn-i İslâm’ı müdafaaya ve batılılaşma hareketlerini tenkite dair yazıların yer aldığı bir gazete çıkarırlar. Derginin bazı kesimleri rahatsız etmesi üzerine Yunanistan Başbakanına kadar ulaştırılan şikâyetlere binaen Gümülcine’den Batras’a gönderilir. Bundan sonra Şeyhülislâm Hazretleri için ömrünün de noktalanacağı bir Kahire hayatı mevzu bahis olur.
Kahire’ye yerleşen Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi Hazretleri, burada yaptığı ilmî çalışmalar ve İslâm akâidi başta olmak üzere, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat akîdesini muhafaza ve müdafaaya yönelik çalışmaları vesilesiyle kısa süre içerisinde ilmî çevrelerde hatta Mısır veliahdı nezdinde taltîf edilecek seviyede bir itibar kazanır. Mısır Evkaf Vezirliği bünyesinde kurulmuş olan Lecnetü’n-Nühûz üyeliğine seçilir, Câmiü’l-Ezher’de müderrislik vazifesini yürütüp adeta bir okula dönüştürdüğü evinde hususî dersler vermeye de ayrıca devam eder.
Metin Yazarlığı ve Tenkitçiliği
Hayat sürdüğü devrin en kuvvetli kalemlerinden biridir. Siyasî hayatı daha fazla eser vermesini engellemiş olmalıdır. Eserleriyle ilgili olarak: “tercihini siyasete girmek yerine yalnızca ilim adamı hüviyetiyle kalma yönünde kullanmış olsaydı, şu anda elimizde bulunandan katbekat fazla eser verebilirdi” şeklinde bir tahminde bulunulabilir.
Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi (Rahmetullâhi Aleyh) Hazretleri, hayatının ciddî derecede çalkantılı bir hayat olmasına rağmen yazmaktan hiçbir zaman vazgeçmez. Zorunlu olarak yurt dışında bulunduğu sıralarda dahi kalemine, gurbetlik engel olmaz; dergi, gazete gibi dönemin önemli iletişim vasıtalarını kullanmaktan geri durmaz; kamuoyuyla olan bağını da bu vesilelerle hiçbir zaman koparmaz.
İttihad ve Terakki cemiyetine karşı yoğun muhalefeti sıralarında, Cemiyet-i İlmiye tarafından neşredilen ‘Beyânü’l-Hak’ dergisinde başyazarlık yapar. Bu mecmuada neşrettiği muhalif yazıları gerekçe gösterilerek iktidara gelen İttihad Terakki kadrosu tarafından hedef haline getirilir. Özellikle eğitim anlayış ve sisteminin Batılılaştırılması konusundaki tenkitlerinde ne derece haklı olduğu, sonraki gelişmelerle birlikte açıkça ortaya çıkar.
Yazıları genellikle Ehl-i Sünnet-i Müdafaa, İslâmî ilimlerin hemen her alanında ortaya atılan birtakım şüphelere cevaplar, batılılaşma yönündeki fikir ve hareketlere tenkitler, fikrî ve siyasî buhran ve güncel problemlere yönelik hâl çareleri şeklinde olur.
Muhakkîk ve müdekkik kimliğiyle Ehl-i Sünnet i‘tikâdını hedef alan birtakım görüş ve çalışmalara büyük bir dirayetle karşı durur. Mısır’da bulundukları dönemde Allâme Muhammed Zâhid el-Kevserî (Rahmetullâhi Aleyh) Hazretleriyle birlikte, el-Ezher’i dahi kuşatmış olan bâtıl görüş sahiplerinin propagandalarını büyük bir mücadeleyle bertaraf ederler. Cemalleddin Efgânî, Muhammed Abdûh, Reşid Rıza, Mahmut Şeltut, Kâsım Emîn, Muhammed Ferîd Vecdî, Muhammed Mustafa el-Merâgî, Muhammed Hüseyin Heykel, Ali Abdürrâzık gibi dönemin bilginleri, bu iki büyük zâtın kaleminin gücünden nasiplerini fazlasıyla alırlar. Mûsâ Cârullâh Bigiyef’in bazı çıkışları da Şeyhülislâm Mustafa Sabri (Rahmetullâhi Aleyh) Efendi Hazretleri tarafından ciddî şekilde tenkit edilir. Arap tarihçi Muhammed Abdullah Annân’ın Osmanlı Türkleri aleyhindeki tezlerini ele alan Şeyhülislâm Mustafa Sabri (Rahmetullâhi Aleyh) Hazretleri, bu tezleri de büyük bir ustalıkla çürütür. Kurulmak istenen yeni sistemle girişmiş olduğu mücadelesine yönelik eleştirilere de büyük bir ustalıkla cevaplar verip kendisini müdafaa eder.
Pozitif ilimlere dayalı bir din anlayışının tesis edilmeye çalışıldığı ve buna İslâm dünyasında daha çok İslâm-Bilim çatışması üzerinden girişildiği bir dönemde, bu alanda da yazılar yazıp İslâm’ın bilimsel çalışma ve gelişmelere karşı olmadığı nokta-i nazarından hareketle şüpheleri izâle konusunda önemli müşkülleri halleder.
Kendisini tanıyan birçok âlimin onu, asrın en büyük mütekellimi olarak nitelemelerine de bağlı olarak, felsefî cereyanları da kuvvetli bir muhâkeme ile ele alıp eleştirilerde bulunur. İmmanuel Kant gibi fikirleri o dönemde çokça taraftar bulan filozofların görüşlerini de şiddetli bir şekilde tenkit eder.
Gümülcine yıllarında neşrettiği yayınlar; Yarın ve Peyâmı-ı İslâm gazeteleridir. Malumat, Yani Gazete, Tasisat, Alemdar, İkdam, Sırât-ı Müstakîm, Sebîlürreşâd ve el-Feth gibi yayınlar, makalelerinin neşredildiği diğer bazı gazete ve mecmualardır.
Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendinin Eserleri
1- Mevkıfü’l-Akl ve’l-İlm ve’l-âlem min Rabbi’l-Âlemîn ve İbâdihi’l-Mürselîn: Usûlü’d-Dîn alanında çalışan mütehassıs ulemânın: ‘asrın kelâm kitabı’ tespitini aktardıkları muhteşem bir eserdir. Şeyhülislâm Hazretlerinin kelâmî meselelere dair tartışmaları büyük bir dirayetle ele alıp tahlil ettiği ve birçok şahsın görüşlerinin tenkitine yer verdiği bu eseri, ilim müktesebatımızın önemli yapı taşlarından biridir.
2- Yeni İslâm Müctehidlerinin Kıymet-i İlmiyyesi: Musa Carullah Bigiyef’in Rahmet-i İlâhiyye Burhanları adını verdiği, cehennem azabının ebedî olduğunu savunduğu kitabına reddiyedir.
3- Dinî Müceddidler yahut Türkiye İçin Necat ve I‘tilâ Yollarında Bir Rehber: İslâm’da reformu savunan kimselerin görüşlerine reddiye niteliğindeki bu eser, dönemin güncel tartışmalarını ele alıp değerlendirmeye yöneliktir.
4- en-Nekîr aalâ münkiri’n-ni‘me mine’d-dîn ve’l-hilâfe ve’l-ümme: Hilafet-siyaset bağlamında ele alınmış olan eser, dönemin hilafetle ilgili tartışmalarını bilhassa hilafetin ilgasını konu edinen bir eserdir. ‘Hilâfetin İlgasının Arka Planı’ adıyla Türkçeye tercüme edilip basılmıştır.
5- Mes’eletü Tercemeti’l-Kur’ân: Anadilde ibadet tartışmalarının yoğunlaştığı bir dönemde, bu cereyanın ortaya attığı ‘Kur’ân meâli ile ibadet’ türünden şüphelere cevap sadedinde yazılmış bir eserdir. Süleyman Çelik tarafından ‘Kur’ân Tercümesi Meselesi’ adıyla Türkçeye çevrilerek basılmıştır.
6- Mevkıfü’l-Beşer Tahte Sultâni’l-Kader: Kader ve irade bahislerine dair yazılmış olan bu eser, Cebr-i Mutavassıt olarak ifade edilen Eş’ariyye Mezhebinin irade görüşünün tafsilatını ihtiva etmektedir. Bu eserde geçen bahisleri yanlış anlayan bazılarının Mustafa Sabri Efendi (Rahmetullâhi Aleyh) Hazretleri’ni mutlak cebre nispet ettikleri görülebiliyorsa da, bu iddialar isabetli değildir. Eser; İsa Doğan tarafından ‘İnsan ve Kader’ adıyla tercüme edilmiştir.
7- el-Kavlü’l-Fasl beyne’llezîne yü’minûne bi’l-ğayb ve’llezîne lâ yü’minûn: Mevkıfü’l-Akl adlı mufassal eserinin muhtasarı biçiminde olan bu eser, dönemin; hissî mucizeler, kıyamet alametleri ve ahiret ahvâli gibi konularda ortaya atılmış şüphelere cevaplar içeren bir eserdir.
8- İslâm’da İmâmet-i Kübrâ: Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi (Rahmetullâhi Aleyh) Hazretleri’nin Yarın gazetesinde bu konuyla ilgili neşretmiş olduğu serî makalelerinin derlenmesiyle oluşturulmuştur. Dönemin hilâfet tartışmalarını ele alan eleştirel bir eserdir.
9- Savm-ı Ramazân: Süleyman Nazif’in ortaya attığı mazeretsiz oruç tutmak yerine fidye verilebileceğine dair görüşün reddine yönelik Gümülcine’de kaleme aldığı bir eserdir.
10- Dîn-i İslâm’da Hedef-i Münâkaşa Olan Mesâil: Bu eser Şeyhülislâm Hazretleri’nin, Beyânülhak dergisinde neşretmiş olduğu dinî ve siyasî alan başta olmak üzere, birçok alanda kaleme aldığı makalelerinin derlenmesiyle oluşturulmuştur.
11- Kavlî fi’l-mer’e ve Mukarenetüh bi-akvâli Mukallideti’l-Ğarb: İslâm dininin kadınların örtünmesine dair ahkâmını konu edinen eser Şeyhülislâm Hazretlerinin el-Feth dergisinde neşretmiş olduğu serî makalelerinin derlemesinden oluşmaktadır.
12- Din ve Milliyet; Türkün Başına Gelen Şapka: Bu iki eseri, Yarın gazetesinde neşredilmiş olan makalelerinin derlemesinden oluşturulmuştur.
13- Meseleler: Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi Hazretlerinin ‘Din-i İslâm’da Hedef-i Münakaşa Olan Meseleler’ başlığıyla Beyânü’l-Hâk mecmuasında kaleme almış olduğu serî makalelerden derlenerek oluşturulmuştur. Teaddüd-i zevcât, resim, talak, emek ve sermaye, veraset ve zekât, musiki, sigorta ve kumar, tesettür, oruç ve fidye gibi konular ele alınarak modern yaklaşıp sahiplerinin görüşleri tenkit edilmektedir. Bu eser Sebil Yayınevinden basılmıştır.
14- İman, Namaz ve Oruç Risalesi: Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi Hazretleri’nin yurtdışında bulunduğu dönemde dahi te’lifâta devam ettiği gibi, hocalığa da devam ettiğini daha önce belirtmiştik. Nitekim bu eser Gümülcine’de bulunduğu dönemde o bölgede okuyan öğrencilere yönelik kaleme almış olduğu bir ders kitabıdır.
15- Yemin-i Gamûs Risalesi: Müellifin, Sultan 2. Abdülhamid döneminde muhatab olarak katıldığı huzûr derslerinde yaşanan yemin konusuna dair tartışmalarla ilgili olarak kaleme aldığı ve pâdişâha sunup onun memnuniyetiyle karşılaştığı belirtilen bir eseridir.
16- Muhtârât min eş-şi’ri’l-Arabî: Müellifin, eski Arap şairlerinin şiirlerinden seçmelerin bulunduğu bir eseridir.
17- Haşiye alâ Kitâbi Netâici’l-Efkâr: Müellifin, İzhâr adlı meşhur nahiv kitabına Mustafa Hamza el-Adalı tarafından yapılmış şerh üzerine yazdığı hâşiyesidir.
18- Mirâtu’l-Usûl Tercümesi: Müellifin, Molla Hüsrev’in meşhur usûl kitabına yazdığı tercümesidir fakat bu eserin bugün nerede olduğu hakkında herhangi bir bilgi veren bulunmamaktadır.
19- Sayd-ı Hâtır: Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi Hazretleri’nin Mekke-i Mükerreme’de bulunduğu sıralarda; Türkiye’de başına gelen hâdiselerden ve şâhidi bulunduğu gelişmelerden bahsettiği, Sultân Vahideddin Hân ile Mekke-i Mükerreme’de birlikte bulundukları dönemdeki anılarını kaydettiği eseridir.
Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi Hazretlerinin bir bölümünü buraya almış olduğumuz eserlerinin yanı sıra, kendisiyle ilgili yapılmış geniş çaplı çalışmalar ve akademik faaliyetler de söz konusudur.
Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi Hazretlerinin Vefâtı
150’liklere 1938’de af çıkmasına rağmen geri dönmez, 12 Mart 1954 (H. 7 Receb 1337) tarihinde Mısır’da 86 yaşındayken vefat eder. Cenâze namazı, eşine ender rastlanır derecede büyük bir cemaat tarafından dönemin Ezher Şeyhinin imametinde kılınır ve Abbâsiyye kabristanına defnedilir. Mevlâ Te‘âlâ makamını âli eylesin.